Ali KILINÇ

Ali KILINÇ

Terzilik mesleğinin başarılı ismi Ali Kılınç’ın yokluk ve yoksulluk içerisinde başlayan hayat hikayesi..

Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri

 

Ali Kılınç

 

Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE

Terzilik mesleğinin sevilen sayılan başarılı ismi şehrimizde yıllardır önce terzilik ardından da esnaf adına temiz ilkeli dürüst çalışkan kişilikli beyefendi ve mütevazi kimliği ile yöneticilik başkanlık yapmakta olan Ali Kılınç’ın yokluk ve yoksulluk içerisinde başlayan hayat hikayesi ile birlikteyiz.

 

KILINÇ AİLESİ ÇAYIRBAĞI’NIN FAKİR YOKSUL AİLELERİNDEN BİRİSİDİR   

Konuğumuz Ali Kılınç 28 Şubat 1943 günü baba toprakları olan Çayırbağı’nda dünyaya gelir. Minik Ali Mustafa ve Saliha Kılınç çiftinin

Hatice ve Necip isimlerindeki çocuklarından sonra dünyaya gelen üçüncü çocuğudur. İlerleyen yıllard6a ailenin Fevzi ve Fahrettin isimlerinde iki çocuğu daha dünyaya gelir. Ve aile böylece yokluk ve yoksulluğu en acı şekilde hissederek yaşasa da mutlu ve huzurlu yılları görecektir.

 

BABA MUSTAFA KILINÇ GÖĞÜS HASTANESİNDE LABORANTTIR

Baba Mustafa Kılınç Çayırbağı’nda ‘Çavdar Ali’nin Mustafa’ olarak bilinmekte ve tanınmaktadır. ‘Çavdar Ali’nin Mustafa 1953 yılında Akyokuş’ta hizmet vermekte olan Göğüs Hastanesinde laborant olarak çalışmaya başlar. Ve 1974 yılında da Akyokuş’ta ki bu hastaneden emekli olur.

 

KILINÇ AİLESİ 1954 YILINDA KÖYDEN ŞEKER FABRİKASININ  ARKASINA GÖÇER

O yıllarda köyde fakirlik fukaralık vardır. Kılınç ailesi de bu şartlar altında 1954 yılında Çayırbağı’ndan Konya’ya göçer ve Şeker Fabrikasının arkasında borç dertle bir arsa alır, Bu arsanın üzerini de 100 metrekarelik kerpiçten bir ev yaptırarak burada yaşamaya başlarlar.

 

ÇAYIRBAĞI İLKOKULUNU BİTİRDİM

İsterseniz önce çocukluk yıllarına gidelim ve yokluk yıllarını çocukluk hali ile konuğumuz Sayın Ali Kılınç’ tan dinleyelim.

-‘Aslında o yıllarda dendiği zaman çocuk halimle birlikte ilk aklıma gelen yoksul yoksulluk geliyor. Ve bizim oralarda dar gelirli insanların bulunduğu bir köy idi. Yani Çayırbağı o zaman yokluk içinde idi. Gerçi suyun gelmesi ile yeşil alanlar biraz daha arttı büyüdü tarım gelişiyor gibi oldu ama bugün de hala Çayırbağı tam olarak gelişmiş değil. Ben Çayırbağı’nda ki tek okul olan Çayırbağı İlkokuluna gittim. Okulda öğretmenim Fehmi Hoca idi.

 

ŞEHRE İNTİBAK EDEMEDİM YOKSULLUKTA BASTIRINCA ORTA İKİDE OKULDAN AYRILDI

12 yaşında Kayalıpark’ın oradaki şu anda Özel İdare binası olarak kullanılan Sanat Okuluna yazıldım. Ama köyden gelmenin ve yoksulluk ile şehre intibak edememenin de vermiş olduğu sıkıntı ile burada yaşadığımız maddi imkânsızlıklar da birleşince eğitimime devam edemedim. Yani bütün sıkıntılar üst üste gelmişti ve birikmişti. Bunları kaldıramadım 2. sınıfta okuldan ayrıldım.

 

TORPİLLE BEDESTEN’DE Kİ MUAMMER BEĞEN USTA’NIN YANINA ÇIRAK OLARAK GİRDİM

O zamanlarda en gözde mesleklerden birisi de terzilik idi. Bu tür sanatlara da öyle her isteyen gidemezdi. Bunun için bile bu mesleklere ancak torpil ile girme şansınız vardı. Ve ben babamın devreye girmesi ve birinin selamı ile 1957 yılında ilk terzi dükkânına adımımı attım. O zamanlar Bedesten içinde Konya’nın en meşhur terzilerinden Muammer Beğen vardı. Muammer ustanın yanına çırak olarak giriyordum. Bu benim meslek için dükkâna attığım ilk adımdı. O günü heyecanımı hiç unutamıyorum. Zaten terziliğin de bir sermayesi yoktu. O günden 1963 yılına kadar terzilik de çıraklık ve kalfalık dönemlerini tamamladım.

 

60 LI YILLARIN BAŞINDA TREN YOLUNUN ÖTESİNDE EV YOKTU

1960lı yılların başında Konya’ da ki evimiz şeker fabrikasının karşısındaki şeker evlerinin altında. Ben çırak olarak burada ki evimizden Bedesten içindeki dükkâna yaya olarak gidip geliyorum. Çünkü o zamanlar böyle araç gereç filan yok ki. Gerçi araç olsa ne olacak ki? Bizim cebimizde öyle araçla gidilecek gelecek paramız da yok. Tarlaların içerisinden yürüyerek gidip geliyoruz. Yazın tozların içinden kışın çamurun içinden gidip geliyoruz. Alaaddin tepesine çıkıp bizim Hocacihan tarafına baktığımız zaman ise tren yolunun ötesinde tek bir tane ev bile yok. Ben Aladdin Tepesinden evimizi bile rahatça görebiliyorum. O taraflarda gözüken tek Şeker Evleri vardı. Yeni yeni Hacı Kaymak Mahallesi oluşuyordu.

 

KÖMÜR ÜTÜSÜ İÇİN SİMİTÇİ FIRINLARINDAN ÇUVALLA KÖMÜR TOPLARDIM

Yine o yıllarda Kayalıpark’ın köşesindeki Mahkeme Hamamı’nı onun köşesindeki fırını fırından aldığımız sıcacık somunun arasına koyup yediğimiz sana yağının tadını ve kokusunu hala unutamıyorum. Terziliğe gittiğim zamanlarda da simitçi dükkânlarından kömür ütüsü için kömürle doldurduğumuz çuvalı sırtıma vurup dükkâna gelirdim. Kömür ütüsünden dumanlar tüterdi. O zamanlar dükkânı daha gün doğarken açardık. Saat 5 buçuk 6 da yani gün doğmanda yola çıktığımı yarım saat yürüdüğümü ve gün doğarken de dükkânı açtığımı çok iyi hatırlıyorum.

 

MERAM ÇAYINDA YÜZERKEN AYAĞIMI CAM KESMİŞTİ

O zamanlar şehirde araba yoktu sadece faytonlar vardı. Taksi olarak da  5-6 tane de taksi vardı. Onları da zaten herkes bilirdi. Daha sonraki yıllarda triportörler çıktı. Daha sona bunların fes edilmesi ve triportörlerin yerini minibüslerin almasını gördük. Hatta 3 triportöre 1 minibüs verilmişti. Bu da  1980 ‘ li yılların başında ben Birlik Başkanı iken bana nasip olmuştu. Mevlana ve Vilayetin orada taksiler vardı. Merama bile yürüyerek gider gelirdik. Yine hiç unutmuyorum Meram çayında yüzerken ayağımı cam kesmişti. Meram yolunun sağı solu boş tamamen bağlık yeşil alandı. Cumartesi ve Pazar günleri de hep Merama ama yine yayan yürüyerek giderdik.

 

OKULDA İKEN FAKİR ÖĞRENCİLERE VERİLEN YEMEKTEN YERDİM

Çalışırken haftalığım 2.5 lira idi. Okulda öğrenci iken de fakirlere verilen yemekten yerdim. Lastik ayakkabı giyerdim. Geçmişimizi saklamanın bir anlamı yok fakirliğin yoksulluğun içinden bugünlere geldik ama hep babama dua ediyorum. Bizi önce köyden Konya’ya aldı getirdi daha sonra meslek sahibi olmamız için elimizden tuttu. İstanbul’lara gönderdi. Ustalar o zaman çıraklara makas bile vermezdi öyle bir disiplin vardı ki. Yine o yıllarda bir dükkanda 7-8 kalfa çalışırdı. Biz de çırak olarak o kalfalara hizmet ederdik. Bizim ustamız Konya’nın en iyi terzisi idi. Bütün avukatlar doktorlar valiler belediye başkanları izim ustadan giyinirlerdi.

 

1965 DE İLK DÜKKÂNIMI ŞEMS’İN ORADA AÇMIŞTIM

Çıraklık ve kalfalık döneminden sonra 1965de kendime ait ilk işyerini açtım. Önce parça başı çalıştım. Ceket pardösü dikiyordum hiç unutmuyorum. İlk pardösümü dikerken birden bire ütü açıldı. Kömürler her tarafa yayıldı. Bazı yerleri yandı. Üzüm döverek oraları kapattığımızı hatırlıyorum. Şems caddesindeki ilk dükkânımda sadece tahta 4 sandalye ve yine tahta bir masa vardı. 1966 da kardeşimle birlikte bu dükkânda çalıştık. Bir aile makinesi ile çalışırken baktık ki bu iş böyle gitmeyecek. Daha sonra borç ile bir de iş makinesi aldık. İlk müşterimin dükkâna girişini hiç unutmuyorum. Elinde kumaş ile içeriye girmişti dükkânın o zayıf halini görünce girdiğine gireceğine pişman olur gibi oldu. Elbise ve pardösü diktirecekti vazgeçmedi. Önce defalarca pardösüsünü ve ceketinin provalarını yaptım. Bitirdiğim zaman giyince çok memnun kaldı. Bana döndü ve –‘Kendini niye burada boşa harcıyorsun? demişti. Yeni benim o ilk müşterim dükkândan çok memnun ayrılmıştı.

 

GENÇLERBİRLİĞİ KULÜBÜNÜN LİSANSLI BOKSÖRÜ İDİM

İstanbul’a gitmeden önce de kısa bir süre spor yaptım. Daha doğrusu Gençlerbirliği kulübünün Konya’nın o siyah beyazlı renklere sahip olan Gençlerbirliği kulübünün lisanslı sporcusu olarak boks yaptım. Ben solak olduğum için iyi sporcu oluyordum. Çünkü rakiplerime ters geliyordum. Antrenmanlara gittim maçlara çıktım O zamanlar milli takımda da olan Ali Kılnçoğlu antrenörümüz idi. Ama 6 ay sonra falan İstanbul’a gidince boksu mecburen bırakmak zorunda kaldım. Ama şimdi düşünüyorum da iyi ki İstanbul işi çıkmış gitmişim ve biz de bokstan da kurtulmuşuz

 

İSTANBUL’DA RAHMETLİ HAKKI BATUR USTANIN

YANINDA ÇALIŞTIM

Bu arada tekâmül kursu için İstanbul’a gittim. Kurs için İstanbul’da 6 ay kaldım. İlk defa İstanbul’a gidiyordum ve yine ilk defa denizi görüyordum. Bu kurs Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde açılıyordu. 6 ay boyunca geceleri kursa gittim gündüzleri ise çalıştım. Yıl 1963 idi. Beyoğlu’ nda rahmetli Hakkı Batur ustanın yanında çalıştım. Burada da meslek adına çok şeyler öğrendiğime inanıyorum. İstanbul’da iken çalışmadığımız Pazar günleri arkadaşlarımız ile birlikte Heybeliada’ya, Florya’ya, Ataköy’e gidiyor yüzüyorduk.. İstanbul’a gider gitmez çok kısa bir süre Vefa Yurdu’nda kaldıktan sonra aylarca dükkânda yatıp kalktım.

 

İKİNCİ DÜKKÂNIMI ZAFER MEYDANINDA AÇTIM

Daha sonraki yıllarda Zafer Meydanı’na Kız Ortaokulunun karşısındaki yere taşındım. Burada ikinci dükkânımı açtım. 1967 den 1980e kadar 12- 13 sene de burada çalıştım. Şems Parkında iken o zamanlar yeni Konya’da çalışan daha sonra da Hürriyet Gazetesinde Genel Müdürlük görevlerinde bulunan halen yine bu gazetede çalıştığını bildiğim Nejat Seçen ile Cihat Yazıcı falan dükkânıma gider gelirdi. Yeni makineyi aldıktan sonra taksi taksit borcunu öderken bile çok zorlandık. Öğlenleri masraf az olsun diye ben eve gidip yemek yerken birader de dükkânda yemek yiyordu. 1970li yılların başında artık ismi duyulan bilinen başarılı bir terzi olmuştum.

 

ASKERDEN İZİNLİ GELDİM VE BU İZİNDE EVLENDİM

1963 yılının 11. ayında yani Kasım ayında askere gittim. Ve yine 1965 yılının Kasım ayında yani iki yıl sonra askerden geldim. Vatani görevimiz için önce Kütahya’ ya gittim. Kütahya’nın ardından da Emirdağ Jandarma Astsubay Okuluna gittim ve burada terzihanede görev yaptım. Burası uzman Çavuş Eğitim yeri idi. Askere giderken nişanlıydım. Askerliğimi yaparken annem hastalanmıştı. Annemin hastalığı nedeni ile 20 gün izin aldım ve Konya’ ya geldim. O izne geldiğim 15 gün içinde de evlendim. Çünkü annemde onların sağlığında benim hemen evlenmemi başg öz olmamı istiyorlardı. Evlendim ve tekrar kışlaya döndüm. Hatta kışlaya bir gün geç gittiğim için bölük komutanımız bana çok kızmıştı. Yani askerden izinli olarak geldiğim 1964 yılının Aralık ayında Emine Hanımla evlendim. Bu evlilikten Mustafa, Muzaffer, Saliha, Mukaddes ve Hatice isimlerinde 5 çocuğumuz oldu. Bugünde bu çocuklarımızdan 11 torun sahibi dedeyim.

 

TERZİLİK MESLEĞİNİ ÇOK SEVMEME RAĞMEN ODA SEÇİMLERİ YÜZÜNDEN TERZİLİĞİ BIRAKTIK

1964 de Şems Parkının orada ki dükkanımızı açmış burada 3-4 sene durduktan sonra Zafer Meydanındaki dükkana geçmiştik. Terzilik mesleğini çok seviyordum. Bu mesleği çok sevmeme rağmen 1976 da Terziler Odası Başkanlığı’na seçildim O zaman Mükremin Soydabaş ile seçimde yarışmıştık. O yıl Başkanlığa seçildim ve 22 sene aralıksız Terziler Odası Başkanlığı yaptım. O yıllarda gençliğin verdiği azim ile heyecan ile meslektaşlarımıza en iyisini verebilmek için çok çalıştım. Tabii genç yönetim kurulu üyesi arkadaşlarım ile birlikte el ele vererek çok çalıştık. Birbirimize inandık birbirimize sahip çıktık. Örnek birliktelikler ortaya koyduk.

 

KONYA’DA Kİ ÇALIŞMALARI GÖRMEK İÇİN ÇEŞİTLİ İLLERDEN BURAYA GELİYORLARDI

Bu çalışmalarımız sırasında 5 tane de inşaat kooperatifi kurduk. Bunların 3 tanesi meslektaşlarımız için mesken iki tanesi de işyeri kooperatifi idi. Türkiye genelinde bu çalışmalarımız o kadar büyük yankı uyandırdı ki. Diğer illerde ki meslektaşlarımız bizim bu işleri nasıl başardığımızı öğrenmek için Türkiye’nin çeşitli illerinden kalkıp buraya Konya’mıza gelip çalışmalarımızı bizzat gördüler. Çalışma yöntemimizi izlediler. 1976-80 terzilik mesleğinin en iyi dönemleri idi. Ancak o altın dönemlerimizde mesleğimizin geleceğimizdeki korkusunu bir gün gelip teknolojinin ve konfeksiyonun mesleğimizi elimizden alacağını biliyorduk.

 

KONFEKSİYON FABRİKASINI KURMAKTA BAŞARILI OLAMADIK

Başkanken de projelerim arasında başaramadığım bir tek projem vardı. O da bir konfeksiyon fabrikası kurmayı çok istiyordum. 1978 yılında iki binin üzerinde aktif üyemiz vardı. Bunun önemini meslektaşlarımızı hep anlattım onları hep uyardım. Konfeksiyon önce gömleğimizi aldı ardından pantolonu aldı ve artık pardösü de elimizden gidiyordu. Arkadaşlarımı hep uyardım onlara ‘takım elbiseyi de konfeksiyona kaptıracağız’ dedim. Avrupa’da dünyada el sanatı terzilik bitiyordu. Bunu biz görmüştük. Pınarbaşı mevkiinde 25 dönüm arsayı bir buçuk milyon liraya aldık. Burası tren yoluna yakındı. Kuracağımız konfeksiyon fabrikasında üreteceğimiz ürünleri de dışarıya göndermek için tren yolundan faydalanacaktık. Bir vardiyada 250 kişi çalışacak 3 vardiya yaptığımız zaman burada toplam 750 kişi çalışacaktı bant usulü fabrika için fizibilite raporlarını bile yaptırmıştım. Kalkınma Bankasına destek için başvurduk bize destek vermediler. Üyelere de gerekli duyuruları yapmamıza rağmen pek çok kimse bankaya para yatırmadı yani bunda başarılı olamadık. Oysa arkadaşlarıma meslektaşlarıma hep anlatıyordum alacağımız makinelerle buranın gelirine ortak olup çalışan personeli ile hem ortak olan patron olursunuz aksi takdirde bir gün gelecek kendi terzi dükkânlarımızda hem çırak hem kalfa hem usta olacaksınız diyordum Ama işte o fabrika projemiz gerçekleşmedi. Fabrikaya yeterli ortağı bulamadık. Kısaca fabrika yapmakta başarılı olamadık. Oysa buraların üstü imalathane altı da satış dükkânları olacaktı.

 

ODA BAŞKANI İKEN MESLEKTAŞLARIMIZ İÇİN MESKEN VE İŞ YERİ KOOPERATİFLERİ KURDUK

Terziler İş Hanı için bir buçuk milyon liralık arsa aldık. Ama paramız yoktu. Buranın imarı bölgenin gelişimi için de bugün ki Terziler İş Hanından Gima’nın olduğu yere kadar her yeri meskenlerin iş yerine çevrilmesi için imarda mücadele verdik. Bu iş yerini açtığımız yarışma sonrası modern Terziler İş hanını yaptık. İş hanımız 86 dükkândan oluşmuştu. Yine Nalçacı’da Belediye Başkanı Yılmaz Kulluk’tan aldığımız arsa üzerine 32 daireli Mesken Yapı Kooperatifini kurduk. Bin konutlarda Mehmet Keçeciler Belediye Başkanı iken aldığımız arsa üzerine 114 daireli Mesken Yapı Kooperatifini yaptık. Kara kayış mahallesinde 44 dairelik Altın İğne Yapı Kooperatifini yaptık. Ankara Caddesinde Belediye Başkanı Mustafa Özkafa’ dan aldığımız yere 144 dükkandan oluşan Giy-San kooperatifini kurduk. Burasının da yukarısı imalathane altı da satış olacaktı. Ancak 2001 krizi ile birçok meslektaşımızı burada faaliyete geçiremedik. Çalışmalarımıza son verdik yeterli randıman alınamadı. Terziler Odası olarak meslektaşlarımız adına yaptığımız çalışmalarla tüm Türkiye’de örnek olduk. 1995 yılında kendi isteğim ile oda başkanlığını bıraktım.

 

BİRLİK BAŞKANI İKEN ESNAF SARAYINI YAPTIK VE DEMİREL İLE İNÖNÜ’NÜN KATILIMI İLE BURAYI TÖRENLE HİZMETE AÇTIK

1980 yılında Esnaf Odaları Birliği Başkanı oldum. Başkan olduğum zaman yerimiz Mevlana Caddesinde Saray Otelinin orada tek katlı bir yer idi. Burası 4 kata imarlı idi. Biz yap işlet devret modeli ile burayı 4 katlı olarak yaptık daha sonra da Saray Oteline sattık. Vali İzzet Bey caddesindeki 3 katlı yere taşındık. 4 sene sonra da Sayın Belediye Başkanımız Ahmet Öksüz Bey’e teşekkür ediyoruz bize bugünkü Esnaf Sarayı’nın olduğu yeri tahsis etti. Mevlana Caddesindeki yerimizi bir milyon 50 bin liraya Sema Oteline sattık. 15 hissedar topladık. Hepimiz hisselerine göre 6 katlı mevcut yeri yaptık. Biliyorsunuz burasının da altı düğün salonu konferans salonu modern ve toplumun çeşitli kesimlerinin ihtiyaçlarına cevap veren bir yer. O günün parası ile burayı 3.5 milyar liraya mal ettik ve inşaatı iki senede bitirdik. 1991 yılında Süleyman Demirel ve Erdal İnönü’nün katılımı ile bu Esnaf Sarayı’nın açılımını gerçekleştirdik.

 

BİRLİK BAŞKANI İKEN EN ÇOK SIKINTIYI  SIKIYÖNETİM’DE ÇEKTİM

1980 de Birlik Başkanı olmuştum. Başkan olalı da daha henüz 6 ay olmuştu ki 1980 askeri ihtilali oldu. İhtilal ile birlikle Merkez ve ilçelerdeki derneklerin odaların faaliyetleri tamamen durduruldu. Biz yönetim olarak buraların tekrar faaliyete geçmesi için 1. Ordu Sıkıyönetim Komutanı Bedrettin Demirel paşa ile defalarca görüştük. Bu yaptığımız görüşmelerde bizim derneklerimizin diğer dernekler gibi siyasi olmadığını kendilerine ifade ettik. Ve bunda başarılı olarak merkezde de ilçelerde de bizim esnaf odalarının faaliyet geçmesine izin verildi. Bu dönem Birlik Başkanı olarak benim en çok sıkıntı çektiğim dönem idi. 17 yıl da Birlik Başkanlığı yaptım.

 

ADALET PARTİSİ İL YÖNETİMİNE SEÇİLDİM AMA ASKERİ İHTİLAL OLUNCA

1979 yılında Adalet Partisi İl Yönetim kuruluna seçildim. O tarihlerde bizim yoğun ve heyecanlı çalışmalarımızdan olsa gerek partiye girmemiz için çok ısrar yapılmıştı. Ama bu iş de yani siyasi ömrümüz de çok kısa sürdü. Çünkü biz yönetime girdikten çok kısa bir dönem sonra askeri ihtilal oldu ve bizde askeri ihtilal ile siyaseti de burada bıraktık.

 

KOOPARATİF BİRLİK SEÇİMLERİ ÇOK ÇEKİŞMELİ GEÇMİŞTİ

1986da Esnaf Kooperatifleri Birlik Başkanlığı seçimleri oldu bu seçimler çok çekişmeli geçti kooperatif yönetimi içinde tüccarlar vardı. 1985 de kooperatif içindeki bu tartışmalardan dolayı biz kooperatif yönetiminin daha iyi hizmet vermesi için  küçük ve orta ölçekli esnafları sahiplendik. Buranın bizim yerimiz olduğunu burada sanayici ve tüccarların olmaması gerektiğini söyledik. 1986 da da aday olduk ve seçimi kazandık.23 seneden buyana Başkanlık görevimizi yapıyorum. Biz seçimleri kazandığımız zaman Vakıflar Bankasının üstündeki küçük bir yerdeydik daha sonra Fenni Fırın’ın orada bir yere taşındık. Esnaf Sarayı hizmet vermeye başlayınca odaları buraya getirdik ve Belediye’nin Maliye’nin de bulunduğu biz esnafların daha iyi hizmet alıp verebilmesi gereken uygun olan bu yere geldik. Esnaf Sarayının altına da Halk Bankasını getirdik.1986da 680 bin lira olan kooperatif bütçesi bugün 17 trilyon liraya yükselttik. Buranın kapılarını hiçbir zaman esnafa kapatmadık. Esnaf Sanatkârın kredi kullanabilmesi için kapılarımızı açık tuttuk. Şartlara uyan borcuna sahip çıkan esnaf ve sanatlarımıza devletimizin vermiş olduğu imkânlar ölçüsünde kredi kullandırıyoruz.

 

KONFEDERASYON VE FEDERASYON YÖNETİMLERİNDE GÖREV ALDIM

10 yıl boyunca da Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonunda Yönetim Kurulu üyeliği yaptım: Yine Türkiye Terziler Federasyonu Genel Başkan Yardımcılığı görevinde 15 sene bulundum. Türkiye’de ki tüm meslektaşlarımıza en üst seviyede hizmet vermeye çalıştım. 15 yılın ardından kendi isteğim ile bu görevimden ayrıldım. Hizmette dürüstlüğü ön planda tuttum. Hiçbir zaman siyaseti ve ticareti buraya sokmadık. Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Fikret Tuncel iken siyasette Adnan Ağırbaşlı ile beraber olduk burada rahmetli Necmi Aşçı rahmetli İbrahim Nurullaoğlu ayrıca Alaybey Çoktosunlar Sadık Yaşa ile birlikte olduk. Bizim siyaset yaptığımız dönem zor dönemdi danışma meclisi üyeleri oluşturulmuştu.

 

TIP FAKÜLTESİNE YARDIM TOPLARKEN DİLENCİ MUAMELESİ BİLE GÖRDÜK

1981 yılında Selçuk Üniversitesi sadece 4 bölümden oluşuyordu. Akyokuş’un oradaki yerde Tıp Fakültesi hizmet vermeye çalışıyordu. O zaman Tıp Fakültesine bir dekan atanmıştı. Dekan hoca durumunu anlattı ve –‘Acil paraya ihtiyaç var’ dedi. Esnaf ve Sanatkârlar olarak Tıp Fakültesine sahip çıkmak zorundaydık. Konuşmamızda kendilerine yardım etmek mecburiyetinde kendimizi hissettiğimizi söyledim paramız yoktu ama yardım edecektik işte. Onun için de para toplamalıydık. Arkadaşlarımızla birlikte her gün toplantı yapıyor sanayiyi esnafı geziyorduk. Herkese  ‘Konya’ya Tıp Fakültesi kuruluyor burada profesörler olacak burası Araştırma Hastanesi olacak’ diyorduk –‘Bugün için Ankara’ya İstanbul’a gidiyoruz burası olursa oralara gitmeye gerek kalmayacak’ diye anlatıyorduk. Haftalarca dolaştık ve o günün parası ile 7 milyon lira para topladık. Dekanın sıkıntısını biliyordum. Her gün makbuzla topladığımız parayı dekana teslim ediyorduk. Mart ayı idi. Mart ayı esnaf için her yıl sıkıntı dert demekti. Öyle kapılarda karşılandık ki kimi bize ‘geç’ diyordu. Dilenci muamelesi yapıyordu ama parayı teslim ettiğimiz gün dekan hoca esnaflar adına bize aynen şu cümleyi kullandı. Bunu hiç unutamıyorum hoca o gün –‘Güneş gibi doğdunuz’ demişti. Evet o günler çok sıkıntılıydı ama odaların tefrişatını bile yapmıştık.

 

ÇOK KISA BİR DÖNEM KONYASPOR YÖNETİMİNDE ÇALIŞTIM

Tabii bu arada şehrin diğer sosyal kültürel faaliyetlerine de çağrılıyorduk. Gücümüz ölçüsün de buralara da katılıyorduk. Bu arada kısa bir dönemde Konyaspor yönetimine girdik. O zaman Kulüp Başkanı Belediye Başkanı da olan Sayın Ahmet Öksüz idi. Bu dönemde pek faal olmadık ama Sayın Başkan ile birlikte Konyaspor’da yöneticilik yaptık.

 

KOSGEP’İ KONYA’YA GETİRDİK METEM’İ KURDUK      

Yine arkadaşlarımızla birlikte KOSGEP’i Konya’ya getirdik. Sanayi Odası ve Ticaret Odası ile birlikte olduk. Oraya uygun yer tuttuk. Buranın kirasını bile ödedik. Konya’da ki sanayici esnafın yardımlaşmasını sağladık. METEM’ i kurduk. Birlik Başkanlığım zamanında burası yurt olarak yapılmıştı. Federasyon adına burayı devir aldık. Türk- Alman işbirliği çerçevesinde elektrik, bilgisayar, otelcilik gibi bölümleri açtık ve devam ettirdik. Almanya’dan destek geldi. Konya’da bu işbirliği çerçevesinde Türkiye’deki ikinci binayı biz hizmete sokmuş olduk. Burası Ankara’dan sonra 120 kişi kapasitesi ile çıraklık yurdu olmuştu. Köyden gelen okuyamayan maddi durumu iyi olmayan çocuklara mesleği devam ettirmelerini sağlıyorduk. Tam genel kurulda faaliyetlere başlayacağımız zaman da birlik başkanlığını bıraktım.

 

BEDRETTİN DEMİREL PAŞA’YA MİLLETVEKİLİLİĞİ TEKLİF ETTİK

Kısa süren siyasi yaşamımızda ihtilal olunca ondan sonra bir daha temsil olarak siyasi arenada yer almadım. 1971 yılında Süleyman Demirel’i ziyarete gitmiştik. Bize çok büyük ilgi gösterdi. Daha sonra DYP’nin kuruluşunda görev aldım. Ankara’da yasaklar olduğu için ANAP daha yeni kurulmuştu. Bize yeni parti kuruluyor dediler. Biz de sorduk ‘Bu parti Demirel’in öncülüğünde mi kuruluyor?’ diye. Bu arada bizim de bazı isimlerle temaslarımız oluyordu. Mesela Bedrettin Demirel paşa emekli olduktan sonra kendisine partimizden milletvekili olması için teklifte bulunduk ama kendisi bize teşekkür ederek kibarca siyaset yapmayacağını bildirdi. O dönemlerde pek çok temas ve siyasi çalışma gizli yapıldığı için Ankara’da siyasi çalışmalarımız yüzünden bir günde iki bina değiştirdiğimiz bile oluyordu. Ama odalarda görev yaparken hiçbir zaman kapıdan içeriye siyaseti sokmadım. Bütün partililere kapımızı açtık. Çünkü buralar hizmet yeri olmalıydı. Olaylara böyle baktık. Ve sonuçta başarılı olduk. Çeşitli dönemlerde Belediye Başkanlarına gittik. Bu ziyaretlerde hiç kimseden hiç bir zaman şahsım için bir şey istemedim. Hepsine esnafımız için gittim. Yılmaz Kulluk’tan Ahmet Öksüz’e kadar bütün siyasi dönemlerde de esnaflarımız için Belediye Başkanlarımızdan destek aldık. Hizmet etmeyi seviyorum ama son dönemlerde ortalarda da pek görünmüyorum.

 

TERZİLİĞİ ÇOK SEVMEME RAĞMEN CEMİYET İŞLERİNDEN MESLEĞİMİ YAPAMADIM

Bu kooperatif görevimizi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Gençliğimizde 24 saat çalışıyorduk. Öyle kigündüz çalışıyor akşamları yol alıyorduk. Gündüz Konya’ da oluyorduk gece yola çıkıyorduk hava aydınlandığı zaman Antep’te oluyorduk orada işimizi bitiriyorduk. Ertesi gün tekrar yola çıkıp Konya’ya geliyorduk. Kars’tan Edirne’ye kadar birçok ilde ilçede bu sayede eş dost edindik. Dost kazanmak kolay değil ancak bugün geriye dönüp şöyle bir baktığımız zaman Türkiye’de iyi bir iz bıraktığımıza inanıyorum. Çok şükür hiçbir şaibeye karışmadık. Kalıcı eserler bıraktık. Bunları yaparken başarı kolay gelmedi. Bu işler fedakârlık isteyen işler yönetici arkadaşlarımla birlikte çok çalıştık. Esnafa hizmeti güzel verdik. Çeyrek asırlık cemiyet hayatında tatlı acı hatıralarımız oldu. Hiçbir zaman şikâyetçi olmadım. Mesleğimi yani terziliği çok sevmeme rağmen cemiyet işlerinden dolayı mesleğimi yapamadım.

 

KONYA TÜRKİYE’NİN EN BAŞARILI BİRLİKLERİ ARASINDA

Esnaf Birlik Başkanı olarak 17 sene hizmet verdim. 22-23 yıl kooperatiflerde görev yaptım. Bugün burada 5 bin ortağımız var çok titiz ve ciddi bir çalışma yapıyoruz şu anda Konya olarak 930 kooperatif içinde Türkiye’nin ilk onu içindeyiz. Hatta 4. 5. sıradayız.

 

KIBRIS BARIŞ HAREKÂTINDAN DEPREMLERDE HEP İNSANIMIZIN YANINDA OLDUK

Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında depremlerde hep insanlarımızın yanında olduk. İmkânlarımız ölçüsünde meslektaşlarımıza insanlarımıza yardım etmek için gayret sarf ettik. Bu arada çok acı hatıralarımız da oldu. Öyle anlar yaşadık ki en iyi en zengin insanlarımızın esnaflarımızın iflas ettiklerini gördük onların tavandan tabana vurmalarına şahit olduk. O zaman sorumlu makamlarda ki insanlar olarak karınca kadarınca yardımcı olabilmek için kendilerine zarf içinde para verirken bile çok çok ağladığımı biliyorum. Bu çok zor bir durum hepimiz insanız bir yerde zirvedesiniz bir anda sıfıra iniyorsun. Allah kimseyi böyle durumlara düşürmesin