Haşim Akın
Ahtapotun Kolları
Dünya bir ahtapot gibi her birimizi ayrı bir koluyla sarar. Aslında biz esiri olduğumuz yeri görmekten daha çok esiri olmuş insanların hallerine bakmayı tercih ederiz. Bu bizim için daha kolay ve daha haz verici bir durumdur.
Kimimiz yeni bir araba sahibi olur arabaya binip gezmek varken arabayı gönlümüzde gezdiriniz. Büyüklerden birinin deyimiyle "Ben devrelerimi ahıra bağlarım, kalbime değil..." mantığına muhtaç kalırız.
Bir başkasında evin içine hapsolmuş bir ruhu görürüz. Egomuzu ve kişisel kaprislerimizi ancak sığdırabildiğimiz kocaman evlerimiz vardır. Misafire ve dosta kapalı olan... Onlar da böylesi büyük evleri ile tatmin olmayı tercih ederler. Dedik ya ahtapotun kolları herkese yetecek kadar uzundur.
Gardırobunda giyeceğinden daha çok elbise biriktirenler, belirlediği kalite markaların dışındakini giymeyi kendine asla yakıştıramayanlar... Markaya takılanlar, sizce ahtapotun hangi kolundan yakalanmıştır?
Oturduğu bir mecliste saatlerce Amerika aleyhine nutuk atanlar, emperyalizme karşı duranlar... Sonra ortaya attıkları bir sigara ile destek olmayı küçümseyenler... Hep başkaları için ahkâm kesenleri görmediniz mi? … Amerikan sigarasının dumanları arasında, yakalananlara bakmak daha cazip olmalı…
Sigara kullanmayan, eve ve arabaya da esir olmayanlar ne kadar kurtuldu? Midesi konusunda da bu kadar özgür mü acaba? Açık büfe salonlarda sadece yemiş olmak için yenilenler… “Ödediğimiz para kadar buradan yemek yiyeceğiz!” mantığı ile yumulanlar... Dünyaya esir olmadılar mı yani...
Bilgili, kültürlü ve İrfan ehli olsun diye okuttuğumuz kızlarımızı evlerin yerine sokaklara veya mutlaka bir işyerine emanet edenler… Çalışmayan kızı - kadını neredeyse insandan sayılmayacak, boş beleş geçinen faydasız varlıklar olarak görenler… Bunları hangi kefeye koymalı?
Kendi çocuklarının geleceğini ve kariyerini diplomaya endeksleyenler... Oturduğu her ortamda bunu gündeme getirmeyi kendine bir görev bilenler... Övünmenin o dayanılmaz tadını hemen yaşamak isteyenler… Başkalarının çocuklarına dini tahsili önerirken kendi çocukları dünyalıkların hayalini kuranlar… Bu menzilde kendilerine hangi durakta yer bulacaklar?
Size burada Yıllar önce yaşadığım küçük bir olayı örnek vereyim de ne demek istediğimi daha iyi anlatabilmiş olayım. . Küçük bir köye bir arkadaşımın düğününe gitmiştim. Kendisi üniversiteyi Ankara'da okuduğu için oradan birçok okul arkadaşları da gelmişler. Akşam bir odada oturuyoruz. Damat adayı arkadaşımızın iki yakını ellerinde büyük bir çaydanlıkla odaya girdiler ve odanın ışığını söndürdüler. Sonrada şu açıklamayı yaptılar: "Arkadaşlar! Ben az sonra bu çaydanlığın içine gireceğim. Ama benim bu çaydanlığın içine girebilmek için sizin gözleriniz çok iyi kapatmanız gerekiyor. Gözlerinizi açtığınızda beni çaydanlığın içinde göreceksiniz... "
Elbette hiçbiriniz bu cümlelere inanmadık ve bunun içinde bir oyun olduğunu düşünüp gözünüzü yarım kapattık. Bir oyuna gelmemeliydik. Sonra da yanındaki arkadaşına "Bu gözünü kapatmamış, git onun gözünü kapat. Bu da kapatmamış… Bu da..." diye aradan bazı arkadaşları gösterdi. Adam gidip elini gözünü daha güzel kapatması için yüzüne yukarıdan aşağıya doğru sürdü. Sonra da "Siz gözlerinizi güzel kapatıyorsunuz. Ben bu çaydanlığın içine girmekten vazgeçtim." Diyerek ışıkları yaktı. Odada büyük bir kahkaha tufanı koptu. Herkes karşısındakine gülüyordu. Neden biliyor musunuz? Gözlerimizi kapatan arkadaş, odaya gelmeden önce ellerini bir güzel kömür karasına bulaştırmış. Her birimizin gözünü sıvazlarken aynı zamanda yüzümüzü de siyaha boyamış. Hiç kimse kendi yüzünün ne hale geldiğinin farkında değil. Ama karşısındakini görebiliyor...
Ahtapotun kollarında olmak ve diğerini görmek böyle bir şeymiş…