Ahmet Çankaya
Tipik bir dağ köyü olan Hadim Gaziler’de dünyaya gelen, amelelik yaparak okuyan, kendi evinin bile amelesi olan, 12 yaşına kadar ayağına ayakkabı giyemeyen, Karayolları’na işçi olarak girip sendikal yaşamda Başkanlık koltuğuna oturan, CHP̵
Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri
Tipik bir dağ köyü olan Hadim Gaziler’de dünyaya gelen, amelelik yaparak okuyan, kendi evinin bile amelesi olan, 12 yaşına kadar ayağına ayakkabı giyemeyen, Karayolları’na işçi olarak girip sendikal yaşamda Başkanlık koltuğuna oturan, CHP’den milletvekili adayı olan ve ‘Hedefim Ankara’ diyen, iri yapılı, ama yufka yürekli insan
AHMET ÇANKAYA
Günümüzün siyasette, sporda, sendikal çalışmalardaki sevimli ismi Ahmet Çankaya 2 Mart 1959’da şirin Hadim ilçemizin Toroslar’ın tepesindeki Gaziler Köyünde dünya gelmiş. Babası Ahmet Çankaya PTT’de çalışan bir işçi, anne Fatma ise hem evin hanımı hem de tarlada rençperdi. Ahmet ve Fatma Çankaya çiftinin üç çocukları vardı. Lütfiye, Şükriye ve Ahmet. Kendi ifadesi ile Ahmet Çankaya kız kardeşlerine göre aile içerisinde erkek çocuk olmanın şansını iyi değerlendirmiş. Aile büyüklerinden daha çok sevgi ve şefkat almış.
TOROSLAR’IN KARTAL YUVASI
GAZİLER KÖYÜ’NDE BAŞLAYAN YAŞAM
Ahmet Çankaya’nın çocukluk yılları Toroslar’ın tepesinde kurulmuş, garip ve çilekeş insanların yaşamlarını sürdürmeye çalıştığı, adeta bir mahrumiyet bölgesi olan Gaziler Köyü’nde geçer. Gaziler Köyü’nün yetişkin insanları gibi, çocukları da bırakın şehirdeki yaşıtlarına, diğer Anadolu köylerinin çocuklarına göre çok daha ilkel ve zor şartlar altında, acımasız dünyanın çarkına ayak uydurmaya çalışarak büyüyordu. O günleri anlatırken adeta bir çocuk gibi heyecanlanan, yüzü gülen ama çooook eskilere giden Ahmet Çankaya garip bir mutluluğu yaşıyordu. Dünyaya geldiği ve büyüdüğü evin tipik bir dağ evi olduğunu anlatan Çankaya ‘Evimizin altı ahır ve kilerden oluşuyordu. Üstü iki oda ve mutfaktı. İki odanın girişinde ise misafir odası vardı’ diyor.
‘12 YAŞIMA KADAR
AYAĞIMA AYAKKABI GİYMEDİM’
Dağ köyünün temiz havası, akan kurnanın soğukluğundan el dahi tutulamayan buz gibi soğuk suları, o sessizlikte sadece hayvan seslerinin duyulması belki bugün için hepimizin iç çektiği bir ortamdı. Ama bu mahrumiyet başta çocuklar olmak üzere burada yaşayan insanlar için aynı şekilde geçerli değildi. 12 yaşına kadar ayağına ayakkabı dahi giymeyen dünün minik Ahmet için bu cümle çok önemliydi.
KÖYDE İLK KISA KOLLU
GÖMLEĞİ BEN GİYDİM
İşte Ahmet Çankaya’nın çocukluk yıllarında yaşadığı yokluğu bizlere en iyi şekilde anlatacak bir anı daha. İsterseniz bunu da kendi cümleleri ile size aktaralım. ‘Köyde kısa kollu gömlek giyen hiç kimse yoktu. Belki de ben görmemiştim. Ama köye gelen bir misafirin kısa kollu gömleği ile şok oldum. İlk defa kısa kollu bir gömlek görüyordum. Çok hoşuma gitmiş, etkilenmiştim. İşte çocukluk aklı. Hemen eve gittim. Anama uzun kollu gömleğimi kesmesini söyledim. Anam kesmeyince koşarak köyümüzün Terzisi Lütfi Amca’ya gittim ve ona kesmesini söyledim. Lütfi amca önce bana ‘Oğlum gel bunu kesmeyelim. Bak anan baban bana kızar’ filan dediyse de ben ısrar ettim ve Lütfi amcaya gömleğin kollarını kestirdim. Artık köyde tek kısa kollu gömlek bende vardı. Bildiğim kadarı ile de ilk kısa kollu gömleği giyen bendim.’
KRAL AMCA AV KÖPEĞİ
KUDUZ OLMAZ DEDİ, HASTANEYE GÖTÜRMEDİ
‘Sait Dayım’ın bir av köpeği vardı. Köpek çok güzel ve laftan sözden anlıyordu. Ben de bu köpeği çok seviyordum. Ama ne oldu, nasıl oldu bilmiyorum bu köpek bir gün beni ısırıverdi. Rahmetli Kral Amca vardı. Hemen makasla köpeğin ısırdığı yerdeki eti parçaladı, içine penisilin tozu bastı ve sardı. Babamlar hemen bir arabayla Hadim’e filan götürelim dediler. Kral Amca kızdı ve “av köpeği kuduz olmaz” diye çıkıştı. Çocukluk anıları dendiği zaman bu da hiç aklımdan çıkmaz.’
İSTİKLAL MARŞI’NDA YAKAMI
DÜZELTİNCE YARIM SAAT DAYAK YEDİM
İlkokul yılları dediğimiz zaman Ahmet Çankaya’nın yine unutamadığı öğretmenleri bir de bütün okulun önünde dakikalarca yediği dayak geliveriyordu: ‘Birinci sınıftaki öğretmenim Mehmet Korkmaz, ikinci ve üçüncü sınıftaki öğretmenim Yüksel Kutay, dördüncü ve beşinci sınıftaki öğretmenim ise Fikriye Demirtaş idi. Fikriye hoca bizim Hadim’in eski belediye başkanlarından Mürsel Ayrancı’ nın ablasıydı. Bu öğretmenlerimi tabii ki unutmam mümkün değil. Okul Müdürümüz ise Mustafa Yavuz’du. Bir gün okulda İstiklal Marşı töreni vardı. Marşı söylerken yakamın boynumdan uçtuğunu gördüm. Elimle yakamı düzelttim. Sen misin yakayı düzelten. Okul müdürü. İstiklal Marşı söylenirken kıpırdanmaz diye bana yarım saat dayak attı. Şimdi bile ne zaman nerede İstiklal Marşı’nı duysam hemen hazır ola geçerim ve bu dayak gözümün önüne gelir.’
SERÇE VURACAĞIM DİYE
BEŞİĞİ VURUNCA ANAMDAN
EŞEK YÜKÜ SOPA YEDİM
‘Yine bir gün dayımın av tüfeğini aldım ve serçe vurmak için evin önüne çıktım. Gördüğüm ilk serçeye ateş ettim. Fişek karşı komşunun camını kırıp içeriye girmiş. Silahın patlaması ile içerden bir ağıt koptu. Kadın çocuğum vuruldu, çocuğum vuruldu, çocuğumu öldürdüler diye bağırıyordu. Ne oldu anlamamıştım. Hemen tüfeği oraya atıp dere boyuna doğru koşmaya başladım ve saklandım. Hava kararıncaya kadar da çıkmadım. Jandarmanın gelip beni yakalamasından korkuyordum. Hava kararınca kimseye görünmen sessizce eve geldim. Anam beni karşısında görünce sopayı aldı ve fena halde dövdü. Çocuk ölmemiş. Meğer fişek beşikteki çocuğa değil beşiğe isabet etmiş. Ama çocuğa dokunmamış bile. Ama anam o gün bana eşek yükü ile sopa atmıştı.’
CHP’LİLER GÜVEN PARTİSİ’NİN
KOÇUNU GÖRÜNCE BABAMDAN ÖZÜR DİLEDİLER.
İŞTE O AN BABAMDAN HAYATIMIN İLK VE SON TOKADI YEDİM
‘Bizim çocukluğumuzda Türkiye’de iki tane siyasi parti vardı. Biri CHP bir de Güven Partisi.
CHP’liler köşe gelmiş, babamı ziyaret edeceklermiş. Hiç unutmuyorum, içlerinden birisi de Fakih Özden idi. Bize geldiler. Babam onları misafir odasına aldı. Tam içeriye girdiler ki duvarda, benim kocaman mıhla çaktığım koçun resmini gördüler. (Koç, Güven Partisi’nin amblemiydi.) Fakih Özden babama yanlış yere geldiklerini söyleyerek özür diledi ve arkasını dönerek tekrar kapıya doğru yöneldi. İşte o anda babam bana tokadı patlattı. Bunun benim işim olduğunu, doğru adrese geldiklerini söyledi ve misafirleri tekrar içeriye aldı. İşte bu benim hayatım boyunca babamdan yediğim ilk ve son tokat oldu.’
SÜHEYLA HOCAMIN KOKUSU
ANAMI HATIRLATINCA OKULDAN KAÇTIM
‘Biz önce ablamla Hacı Fettah Mezarlığı’nın orada bir evde kaldık. Karma Ortaokul’a gidiyordum. Anam da arada bir köyden gelip evin temizliğini filan yapıyordu. Süheyla Nazlı isminde bir Sosyal Bilgiler öğretmenimiz vardı. Bir Perşembe günü sıcak yaz gününde Süheyla Hocam ders anlatırken terlemiş. Ter koktu. Ama onun ter kokusu bir anda bana anamı hatırlattı. Anamı çok özlemiştim. Başım döndü, çantayı alıp köye kaçtım. Pazartesi günü geldiğimde Süheyla Nazlı hocama durumu olduğu gibi anlattım. Hocam bana kızacak sandım ama Süheyla hoca gözyaşlarına engel olamadı ve ağladı. Bu olayı o anı hiç unutamam.’
DAHA SONRA KONYA’YA GELDİK
‘Babam daha sonra köyden ayrılıp Konya’ya geldi. Yıl 1971’di. Babam Eski Vakıflar Çarşısı’nda önce tuhafiye dükkânı açtı. İki-üç yıl burada kaldı. Olmadı. Daha sonra çelik eşya işine girdi. Burası da olmadı, dükkânı kapattı ve 600 bin lira maaşla Devlet Su İşleri’nde işe başladı. Daha sonra PTT yapı bölümünde şantiyede çalıştı. 1986’da 900 bin lira maaşla emekli oldu.’
YAZ AYLARINDA AMELELİK YAPTIM,
TANESİ 1 LİRADAN KAVAK SOYDUM
‘Okurken tatil günlerinde, yaz aylarında hep amelelik yaptım. Çalıştım, para kazandım, harçlığımı çıkardım. Hiçbir çocukluk, gençlik yaşamadım. İnşaatlarda çalışırdım. 30 lira yevmiye alırdım. Kavak soyardım, tanesi bir liradan. Rahmetli Hasan Uysal vardı keresteci. Hafta sonlarında onun yanına gider, çalışır, haftalığımı çıkartırdım.’
EML’DE SİYASET VARDI,
ÇOK DAYAK YEDİK
‘Daha sonra Endüstri Meslek Lisesi Metal İşleri bölümüne gittim. Muammer Sarıca, Şakir Özfidan, Mustafa Ulukapı gibi unutamadığım okul öğretmenlerimiz vardı. Atölye bölümünde çalışmaktan çok büyük zevk alıyordum. Burada çalışarak döner sermayeye para kazandırıyorduk. Ama o yıllar 1975–77’li yıllarında Türkiye’de çok kötü siyasi kavgalar vardı. Fikret Şahin müdürümüz idi. O dönemde çok dayak yedik. Bizim grubu okulda bıraktılar.’
OKUL YILLARINDA ATLETİZM YAPTIM
Bugün başarılı bir spor kulübünün başkanı olarak futbol ve basketbol başta olmak üzere gençliğe hizmet eden, o heyecanı yaşayan Ahmet Çankaya, Endüstri Meslek Lisesi’nde atletizm yapmış. Antrenörlüğünü ise uzun yıllar bölgemizde başarıyla hocalık yapan Muzaffer Tulukçu yapmış.
1 LİRA PAHALI OLDUĞU İÇİN
KURUCU KAZIM AĞA’DA YEMEK YİYEMEZDİM
‘O dönemlerde yine unutamadığım özlemini duyduğum işlerden birisi de, Zafer’ de hala kuru fasulyesi ile meşhur Kazım Ağa’da yemek yiyemediğim günlerdi. Öğle yemeklerinde ‘Kurucu Kazım Ağa’ da kurunun porsiyonu 3,5 liraydı. Ama Muhacir Pazarı’nda ise aynı kuru 2,5 liraydı. Param olmadığı için Kazım Ağa’nın önünden geçer, Muhacir Pazarı’na gider, kuruyu orada yerdim.
ŞEKER’DE STAJ YAPTIM
KARAYOLLARINDA İŞE GİRDİM
‘Ocak 1977’de Şeker Fabrikası’nda staj yaptım. 19. 08. 1973’te işe girdim. 1978’in Mart sonunda ayrıldım. 16 Haziran 1978’de ise Karayolları’nda işe başladım. Şeker’de staj yaptığımız yıllar Karayolları’na işe girmem çok güzel yıllardı.’
KIZIL BAYRAK ÇEKME İFTİRASI İLE
ÜÇ AY SÜRGÜN YEDİM
‘1979’da Dinek şantiyesinde çalışıyorduk. O yıllarda 1 Mayıs’lar çok olaylı geçiyordu. Biz de solcuyduk. Şantiye’ye kızıl bayrak çekilmiş. Suçu iki arkadaşımla birlikte bize yıktılar. Ardından
35. Şube Cihanbeyli, Aksaray, Obruk, Kulu gibi üç ay sürgün yiyerek ilçe ilçe, şantiye şantiye dolaştırdılar Tek suçumuz solcu olmaktı.’
BURDUR VE BORNOVA’DA
TOPÇU İDİM
‘Burdur 57. Topçu Tugayı’nda vatani görevimi yaptım. Burada askerlik süresince bizi etkileyen eğitimlerden çok susuzluktu. Sık sık içme suyu kesilirdi. Susuzluğumuzu meşrubat alarak giderirdik. Bir de sigara yoktu. Bir sigarayı bitirmeden üç gün içtiğim oldu. O zamanlar Barış sigarası içerdim Acemilik döneminden sonra İzmir Bornova Topçu Tugayı’na gittim. 12 Eylül ihtilali olduğu zaman Hatay 600 Yataklı Askeri Hastanesi’nde tedavi görüyordum.’
1983’TE EVLENDİM
KENDİ EVİMİ KENDİM YAPTIM
Ahmet Çankaya evli ve iki çocuk babası. Evlilik sürecini şöyle anlatıyor: ‘Askerlik sonrası Karayolları 3. Bölge Müdürlüğü’nde asfalt şefliğinde işe başladım. Mutemetlik yaptım. Kulu, Koçhisar, Aksaray’da çalıştım.1982’nin Ağustos ayında nişanlandım. 12 Mayıs 1983’te ise evlendim. Evlenince Hacı Kaymak’ta iki oda bir salonlu evde kaldık. İki yıl burada yaşadık. 1985’te babam Şeker’in orada bir arsa aldı. Buraya ev yapmaya başladık. Ama usta ile birlikte evin ameliliğini ben yaptım. Yani kendi evimizi yaptık.’
BELEDİYE YIKMAYA GELİNCE
EVİ ÜÇ GÜNDE TAMAMLAYIVERDİK
‘İnşaat sürerken bir gün Belediye’den geldiler. Bir şeyin eksik olduğunu söyleyip üç gün içinde inşaatı bitirmemizi söylediler. Hiç unutmuyorum Çarşamba günü gelmişlerdi, önümüzde de Perşembe, Cuma, Cumartesi vardı. Eğer evi bu üç günde tamamlarsak ev yıkılmayacaktı. O üç gün anormal bir şekilde çalıştık ve üç günde evi tamamladık. Perde, kasa, cam takıldı. Son kuruşuma kadar bütün parayı buraya harcadım. 1994 yılına kadar da bu evimizde oturduk.’
EVLENDİĞİM ZAMAN TELEVİZYONUM YOKTU
KEL ALİ’NİN TELEVİZYONUNU 1. 5 YIL KULLANDIK
‘Evlendiğimiz zaman hiçbir şeyimiz yoktu. Mesela o yıllarda televizyon merakı ve hastalığı vardı. Konya’ya yeni girmişti. Ama bizim televizyonumuz bile yoktu. Çok iyi arkadaşım olan sendikadan, partiden Kel Ali’nin siyah-beyaz televizyonunu emanet olarak aldık. O televizyonu tam 1,5 yıl kullandım. Ama o televizyona verdiğim tamir parası ile herhalde televizyon alırdım.’
SENDİKA VE PARTİ YILLARI
‘1979’da Yol-İş sendikasına delege oldum. Sendikanın 1983 temsilci delegesi, 1986–1989 yıllarında amatör delegelik, 1992’de seçimle profesyonel sendikacılık yıllarımız başladı. Daha sonra Yol-İş Sendikası’nın bir nolu şube mali sekreteri, 1995’te genel sekreter, 1999’da ise Başkan oldum. Sendikal çalışmalarımız, faaliyetlerimizle birlikte siyasette de faaldik. 1997’de CHP İl Başkan Yardımcısı oldum. O zaman İl Başkanı Süleyman Albayrak’tı. Siyasetten hiç kopmadım. Kopmaya da niyetim yok. Siyaseti seviyorum. 2002 seçimlerinde CHP’den milletvekili adayı oldum.’
HER İNSAN SENİN KAPINDA
SENİ KURTARICI OLARAK GÖRÜYOR
‘Sendikacılığı, siyaseti seviyorum. Daha doğrusu insanlarla birlikte olmayı, iç içe olmayı, onlara gücüm yettiği ölçüde her alanda yardımcı olmayı seviyorum. Bundan büyük bir zevk alıyorum. Her insan senin kapında. Seni kurtarıcı olarak görüyor ve onun için gelmiş. Bu arada işimiz gereği çok anormal şekilde programlı seyahat ediyoruz. Seyahat etmekten de zevk alır olduk. Tabii ki sağlık çok önemli. Konya’dan bir çıkıyoruz, 10-15 gün hiç dönmeden, hafta sonları dahil çalışıyoruz. Ama dediğim gibi insanlara yardım etmekten büyük zevk alıyorum’ diyor.