Ali Yeğin
Ali Yeğin 1 Aralık 1955 yılında Hatunsaray nahiyesinde dünyaya gelir. Konya Şeker Fabrikası’nda işçi olarak çalışan baba Süleyman Hikmet Yeğin ile ev hanımı anne Nesibe hanımın altı çocuğundan üçüncüsüdür.
KONYANIN MEŞHUR VE MEÇHUL YÜZLERİ
Ali Yeğin 1 Aralık 1955 yılında Hatunsaray nahiyesinde dünyaya gelir. Konya Şeker Fabrikası’nda işçi olarak çalışan baba Süleyman Hikmet Yeğin ile ev hanımı anne Nesibe hanımın altı çocuğundan üçüncüsüdür. Ali Yeğin kardeşleri Ayşe, Sıdıka, Ömer, Havva ve Bekir’le daha sonraki yıllarda zorluk, yokluk ve yoksulluk içerisinde birlikte mücadele etmenin ayakta durabilmenin mücadelesini vereceklerdir. Ali Yeğin dünyaya geldikten iki üç ay sonra aile Hatunsaray’dan Konya’ya gelip yerleşecektir.
AKSİNNE MAHALLESİ’NDE
GEÇECEK OLAN 27 YIL
Hatunsaray’dan şehre gelen Yeğin ailesi Aksinne Mahallesi’ne yerleşir ve konuğumuz Ali Yeğin’in 27 yıl bu evde sürecek olan yaşam öyküsü başlar. Çünkü bu evde yürümeye başlayıp büyüyen, serpilen Ali Yeğin üniversiteyi bitirdikten sonra da yine bu evde evlenecek ve mutluluğa bir adım daha atacaktır. Bu ev tipik bir Konya evidir. Kerpiçten iki odası ile bir mabeyni vardır. Yazları toz duman, kışları ise çamur kar ve sürekli olarak dam yuvağı ile kürünen damı.
İDMANYURTLU MEŞHUR
MICIK ALİ İLE BİRLİKTE BÜYÜDÜK
Mahallemizde büyürken, unutamadığım isimlerden de biri daha sonraki yıllarda Yeşil-Beyazlı İdmanyurdu’nun ele avuca sığmayan meşhur futbolcusu olan Mıcık Ali’dir. Harman yerinde, tarlada onunla bol bol top oynardık. O günler çok güzel mutlu günlerdi.
KOMŞUNUN BAHÇESİNDEN ÇALDIĞIM
BİR ERİK İÇİN BABAM BENİ 27 MAYIS
OKULU’NUN ORAYA KADAR KOVALAMIŞTI
Bir gün komşunun bahçesinden bir tane ama bir tane erik çalmışım. Komşu da gelmiş, akşam babama beni şikayet etmiş. Babam hiç unutmuyorum o anda beni yakalayıp dövmek istedi. Ben de kaçtım. Beni ta 27 Mayıs İlkokulu’nun oraya kadar kovaladı. Hiç unutmuyorum bir tek erik için.
HALDUN ÜSTEL, BAYRAK
DİREĞİNİN TEPESİNE KADAR TIRMANDI
27 Mayıs İlkokulu’nda okudum, şimdi adı Yunus Emre İlkokulu olmuş. Gerçekten çok başarılı bir öğrenciydim. Okumaya çok meraklıydım. Zaten okumaktan, çalışmaktan başka çıkış yolumuz da yoktu. Babam sürekli bunu söyler, hep okumamızı isterdi. Bir de okulda unutamadığım bir olay oldu. Ben herhalde ikinci sınıftım. Haldun Üstel de beşinci sınıf öğrencisiydi. O gün bayrak merasimi vardı. Ama bayrağın ipi düğüm mü oldu, ne oldu ise bir türlü bayrak çekilmiyordu. Haldun Üstel o bayrak direğine tırmandı. O incecik direğin en üst noktasına kadar tırmandı ve bayrağın çekilmesini sağladı.
ÇOK HAYLAZDIM, HER GÜN CAM
KIRAR, HERGÜN DAYAK YERDİM
O zaman okuldan arkadaşlarımız, büyüklerimiz arasında Kamil Büyükateşli, ayrıca hem ilkokulda, hem lisede birlikte olduğumuz Selçuk Üniversitesi’nin sevilen hocalarından Abdullah Topçuoğlu, Ali Altuntaş (şu anda Mavi Jeans’in genel koordinatörü) vardı.
Okul zamanı çok haylaz ve yaramazdım. Bir kere cam kırmadığım gün yoktu. Ben kırardım akşama gelir babama şikayet ederler, ben dayağı yerdim ama ertesi gün yine cam kırardım. Ben dayak yemekten, babam dayak atmaktan bıkmamıştı.
22 YAŞIMA KADAR MUHACİR
PAZARINDA DOMATES KARPUZ SATTIM
İlkokul zamanlarından İmam Hatip Lisesi 7. sınıfa kadar Muhacir Pazarı’nda karpuz domates sattım. Bilyalı araba ile mal taşıdım. Hatta bu iş 22 yaşıma kadar sürdü. Üç erkek kardeş bilyalı araba ile çalıştık. O zamanlar bilyalı arabaların arkada iki bilyalı tekeri önde ise bir bilyalı tekeri olurdu. Bir Pazar sabahı saat 5 de yine bilyalı arabam ile pazar yerine gidiyordum. Adamın biri birden önüme çıktı “Lan dedi senden bıktım her hafta sabahın köründe senin arabanın sesinden uyuyamıyorum” dedi ve müthiş bir tokat patlattı. Bilyalı bir kasise girdi mi bilyalı arabadan çıkıverirdi. Oturup onu tamir edersin tabii bunu tamir edebilmek içinde arabayı ters çevirirsin, içindeki teraziyi arabanın üzerindeki bütün yükünü indirir tamir eder, tekrar yüklersin, ondan çok bıkardım
İMAM HATİP LİSESİNDE
ÇOK İYİ ÖĞRETMENLERİMİZ,
ÇOK İYİ ARKADAŞLARIMIZ VARDI
İmam Hatip lisesinde bizimle ilgilenen hocalarımız vardı. Bayram Başpınar, Halit Barkok, Süleyman Korkmaz, Müdürümüz Rıfkı Baydur. Ortaokuldan aynı sınıfta olmasak da devre arkadaşlarımız vardı. Mesela bugün hepimizin bildiği Mustafa Çevik, Kerim Özkul, Abdullah Topçuoğlu, Mehmet Oktut, İdmanyurtlu Fahrettin, yine İdmanyurtlu Ata, Celalettin Kenanlar.
Arapçadan çok zorlanırdık. Tefsirden de zorlandım. İmam Hatip’de iken ben İdmanyurdu genç takımında oynuyordum, Celalettin Kenanlar da Konyaspor genç takımında oynuyordu.
KARLA KAPLI SAHADA HERKESİN
KRAMPONLU AYAKKABIS,I BENİM İSE
LASTİK AYAKKABILARIM VARDI
Hiç unutmuyorum karlı bir havada top oynayacaktık. Ama karlı havada bütün sahada herkesin ayağında kramponlu ayakkabı vardı, ama benim ayağımda lastik ayakkabılar vardı. Çünkü kramponlu ayakkabı alacak paramız yoktu. Ben lastik ayakkabı ile maça girecektim. Hakem Fikret abi idi. Önce düşünüyordu, beni oynatmayacaktı. Ama sonra dayanamadı ve oynamama izin verdi. Ve herkes sahada karın üzerinde kramponlu ayakkabı ile oynarken ben lastik ayakkabı ile oynadım. Sağ bek oynardım.
EVDE HERKES YATTIKTAN SONRA
YA DA ALAADDİN TEPESİ’NDE
TOPÇUOĞLU İLE DERS ÇALIŞIRDIK
Bizim o zamanlar ders çalışma şartlarımız da çok zordu, ev zaten iki odaydı. Ders çalışabilmek için her şeyden önce evde herkesin yatmasını beklerdim. Herkes gece saat 12 olup yattıktan sonra ben kalkar, ders çalışıyordum. Hatta kimse uyanmasın diye mutfakta ders çalışıyordum. Alaaddin çay bahçesinde Abdullah Topçuoğlu ile ders çalışırdık.
ÜNİVERSİTE SINAVINI TÜRKİYE’DE
İLK 50 ÖĞRENCİNİN ARASINDA KAZANDIM
İHL’ni bitirdikten sonra üniversite sınavına girdik. Sınavı Türkiye’de kazanan ilk 50 öğrenci arasında kazandım. İyi puan almıştım. Hacettepe Üniversitesi Elektronik bölümünÜ kazandım.
İstanbul’a gitmem ya da tıp okumam mümkün değildi. Çünkü babam bana ‘seni İstanbul’da okutamam’ diyordu. Çok iyi puan almıştım tıpa gidebilirdim ama tıpı da okuyacak paramız yoktu ki.
ANKARA ŞEKER YURDU’NA GİTTİM
Babam ‘Konya dışında okuyacak olursan seni ancak Ankara’ya gönderebilirim’ dedi çünkü babam Şeker Fabrikası’nda işçi olduğu için Ankara’daki şeker öğrenci yurdunda kalabilirdim. Çünkü yurt Şeker Fabrikası personeli için çok ucuzdu. Kayıt için babamla Ankara’ya gittik. İlk defa Konya dışına çıkıyordum. Ankara benim için çok güzel geldi, hani bugün bir insan hiç yurt dışına çıkmayıp da Paris’e gitse çok etkilenir ya, inanın ben de o gün için Ankara’dan öyle etkiledim. Ankara bana bir başka gelmişti.
ŞEKER YURDU MHP’LİLERİN
OKUL İSE SOLCULARIN ELİNDEYDİ
Biz okula kayıt yaptırdığımız zaman Türkiye’de siyaset, anarşi çok kötü idi. Silahlar patlıyordu, ben ilk defa bir tabancadan çıkan kurşunun sesini, silahın patlaması o zaman duyuyordum. O sesi hiç anlatamam. Kaldığımız yurt MHP lilerin, okul ise solcuların elinde idi. Beytepe kampüsünün arkasında idi. Yollar çamur içinde olurdu. Otobüs, servis yoktu. Uzun burunlu amerikan otobüsleri gider gelirdi oraya. Hazırlık okuyordum, ilk yıldı. Bir gün okulda biri beni kenara çekti. Ama dedim ya, okul tamamen solcuların elinde idi. Bana ‘Sen sağcı mısın solcu musun?’ dedi. Ben de ‘ben köy çocuğuyum ne MHP’liyim ne de CHP’liyim. Benim okumam lazım. Benim karnımı doyurun, hatta bak hala yemek yemedim karnımı doyuruver’ dedim. Meğer beni kenara çeken konuşan solcuların başkanı imiş. O gün de yemek 2.5 lira idi.
YURTTAN GAZİOSMANPAŞA’DA
LÜKS BİR VİLLAYA TAŞINIYORUM
Bu arada Mustafa Altın ve Ömer Zengin Gaziosmanpaşa’da lüks bir evde oturuyorlardı. Beni de eve çağırdılar. Ama evin kirası aylık 300 liraydı. Ben ise bir yılda 200 lira harcıyordum. Bana ‘eve gel bizim yanımızda kal’ dediler. O zaman da Mehmet Oktut Ankaragücü’ne transfer olmuştu. 4 ay bu evde kaldım. Oktut’u bana Allah göndermişti. 1977 Ağustos’uydu. Ford Taunus’u vardı. İkimiz bu evde kaldık. Ama zaten Mehmet Oktut’a ben durumu anlattım, param yok kalamam’ dedim. O bir yıllık kirayı peşin ödedi, ben arada maçtan filan fırsat bulursam gelirim, sen otur rahat et dedi. Mehmet abi kirasını vermişti. Arada bir geliyor yemek yiyordum, gerçekten Mehmet abinin o sanki yaptıklarından dolayı hakkını ödeyemem, önünden geçemem bugün bile.
NÜKLEER ARAŞTIRMA MERKEZİNDE
İŞE BAŞLAYŞACAKTIM AMA
Üniversite hayatım bitti, tekrar Konya ya döndüm. Üniversitedeyken bile yazın yine Konya’ya geliyor, karpuz satıyordum. İş için sağa sola başvuru yapmayı düşünürken Ankara Nükleer Araştırma Merkezi’ne işe girme başvurum kabul edildi. Çünkü okulu da derece ile bitirmiş, gerçekten de başarılı bir öğrenci idim. Bu arada 1979’un Eylül ayında evlendim. Gülistan hanım ile evlendim. Bu evlilikten Hikmet ve Furkan isimlerinde iki oğlum var. Hikmet Yeditepe Üniversitesi’nde uluslararası ticaret okuyor, Furkan ise özel bir ilköğretim okulunda öğrenci.
EŞİM BİR EVİN BİR KIZI
OLDUĞU İÇİN ANKARA’YA
GİTMEMİZE AİLESİ SICAK BAKMIYORDU
Evlenmiştim ama eşim bir evin bir kızı olduğu için ailesi bizim Ankara’ya gitmemize pek razı olmamışlardı. Meram Sanayi’nde Özdemirler Çelik Döküm Fabrikası’nın sahiplerinin kızı idi. Tek çelik döküm fabrikası burasıydı. Kayınpeder Abdullah Acar (Yatağanlılar) bana gitme demiyorlardı, ama dolaylı yoldan rica ediyorlardı. Biz ise hala Aksinne’deki o eski evde oturuyorduk. O zamanlar stadyumun orada 1.5 milyona ev aldılar, oturmadım bile. Erol Küçükbakırcı’yı devreye soktular. Erol Küçükbakırcı da demir ticareti yapıyordu. Onun iş yerinin arkadan yer aldık ve biz üç kardeş kendi işimizi kurarak demir tüccarlığına başladık.
EKREM KÖSELER’İN FIRÇASI İLE
YOLSPOR’LU MEHMET’E ÇİFT DALDIM,
ÇAT KAFA YILMAZ HOCA BEŞ MAÇ CEZA VERDİ
İdmanyurdu genç takımından sonra Selçukspor’a geçtim, yıl 74’tü. Üniversiteye giderken de futbolu bıraktım. Ama yine unutamadığım bir maç var. O zaman Selçuklu’da Ekrem Köseler, Şefik Tarhan, Yusuf abi vardı. Selçuklu’da üçüncü maçındaydım. Yolspor’da Mehmet vardı, Mehmet Karabağ, santrfor oynuyordu. Ekrem abi maçtan önce bana Mehmet’in çok iyi futbolcu olduğunu söyledi. Çünkü kendisi libero oynuyordu ben de onun önünde oynayacaktım. Bana eğer bu adamı bir defa geçirirsen senin kafanı koparırım dedi. Neyse maç başladı. Adam bir defa beni geçti, korkumdan Ekrem abiye bakamıyordum bile, yine bir pozisyon oldu, adamla karşı karşıya geldik, tam beni geçiyordu ki Ekrem abinin fırçası aklıma geldi. Topa değil de adama bir çift atladım adam başladı yerde kıvranmaya. Hemen yine Ekrem abiye baktım bana bakışlarından ‘helal olsun, adamsın oğlum’ der gibiydi ama adam da yerde kıvranıyordu, içim parçalanmıştı. Hakem Çatkafa Yılmaz abiydi. Yılmaz abi pozisyon geçtikten sonra yanıma geldi kırmızı kartını gösterdi ve beş maç ceza aldım.
1988’DE GIYABIMDA
DYP İL YÖNETİMİ’NE GİRDİM
1988’de DYP İl Yönetim Kurulu’na girdim. Daha doğrusu girmişim. Şimdi burada anlıyorum ki hayatta iki defa hata yaptım birisi Konyaspor, yani spor, ikincisi de siyaset.. Çünkü burada da DYP yönetimine benim olmadığım bir yerde ve zamanda gıyabımda yazılmıştım. Ali Bülbül benim ismimin yazılmasını istemiş ve bana da seni yönetime yazdık, eğer buna itiraz eder, görev almazsan senden mal almayı keserim dedi. O zaman DYP İl Başkanı Mustafa Bezirci’ydi. Yönetimde de Musa Uyaraslan, Bahri Güzelkılıç, Fahri Ekici, Ziya Nurullahoğlu, Şemsi Sinangil ve rahmetli Nihat Bircan vardı.
DYP YÖNETİMİNDE MHP’LİLER
İLE DYP’LİLERİN ÇEKİŞMESİ VARMIŞ
Sonradan öğrendim DYP yönetimi 21 kişiden oluşuyordu. 11’e 10 çekişmesi varmış. Yani aradaki bir kişinin oyu kaderi belirliyormuş. Yönetimin içinde MHP kökenliler ile DYP’liler çekişmesi varmış. Ziya Nurullahoğlu ile Mustafa Demirci ikisi de beni yönetime istemiş. Çekişmeyi sonradan öğrendim. Ve 8 ay filan bu görevi yaptım.
AHMET ÖKSÜZ GÖREVDEN İSTİFA EDEN
KONYASPOR HAİNİDİR DEYİNCE İSTİFA EDEMEDİM
Ahmet Öksüz Başkanlığında Konyaspor’un l. Türkiye ligine sezonda Konyaspor yöneticisiydim. O zaman da İstanbul’da idim. Yönetime girmişim. O günd e bu görevden istifa eden Konyaspor hainidir denildi. İstifa edemedim. Daha sonra herhalde Sayın Ahmet Öksüz seçimi kaybettiği için başkanlıktan ayrıldı, Mehmet Çolakoğlu başkan oldu. Bu arada kardeşim de o dönemlerde Ticaret lisesinin kantinini 4 yıl işletmişti. Başkan Ahmet Öksüz ile o zamanlardan tanışıyorduk. O zamanlar için Konyaspor’a çok büyük par’lar verdim. Ahmet Öksüz 90 da herkes 15’er milyon verecek dedi. Bu çok büyük paraydı. 3 gün içerisinde herkes bu parayı verdi. Konya’da o zaman sanayide iyi bir dükkanın fiyatı 7.5 -10 milyon idi.
KONYASPOR’DA YÖNETİCİLİK
YILLARIMIZ DAHA SONRA DA SÜRDÜ
Daha sonra Metin Ortakarpuz Başkan oldu. Onun yönetiminde yoktum. Veysel Büyükmumcu yönetiminde ikinci başkandım. İstifa ettim, o zaman da rahmetli Mehmet İnanç’la birlikte idik
Daha sonra Mehmet Oktut başkanlığında yönetimde görev aldım. Mehmet Oktut geldi. Konyaspor yönetimine gireceksin, sana ihtiyacımız var dedi. Seni de yanımızda görmek istiyorum dedi. Mehmet abinin bana çok emeği geçmişti. Ona vefa borcum vardı. Hem o zaman listeyi, yani yönetim listesini ben yaptım. Yıl 92’ydi. Yüzde 70’ini ben yaptım, yüzde 20’sini gazeteci rahmetli Galip Yenikaynak yaptı, yüzde 10’unu da başkan yaptı. O zaman yönetimde Ayhan Atılır, Evirgen Güney, Rahim Dinçler, Yusuf Genç, Halil İbrahim Kaplan, Mustafa Dinç, Kudret Fikirli, Nusret Argun, Mehmet İnanç, Nuri Mehtap, Mustafa Güvenilir vardı. O zaman da konu para para para idi. En çok parayı Ayhan Atılır ve Evirgen Güney vermişti.
MEHMET OKTUT ABİ İLE
BİR KEZ SÜRTÜŞMEMİZ OLDU
VE 1994’TE KONYASPOR’DAN
ALACAĞIM OLAN 120 BİN MARKI SİLDİM
Mehmet Oktut ile bugüne kadar bir defa bir sürtüşmemiz oldu o da Konyaspor yüzünden oldu. Mehmet Oktut döneminde ikinci başkanlığı döneminde liste yapılmıştı. Kongre günü geldi saat 21. 00 olmuştu. Mehmet Oktut geldi, Kudret Fikirli olmasın dedi. Gazeteci Galip Yenikaynak söylemiş. Kudret Fikirli’yi ben yönetime almıştım. Ben de olmaz bu saatten sonra olmaz dedim. Sonradan öğrendim tabii Mustafa Dinç ile Kudret Fikirli’nin arasında bir problem olmuş. Mehmet Oktut tekrar geldi ben de direttim o zaman ikisi de olmasın dediler. Ben de Kudret Fikirli’yi ben yazdım, yola birlikte çıktık, arabaya birlikte bindik, ben arabaya birlikte bindiğim insanı satamam, onu indiremem dedim, direndim. Sonuçta ikisini de sildiler ama ben 10 Nisan 1994 tarihinde yemin ettim. Konyaspor’a bir daha yönetici olmayacağım dedim ve o tarihten sonrada ne kulübe gittim ne maça ne de antrenmana. O zamanın parası ile de 1994’te Konyaspor’dan alacağım olan 120 bin mark sildim
BİZİM DÖKÜM FABRİKAMIZDAN
TÜRKİLE’DE İKİ, DÜNYA’DA SEKİZ TANE VAR
1981 yılında Yeğinler Metal Sanayii’ni kurdum 1990 yılına kadar bu işi yaptık. 1991’de Anadolu sanayide imalata girdik. Jant Konya Jant Sanayi AŞ. 1996’da Yenar Döküm Sanayi’yi kurduk. Bu 99’a kadar devam etti. 99’da demir ticareti işini tamamen kapattık.
1988’de KONEKS Dış Ticaret’i kurmuştum, Eşref Çiftçi’yi de başına getirmiştim. 92’de KONEKS’i bıraktık. 92’de YENKAR Dış Ticaret’i kurduk. 99’a kadar Kemerli çarşısında bunu sürdürdük. Kardeşim Ömer bu iş için İngiltere’de kaldı. YENAR DÖKÜM ve
YENKAR DIŞ TİCARET AŞ. Silindir kırıcı ve öğütücü silindir imalatı yapmaya başladık. Hala da yapıyoruz zaten. Un fabrikalarına savurma döküm yöntemi ile. Bu firmadan Türkiye’de iki, dünyada ise sadece 8 tane var. Ham maddesi kendimizden.
ÜRETTİĞİMİZİN YÜZDE ELLİSİNİ
DÜNYAYA İHNRAÇ EDİYORUZ
Şu anda üretimimizin yüzde ellisini ihraç ediyoruz: ABD, Almanya, İspanya, İtalya, Fransa, Ukrayna, Kazakistan, Türkmenistan, Irak, İran, Mısır, Suriye gibi ülkelere satıyoruz.
SPOR VE SİYASETE KÜSKÜNÜM
Bugün geriye dönüp baktığım zaman spor ve siyaset dünyasına küskünüm, daha doğrusu kırgınım. İnsanların artık birbirlerine güvenleri kalmamış. Ben bir dostum ile oturup rahatça samimi bir şekilde sohbet etmek, dertleşmek, mutluluğu, üzüntüyü paylaşmak istiyorum. Bununla mutlu oluyorum.