Ahmet Taşgetiren'in camaat tarafından kabul görmeyen manşeti

Ahmet Taşgetiren'in camaat tarafından kabul görmeyen manşeti

Ahmet Taşgetiren gerilimin başladığı ilk günlerde cemaatin gazetelerine ilginç bir manşet önermiş ancak aldığı cevap olumsuz olmuş

Bugün gazetesinde yazarlığını sürdürürken cemaate eleştirel tutumları için "pirincin içindeki taş" olarak yaftalanan en sonunda Bugün gazetesinden ayrılan ve Star gazetesinde yazmaya başlayan Ahmet Taşgetiren gerilimin başladığı ilk günlerde yaşadığı bir anısını ilk kez aktardı. İşte Taşgetiren'in bugünkü "sukut olmak" başlıklı yazısı:

"Henüz Bugün’den ayrılmamıştım. Hadise büyümeye başlamıştı. Manşetler alev alevdi.

Bir gün benim önerimle Gazeteciler Yazarlar Vakfı’nın Kuzguncuk’taki yalısında, Mustafa Yeşil, Erkam Tufan Aytav, Mümtazer Türköne ve Ahmet Turan Alkan’la bir araya geldik.

Konuştuk, konuştuk, konuştuk. Herkes problemin daha da büyüyeceği kaygısını taşıyor ve herkes durduğu yere göre bir okuma ve haklılık değerlendirmesi yapıyordu. Ben de Hizmet adına verilen görüntünün problemli olduğuna işaret ediyordum. Bir ara, Erkam Tufan Bey’di sanıyorum, “Ne yapmalı?” diye sordu doğrudan bana hitaben. Ben de “Susuyoruz’ diye bir manşet atsın Hizmet’in gazeteleri” dedim. Orada bulunan arkadaşlardan biri “Bu çok naif bir düşünce, dedi, bundan sonra olmaz bu.”  

“Susmak...”

Fethullah Hocaefendi, BBC’ye uzunca bir demeç vermiş. Pek çok soru sorulmuş, eminim bugün o demecin pek çok boyutu tartışma konusu olacaktır. Ben de tartışma getirecek o konuların farkında olmama rağmen, bir hususu öne çıkaracağım.

Sorulan bir soru şu: “Hem hizmet hareketinden hem de karşı taraftan bazı figürler, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar gerginliğin durulmayacağı ve Türkiye’de sulhun hakim olmayacağı anlamında ifadelerde bulundular. Siz Türkiye’nin ve Hizmet’in yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz bu anlamda?”

Hocaefendi bu soruyu cevaplandırırken, Başbakan’ı kastederek “Arkadaşın bir mabeyn-i Hümayunu var” diyor. “Meseleleri zannediyorum farklı intikal ettiriyorlar.”

Sonra “Ben haşa bir insanda öyle bir dengesizlik, hele paranoya falan var, buna ne kalbim ne de vicdanım, ne de dilim varmaz böyle bir şey söylemeye. Ama bir yönüyle, böyle rahatsız edici şeylere sevkediyorlar sanıyorum” diyor.

Bunlar da, çok kolaylıkla “Dilim varmaz ama...” diye başlayıp, basbayağı söylenmiş şeyler olarak okunma riski taşıyor olmasına rağmen ben gene de bir alttaki cümleyi önemsemeyi tercih ediyorum.

Diyor ki orada Hocaefendi:

“Fakat bu fırtınaların dineceğine inancımı hiç kaybetmedim. Allah’ın izni inayetiyle.İcabında sükut dururuz.”

Diyorum ki, şayet “icabında sükut durulabilseydi” bugünkü noktalara asla gelinmezdi. En başında söyledim. Ben “Bu camiaya bu savaş dilinin yükünü taşıtmamak gerekir” diye söyleyip durdum. Bugün’den ayrıldıktan sonra konuştuğum o bünyenin en büyüklerinden birisine bunu söylediğimde karşılık olarak gazetenin ve televizyonun diline ilişkin çok ağır sözler söylendiğini ifade etmem lazım. Dileyen bunu da oralardan te’yid edebilir.

Hocaefendi’nin gündeminde “Bu iş nerede, nasıl durur?” sorusunun olmasını önemli buluyorum. “Paranoya, dengesizlik...” ifadelerini hiç söylenmemiş görmeyi tercih ederim. Benzeri biçimde sayın Başbakan’ın, “Haşhaşin, yalancı peygamber vs...” gibi sözlerini de hiç söylenmemiş olmasını tercih ederim.

Ama Hocaefendi’nin, Başbakan’ın “paralel yapı” dediği şeyi önemsemesi ve Başbakan’ı bu değerlendirme noktasına getiren şeyin ne olduğunu, bizzat bu hükümetin göreve getirdiği insanlardan, hatta en yakınlarında çalışan insanlardan kuşku duyar hale gelmesine, hatta “arkadan hançerlenme” duygusu içine girmesine yol açan şeyleri önemsemesi gerekir.

Hizmet’in “Hizmetten öte” boyutu algısını önemsememek de çıkar yol değil. Çünkü o durumda, Hükümetin kendi varlığına tehdit olarak gördüğü şeyi görmezden gelmek gibi bir görüntü ortaya çıkacak ve inandırıcılıktan uzaklaşacaksınız.

Doğrusu, “Bizim paralel yapı izlenimi veren boyutumuz ne?” sorusunu sormak ve belki de Hükümet’le birlikte bu yapının ortadan kalkmasını sağlamaktır.

Bunun için de şu andaki “ölümüne mücadele bayrağı açmış bir yapı” iddiasından çıkmak lazım.

Şu anda verilen görüntü, dişe diş mücadele eden bir yapı şeklindedir.

Diyelim bu yapı Türkiye’de bir iktidarı sarsmak gibi bir sonuç aldı, bu yapının çalıştığı başka ülkelerde güven vermesi mümkün mü?

Bu yapı, bugüne kadar, taa Demirel’den, Özal’dan, Tansu Çiller ve Hikmet Çetin’den bu yana hep, dış çalışmalarda devletin özel tavsiyeleri ile meşruiyyet sıkıntısını aşan ve yolu açılan bir yapıdır.

Bu iktidar döneminde de, Cumhurbaşkanı ve Başbakan dahil, hemen tüm bakanlar, Hizmet’in hizmetlerine sahip çıktılar.

“Paralel yapı” ise, geldi en tepeye tosladı. Şimdi, “Hizmet’e evet, paralel yapıya hayır” gibi bir noktada bulunuluyor. Bir yandan “sükut durmak” bir yandan da bu formül için çare üretmek... Bence bugünün vacibi bu. "