Ali GÜNERİ

Ali GÜNERİ

Öne çıkmamasına, arka planda kalmayı tercih etmesine rağmen Milli Görüş’ün tartışılmaz en kilit isimlerinden Konya ticaretinin ise başarılı ve örnek abisi

Konya'nın Meşhur ve Meçhul Yüzleri - 60


ALİ GÜNERİ


 


Söyleşi : Uğur ÖZTEKE 


 


Bu haftaki konuğumuz Türk siyasi hayatının, daha doğrusu Milli Görüş Hareketi’nin temel taşlarından, anıtlaşmış bir isim Sayın Ali Güneri. Ali Güneri bize bugün eski Konya’yı, yani nüfusu 100 bin bile olmayan Konya’yı, ticareti, siyaseti ve ekonomik boyutlarıyla anlatırken Konyalı’nın da misafirperverliği ile dostluklara, verilen sözlere nasıl sahip çıktığını hiçbir yerde yayınlanmamış anıları ile aktarıyor.


 


 


Güneri soyadı o yıllarda ticareti ile, kişiliği ve duruşu ile çevresinde saygı gören baba Rıza Güneri’yle biliniyormuş. Rıza Güneri evlatlarına soyadıyla birlikte çalışmayı, dürüstlüğü ve başarıyı miras olarak bırakmış. Baba Rıza Güneri şeker ve lokum işiyle uğraşırken anne Sare hanım evinde çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeye çalışan bir Konya hanımefendisiymiş.


NÜFUSA DOĞUMUM YANLIŞ YAZILMIŞ


Sayın Güneri çocukluk anılarına başlamadan nüfustaki yanlışlıkların altını çizerek o tatlı sohbetine başlıyordu: Ben tam tarih olarak 1936’nın dördüncü ayında dünyaya gelmişim. Ama nüfusta doğum tarihim 1. 1. 1936 yazmışlar. Gerçek doğumum 1936’nın Nisan’ı. Aslında annemin esas adı Sare ama nüfus kâğıdına annemin adını da Sehare yazmışlar.


BURHANDEDE CAMİSİ İLE ALİ HOCA CAMİSİ’NİN ARASI


ASR-I SAADET MAHALLESİ GİBİYDİ


Uluırmak Burhan Dede Mahallesi’nde doğdum. Evimiz iki caminin ortasındaydı. Burhandede Camisi ve Ali Hoca Camisi’nin tam ortasında. Burası Asr-ı Saadet Mahallesi gibiydi. Rahmetli Kağnıcı Hacı Mehmet Hoca Efendi bizleri toplar, sürekli ders verirdi. Kışın haftada iki gün, yazın ise haftada bir gün yemekli toplantı yapardı. Hadisler okur, sohbetler ederdi. Yemeklerin en revaçta olanı ise arabaşıydı. Bayramları namazdan sonra mahallenin bir ucundan öbür ucuna kadar toplu halde bütün evlere oturmalı bayramlaşmaya girilirdi. Mahallemizde eğer evin erkeği iki vakit sabah ya da yatsı namazına gelmez ise hemen hasta mı diye merak edilir, evine gidilirdi


GEDİK HACI İBRAHİM AMCA’YI  İSTANBUL’A UĞURLAMAK İÇİN MAHALLE İSTASYONA GİDERDİ


Hiç unutmuyorum. Bizim mahallede Gedik Hacı İbrahim Amca vardı. Yazları senede bir iki defa İstanbul’a giderdi. Onu İstanbul’a uğurlamak için ise mahalle halkı toplu halde Uluırmak’tan kalkar, İstasyona kadar gider, burada kendisini toplu halde uğurlar, sonra yine toplu halde mahalleye dönerdik.


ULUIRMAK İLKOKULU’NDA OKUDUM, OKUMAKTAN ÇOK OYUN OYNAMAYI SEVERDİM


Uluırmak İlkokulu’nda okudum. İlkokul’da ve ortaokulda vasat bir öğrenci sayılırdım. Okumaktan çok oyunu severdim. Bir evin bir oğlu olduğum için babam benim okumamı istemezdi. Çünkü o zaman okuyan çocuk evi terk eder diye bir düşünce vardı. Bunun için babam okuldan çıkar çıkmaz benim dükkâna gelmemi isterdi. Hiç unutmuyorum bire çeyrek kala okuldan çıkar, saat bir de dükkânda olurdum. Babam dükkânda ticarete alışmamı istiyordu. Bu yıllar 46’lı 47’li yıllardı.


İSMAİL GEDİKLİ’YE İMRENİP EĞİTİMİME ÜÇ YIL ARA VERDİM


Ortaokuldan sonra üç yıl eğitimime ara verdim. Çünkü İsmail Gedikli diye bir arkadaşım vardı. O ilkokuldan sonra hafızlığa gitmiş, Kur’an-ı Kerim’i ve Arapça’yı çok iyi öğrenmişti. Tahir Büyükkörükçü Hoca’nın vaazlarına katılıyordum. İsmail Gedikli’nin bu durumunu görünce kendimde eksiklik hissettim ve bunu gidermek için ben de üç yıl Kur’an Kursu’na devam ettim.


YAŞITLARIM LİSEYİ BİTİRDİĞİ İÇİN UTANDIM VE BEN DE İTALYAN LİSESİ’NE GİTTİM


Kur’an Kursu’nun ardından liseye gidecektim. Ama bir baktım ki benim yaşıtlarım liseyi bitirmişler ben yeni liseye başlayacağım. Bu durumdan utandım ve ben de liseyi okumak için İstanbul’a İtalyan Lisesi’ne gittim


BİSİKLET İLE ULUIRMAK’TAN ÇIKAR,  KONYANIN TEK ASFALT YOLU OLAN  ANIT’IN ORAYA BİSİKLETE BİNMEYE GELİRDİK


O zamanlar Konya’da aşırı derecede bisiklet vardı. Herkes bisiklete binerdi. Ben de Uluırmak’tan çıkar, Anıt’ın oraya gelirdim. Çünkü Konya’da asfalt olan tek yer Anıt’ın etrafıydı. O yıllarda araba, at arabası ve faytondu Bizim mahallede Muzaffer Ayvat vardı. Düşünün demek ki Konya’da araba o kadar azdı ki bu Muzafer Ayvat şehirdeki bütün arabaların plakasını ezbere bilirdi.. 40 yılda bir kamyon geçse un çuvalına girmiş çıkmış gibi toz içinde kalırdık.


ÇOK NADİR, FAYTONA BİNDİĞİM ZAMAN UTANCIMDAN EVE GELMEDEN CAMİNİN ORADA FAYTONDAN İNERDİM


Çoğu zaman akşamları dükkânda çalışırdım. Çok nadir de olsa bazı geceler faytona binerdim. Bazen faytonla giderdim. Ama faytonla evin önüne kadar gelemez utandığım için köşede caminin önünde faytondan inerdim. Tahmin ediyorum ki o yıllarda Konya’nın nüfusu100 bin bile değildi. Alâeddin Tepesi’nin eteklerine bir Pazar günü çıkmıştım. İnanın makineli tüfekle kurşun atsanız insana değmezdi. Konyamız o kadar tenhaydı.


HULUSİ MEHMET BAYBAL’IN EVİ GİBİ EVİM OLSUN DİYE


DUA EDERDİM


O zamanlar biz Alâeddin tepesinin orada Hulusi Mehmet Baybal’ın toprak damlı evinde toplanırdık. İslami sohbetler yapardık. Ben de onun evine öyle imrenirdim ki, namazdan sonra dualarımda ‘Ya Rabbim bana da böyle bir ev ver’ derdim. Demek ki Allah dualarımızı kabul etmiş, zaman içerisinde bize de böyle bir ev verdi.


O YILLARDA GENÇLERİN KAVGASI FENER ÜÇ ATTI, GALATASARAY İKİ ATTI DİYE OLURDU


O zamanlar Müslümanlık yaygındı. Ama bugünkü gibi şuurlu değildi. Gençler arasında kavga sadece Fener üç attı, Galatasaray iki attı diye olurdu. Öyle ideolojik kavgalar olmazdı. Halkın muhafazakâr kesimi Demokrat Partili, aydın kesimi ise CHP’liydi.


MİSAFİR GELDİĞİ ZAMAN ANNEM 25 MUMLUK AMPULÜ SÖKER, 100 MUMLUK AMPÜLÜ TAKARDI


O yıllarda insanlar kanaat sahibi idi. Aranılan şey un, fasulye, et, odun ve kömürdü. Bunlar oldu mu insanlar mutlu olurdu. İhtiyaçlar da az olduğu için herkes rahat ederdi. Bir de bana göre en önemlisi insanlar o zamanlar çok tutumluydu. Uluırmak’taki evimizde elektrik vardı. Ama 25 mumluk ampulde otururduk. Kapının tokmağı vurulduğu zaman annem hemen iskemleyi alır, 25 mumluk ampulü söker, yerine 100 mumluk ampul takardı. Misafir gider gitmez de o 100 mumluğu söker, yine 25 mumluk ampulü takardı.


ULUIRMAK’TAN AYRILIP ŞİRİN HANIM ÇEŞMESİ’NİN ORAYA TERAS KATA KİRALIK TAŞINDIK


1966 yılında Uluırmak’tan ayrıldık. Uluırmak’taki evimiz diğer evlerin yanında küçük olmasına rağmen yine de 2 bin 500 metre karelik bir bahçenin ortasındaydı. Havuzlu bir evdi. 1966’da geldiğimiz ev ise Şirin Hanım Çeşmesi’nin orada köşede Yeşilkayalar’ındı. Bu binanın teras katında kirada oturduk. Bahçeli eve oturmaya alıştığımız için bu teras katı hoşumuza gitmişti doğrusu.


BEDESTEN GENÇLERİN TUR YERİYDİ


Okul zamanımız geldiği zaman babam benim okuldan çok hep dükkânda, yanı başında olmamı isterdi. Babam benim ticaretle uğraşmamı arzuluyordu. Ben dükkânda babamın yanında dururken arkadaşlarım hep Bedesten’de gezerlerdi. O yıllarda Bedesten içi gençlerin adeta tur yeriydi. Herkes giyinir kuşanır, Bedesten içinde tur atardı.


KALORİFERLİ EVE TAŞININCA RAHMETLİ  ANACIĞIMIN ROMATİZMALARI İYİLEŞTİ


Kaloriferi 1965-66’larda Yeşilkayalar’ın apartmanına geldiğimiz zaman gördük. Rahmetli annem Uluırmak’taki evimizdeyken ellerindeki romatizmadan dolayı battaniyeyi üzerine çekemezdi. Ama kaloriferli eve gelince annemin romatizmaları gittikçe iyileşti.


BABAM VERGİ USUL KANUNU ÇIKINCA İKİNCİ DÜKANI BENİM ÜZERİME AÇTI


1950 yılında Vergi Usul Kanunu çıktı. O zaman babam Aziziye Camisi’nin orada ikinci dükkânımızı benim üzerime açtı. Düşünün 14–15 yaşında iken artık dükkan benim üzerimdeydi.


ALİ GÜNERİ BEY’İN TEVAZUSU


Konuğumuzun sohbeti tatlı ve bir şiir gibi giderken kendileri sohbet sırasında sık sık siyasette ve ticarette başarılı olamadığını, kendisinin vasat olduğunu söyleyerek çok büyük tevazu gösteriyordu. Çünkü kendilerine göre başarı bir insanın girdiği işte en son noktaya kadar, yani zirveye kadar gitmesi, zirveye ulaşması demekti


BABAMIN MAL VARLIĞINI BEŞE KATLADIM


Gerçi ticarette başarım vardı. Babamın mal varlığını beşe katlamıştım. Hatta o zamanlar çevredekiler ‘Bütün helvacıları kefenin bir yanına koyacaksın, Ali Güneri’yi de diğer kefeye koyacaksın’ filan derlerdi. Ama diyorum ya, ticarette de başarı için bir işi sonuna kadar götüreceksin. GESAŞ’ı ben kurdum. O zamanlar bile çok ortaklı bir şirketi kurmuştum. Bunu herkese gösterdik. Peki sonu ne oldu? İşte bunun sonunu getiremedik. GESAŞ sonunda satıldı


ÜÇ İDEALİM VARDI


Benim o yıllarda üç idealim, hayalim vardı. Bunlardan birisi bir soğuk hava deposu,  ikincisi teneke kutu imalat fabrikası ve üçüncüsü de helvanın paketlenmesiydi. Ben siyaset ve ticareti belli bir yere getirdim. Ama yine kendime göre sonunu getiremedim ve de kendimi bu yüzden başarılı olarak görmüyorum. 1958’de evlendim. İlk çocuğum 1959’yılında Mehmet dünyaya geldi. Daha sonra Rıza, Mustafa ve İbrahim doğdu.


BELVİRANLI ÇOK ISRAR ETTİ: ‘ERBAKAN MÜSLÜMAN ADAM BARİ BİR AY YARDIM EDİN’


1969 yılında Erbakan Hoca, müstakil adaymış. İsmail Karaçam Hoca bize ‘Bu adam temiz bir adam. Bu adama yardım edin’ dedi. Biz bu teklifi reddettik. Çünkü o zamanlar Adalet Partisi Gençlik Kolları’ndan da bize çeşitli teklifler gelmişti. Ama biz siyaset ile ilgilenmek istemiyorduk. O teklifi de aynı düşünceyle reddetmiştik. Bu kez Ali Kemal Belviranlı devreye girdi, bize çok ısrar etti. ‘Bu adam Müslüman adam, bari bir ay yardım edin’ dedi. Biz de Özlerin Osman, Hüseyin Pekyatırmacı, Servet Akdoğan, Osman Öz’ün evine, hocanın davetine katıldık. Hoca gerçek bir ilim adamıydı. Yıl 1969. O gece saat bire kadar toplantı yaptık. Sonunda hoca bizi ikna etmişti, biz de kendisine peki dedik. Hoca da bize ‘yarın sabah namazından sonra Yunak’a gidiyoruz’ deyiverdi.


İLK İŞİMİZ HALİL ÜRÜN’ÜN NİKÂHINA GİTMEK OLDU


Meğer o gün Halil Ürün’ün düğünü varmış. Halil Ürün, Yunak Müftüsü’nün kızı ile evleniyormuş. Ondan sonra hocanın peşinde 40 gün ne eve, ne de dükkâna uğradık. Hoca o seçimlerde tam üç mebus seçilecek kadar oy alarak milletvekili oldu.


MİLLİ NİZAM PARTİSİ’Nİ KURUYORUZ


Hoca milletvekili seçildikten sonra tekrar Konya’ya geldi. Bize ‘Milli Nizam Partisi’ni kuruyoruz. Konya’da da partiyi siz kurun’ dedi. Biz yine hayır dedik. Ama hoca ısrar edince ve bize “Ya siz Allah rızası için çalışıyorsunuz. Zaten parti için çalışacak adamlar var, onlar hazır bekliyorlar. Siz kurun, onlar yarın partiye gelirler, sizi de kapı dışarı ederler. Bari kurulurken temiz insanlar kursun” dedi. Bu sefer yine kabul ettik. Elektrikçi Mustafa İl Başkanı oldu. Ben de İl Başkan Yardımcısı oldum. Ama hocanın siyasetten önce yazdığı İslam ve İlim isimli kitabını İzmir Gençlik Kolları tüzüğüne almış. Bu gerekçe ile partiyi kapattılar.


MİLLİ SELAMET PARTİSİ’NİN KURULUŞUNDA EVE KİMSE


GELMEYİNCE MAHÇUP OLDUM VE HOCAYA YALAN SÖYLEMEK ZORUNDA KALDIM


Daha sonra Ankara’da Milli Selamet Partisi Kuruldu. Erbakan Hoca telefon etti. O zaman Zafer’deki evimizde oturuyorduk. Evimizde karşılıklı çift daireyi, her zaman misafirlerimize hazır ediyorduk. Daha sonra hocayla tekrar görüştük. Bana bir tarih verdi, o tarihte bütün arkadaşları toplamam gerektiğini ve bizim eve geleceğini söyledi. Erbakan Hoca, Orhan Batı ve bir kişi daha o dedikleri gün çıkıp eve geldiler. Ama bizim arkadaşlardan hiç kimse gelmemişti. Daha doğrusu arkadaşlar siyaset ile uğraşmak istemedikleri için davete gelmemişlerdi ama ben çok mahcup oldum, Hoca’ya yalan söylemek mecburiyetinde kaldım ve suçu kendi üzerime alarak ‘Hocam herhalde arkadaşlara ben yanlış tarih verdim. Bana bir hafta 10 gün müsaade verin. Ben onları tekrar bir toplayayım” dedim. Hoca bizim evde yemek yedikten sonra Konya’dan ayrıldı ve Ankara’ya döndü. Bir hafta sonra Erbakan Hoca’yı tekrar bizim eve davet ettik. O akşam bizim evde 60–70 kişiydik. Uzun bir sohbetten sonra partinin kuruluşu için 15 isim belirlendi. Ramazan Bayramı’na da üç gün vardı. Büyük kongrenin yapılması için Konya teşkilatının kesinlikle kurulması gerekiyormuş. Neyse, o iş güç, bayram telaşesi arasında bayram arifesinde bizim teşkilatı kurmamız gerekiyordu. Ve o akşam 15 kişi kağıda yazıldı. Listenin en başında Sami Baysal, en altında ise benim ismim vardı. Ziya Ercan’ı çağırdım ve ‘Bak Ziya önümüz bayram, benim işim gücüm çok sen bu listeyi al bir il başkanı bul. İl başkanı akşam ilk sıraya yazdığımız isim olsun. Eğer birinci sıradaki arkadaşımız il başkanlığını kabul etmezse ikinci sıradakine git. İkinci sıradaki kabul etmezse üçüncü sıradakine git. Ama bu işi bayram öncesi bitirelim. Hocaya söz verdik’ dedim.


BAYRAM ZİYARETİNDE MSP’NİN İL BAŞKANI OLDUĞUMU ÖĞRENDİM


Ziya peki diyerek gitti. Bayramın tam arifesinde ise biz alışveriş telaşında müşterilerle ilgilenirken Ziya geldi ve bana ayaküstü bir şeyler imzalattı. Bayram’ın birinci günü Mehmet Kaya ve ailesi bize bayramlaşmaya gelmişlerdi. Mehmet Kaya ziyaret sırasında bana ‘Başkanlığın hayırlı olsun’ dedi. Şaşırdım kaldım ve ‘Ne başkanlığı’ dedim. O da devam etti ‘Milli Selamet Partisi’nin İl Başkanı olmuşsun. Gazete yazıyor” deyiverdi. Mehmet Kaya’yı gönderdikten sonra hemen apar topar Ziya’nın evine gittim. Ziya’ya ‘Bu iş ne?’ dedim.  O da bana ‘Abi senin dediğini yaptım. Sırayla herkese gittim. Kimse kabul etmedi. En sonunda sıra sana geldi ve sen İl Başkanı oldun’ dedi.


RESTİMİ ÇEKİP DÜKKÂNDAN AYRILDIM


Artık dükkâna hiçbir faydam olmuyordu. Dükkân dolup taşıyor, ama gelen müşteri mi partili mi belli olmuyordu. Babam, eniştem, üçümüz dükkâna ortaktık. Dükkân benim üzerimeydi ama onlar ticaretin ve siyasetin bir arada olamayacağını söyleyerek bana kızıyorlardı. Ben de bir gün onlara kızdım, restimi çektim, dükkândan ayrıldım.


HEP HOCA İLE BİRLİKTE OLDUM, AMA YAN YANA FOTOĞRAF BİLE ÇEKTİRMEDİM


Siyasette başarılı olmak için çok çalıştım. Erbakan ile hep birlikte olmamıza rağmen, yani partide hoca ben ve üç beş kişi karar vermemize rağmen, mümkün olduğunca hoca ile yan yana fotoğraf bile çektirmemeye gayret gösterdim. Erbakan, Süleyman Arif Emre ile birlikte en çok sözü geçen birinci adam partide artık bendim.


ERBAKAN ‘160 MİLLETVEKİLİ ÇIKARDIK, AMA HER İLDE BİR ALİ GÜNERİ OLSAYDI BUGÜN 260 MİLLETVEKİLİMİZ VARDI’ DEMİŞ


Ama ben kendimi siyasette de başarılı görmedim. Erbakan bir seçim sonrası 160 milletvekili çıkardıktan sonra bütün teşkilatları ve başkanları toplamış o toplantıya ben gitmemiştim. Herkese ‘Evet bugün artık mecliste 160 milletvekilimiz var. Ama eğer her ilde bir Ali Güneri olsaydı. Biz bugün 260 milletvekili ile meclisteydik’ demiş. Siyasette hedefim yoktu. Halen de öyleyim. Bugüne kadar 35 senedir kendi işimle ilgili hocadan hiçbir şey istemedim.


KAMERA VE VİDEOYU İLK OĞUZHAN ASILTÜRK’ÜN


EVİNDE GÖRÜNCE


Bir seçim sonrası üçüncü parti olmuştuk. Hemen karar verdim. Üç ay sonra, 4 yıl sonra yapılacak seçimler için çalışmaya başlamalıydık. Bir gün eşimle birlikte Oğuzhan Asiltürk’ün evinde yemekteydik. Oğuzhan bey yemek sırasında sürekli elinde bir makine bizim fotoğrafımızı çeker gibiydi. Hatta bir ara kızdım ‘Ya otur bırak şu makineyi, yemeğimizi rahatça yiyelim’ dedikçe o çekiyordu. Biraz sonra kendimizi televizyonda seyretmeye başladık. Meğer o videoymuş. Bunun üzerine hemen hocaya gittim. ‘Ben bir dahaki seçimi kazanmak istiyorum. 5–6 tane video istiyorum’ dedim. Bunları aldım. Ve 10 dakika Erbakan Hoca’nın, 10 dakika Tahir Hoca’nın ve 10 dakika da Mehmet Keçeciler’in konuşma yaptığı 30 dakikalık videokaseti hazırlattım. Artık bunları millete dinletiyorduk. Renkli televizyonu izlemek isteyen insanlar toplanıyor ve saatlerce bizi bekliyorlardı. Gece saat birde bile haber geliyordu. ‘Falanca mahallede vatandaş toplandı, sizi bekliyorlar’ diyorlardı.


KAĞNICI ATÇEKENLER’İN HACI MEHMET’İ TESPİT ETTİK


Daha seçimlere çok vardı, yıllar vardı, ama bizim için önemli olan adayımızı belirlemekti. Yani iyi bir adayı tespit etmemiz gerekiyordu. Kağnıcı Atçekenler’in Hacı Mehmet Kaymakam’dı. Fındıklı’da kaymakamlık yapıyordu. (Mehmet Keçeciler’i kastediyor.) Kendisine teklif yaptığımız zaman ‘Abi henüz daha çok erken’ dedi. Ama kendisi hem İlahiyatçı hem de Siyasal mezunu idi. İdealinde de o dönemlerde İçişleri Bakanlığı’nın 2 senede bir açtığı imtihan vardı. Burada birinci olan Fransa’nın Sorbonne Üniversitesi’nde ‘şehircilik’ okuyordu. Bize bu imtihana gireceğini söyledi. Biz de kabul ettik. Mehmet Keçeciler bu imtihanda birinci oldu ve Fransa’ya giderek Sorbonne’da okudu. Okulu ikincilikle bitirdi. Birinciliği ise Cezayirli başka bir Müslüman öğrenci kazanmış. Dönüşte bizim Belediye Başkanı adayımız oldu.


KAZANDIĞIMIZ SEÇİM ÇOK BASİT BİR GEREKÇEYLE İPTAL OLDU


Seçimlere girdik ve kazandık. Fakat çok basit bir gerekçe ile seçim iptal oldu. Ben bir işim için Avrupa’ya gidiyordum. Şener Battal da hukukçumuzdu. Veysel Candan merkez ilçe başkanıydı. Ben olmadığım için Veysel Candan benim yerime imza atmış. Bu gerekçe ile iptal ettiler. Oysa Niğde’de de aynı şey olmuş AP itiraz etmiş, onların itirazı kabul edilmiş. Bizim önümüze çok çeşitli engeller koydular. Ekran yasağı koydular. Baraj koydular. Partilerimizi kapattılar. Ama Milli Görüş olarak biz hep başarılı olduk. Bir işte başarılı olmak için işinin delisi olacaksın.  


EĞİTİMDE BELKİ BEN BAŞARILI OLAMADIM, AMA TORUNLARIM ŞİMDİ BAŞARILARI İLE BENİ MUTLU EDİYORLAR


Belki ben tahsilimde başarılı olamadım. Ama şimdi bir torunum var. Bana bu yöndeki bütün sıkıntılarımı unutturup benim mutlu olmamı sağlıyor. Oğlum Mustafa Güneri’nin oğlu başarılı olmak için bu konuda tam bir örnek. Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Bölümü’nde okuyor. Bütün derslerinden tam not alıyor. Dünyanın en büyük dört üniversitesi onu kendi okullarına davet ediyor. Eğitim böyle, ticaret de aynı şey. Eğer ticarette kendimi başarılı görmek istiyorsam benim bugün GESAŞ gibi 20 GESAŞ’ım olurdu.


TAYYİP’İ İSTANBUL’A BEN  BELEDİYE BAŞKANI YAPTIM


Recep Tayip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması konusunda Erbakan Hoca ve Oğuzhan Asıltürk karşı çıkmışlardı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bütçesi çok büyüktü, ama ben onun matematik zekâsına güvendim ve aday olması için ısrar ettim. O günlerde Tayip günde iki defa bana telefon eder ‘Ali abi bu başkanlık işi ne oldu? Geç kalıyoruz” derdi. Belediye başkanı olduktan sonra etrafında bizim çok kuvvetli ve iyi bir ekibimiz vardı. Onun için de zorlanmadı ve başarılı oldu.


ERBAKAN ‘DÖRT OĞLUN VAR, RIZA’YI ZEKÂTI OLARAK BANA VERECEKSİN’ DEDİ


Erbakan Hoca zaman içerisinde Rıza’yı ısrarla milletvekili yapmak istiyordu. Ben ise onlarnı siyasetin içinde bizzat olmalarına razı olmuyordum. Hoca bir gün bana Rıza’nın milletvekili olması için yine ısrar etti ve ‘Bak dört oğlun var. Zekâtın olarak Rıza’yı bana vereceksin, vekil olacak’ deyiverdi.


ESAT COŞAN EFENDİ’Yİ 110 KİŞİ İLE BİZİM EVDE


MİSAFİR ETTİK


1972’de hacca gitmiştim. 1974’te bir daha hacca gittik. O zaman Mehmet Zahid Kotku Hazretleri gece sahurda bizde misafir olarak kaldı. Aradan bir süre geçti. Bizim eve sürekli misafirler gelir, yatılı olarak kalırlardı. Hatta Doktor Hulusi Mehmet Baybal’ın hanımı bizim eve böyle çok misafir geldiği için eşime “Sizin eve ‘Parasız yatılı lokanta’ levhası asalım” diye takılmış. Bir gün de Esat Coşan Efendi’yi, 110 arkadaşı ile evimizde misafir ettik. İnanın o gün dışarıdan bir iğne bile almadık. Evde ne varsa oydu. Bütün yemekleri bizim hanım tek başına yaptı. O kadar kişiye yemeği yetiştirmek için de yardımcısı falan da yoktu. O günü hiç unutamıyorum.


ÇARŞAMBALI MAHMUT EFENDİ SES VERİP GELMEYİNCE


Bir gün gece saat 10’da müftülükten seni arıyor dediler. Aradım bana “Çarşambalı Mahmut Efendi Konya’da. Yatsı namazından sonra size geliyoruz’ dediler. 27 kişilermiş. Bizim arkadaşlar da olduğu için ben de eve telefon ettim 60 kişilik yemek hazırladık. O gün yatsı namazından sonra beklemeye başladık. Gece yarısı oldu, kimse gelmedi. Telefon ettim. Hoca efendi ikindiden sonra yola gitmiş. Ertesi gün Oktay Başer’e gittim. Nasıl hazırlık yaptığımızı anlattım ve ‘Hoca Konya’ya gelecek,yemeğimi yiyecek, bizden de helallik isteyecek’ dedim.


KORKUT ÖZAL KUZUDAN 2.5 SAAT SONRA YİNE ACIKINCA


Bir gün Korkut Özal Konya’ya gelmiş. Bacanağı kuzu yapmış. Kuzuyu hep birlikte yedik. Sohbetlere katıldık. Aradan iki-iki buçuk saat geçti. Bizim eve geldik. 7–8 kişilerdi. Teras’ta yatacaklardı. Usulen misafirlerimize ‘Karnınız aç mı, bir şeyler hazırlatalım mı?’ diye sordum.   Korkut Özal döndü ve ‘Onun kararını siz verin’ deyince önce şaşırdım. Çünkü daha iki, iki buçuk saat önce kuzu yemiştik. Ama durumu anlamıştım. Daha sonra çocukları uyandırdım ve yemek yaptırdım. Eşim bütün misafirlerimizin yemeklerini, ütülerini yapar, çamaşırlarını dahi yıkardı.