yazar-43
Aliye diye bir dizi
Konusunu kısa özet geçecek olursak, Aliye kaynana azabı çeken, aynı zamanda kocası tarafından da aldatılmış 2 çocuk annesi bir kadındır. Kocasının ailesi yüzünden İstanbul dışında kimseyi tanımadığı bir şehirde oturmak zorunda kalan Aliye'nin küçük dünyası sokakta genç bir kız tarafından çevrilip "Ben kocanın sevgilisiyim, onun çocuğunu doğuracağım, aramızdan çekil" demesiyle sarsılır. Dizinin konusu belki hiç bilinmeyen bir şey değil ama karakterler oldukça gerçekçi. Bir kaynana var ki, Gelinim Olur musun'daki Semra hanım bile yanında melek gibi durmakta.Dünyanın en şirret ve kompleksli kaynana karakterini bünyesinde bulunduran dizide araba galerisi sahibi ve bir spor kulübünün başkanlığına adaylığını koyan koca, kocanın üniversite öğrencisi saf sevgilisi vs.. karakterler başarılı oyunculukla birleşince ortaya kaliteli bir ürün çıkmış, piyasadaki dizilerin çoğundan kat kat güzel bir dizi olmuş. Senaristlerinin Edirne insanını ve kültürünü pek iyi tanımamaları/araştırmamaları nedeniyle, beğenerek izlememe karşın Edirne insanını tanıyan biri olarak beni rahatsız etti. Bir kaç örnek vermek gerekirse, Edirnelilerin kendi memleketlerinden kız almamak gibi bir takıntıları yoktur ve Edirneden toprağımız diye bahsetmiyorlar. Bu nedenle dizideki gelin-kaynana çatışması, en azından çevreyi bilenler için, havada kalıyor. Burada konusu doğuda geçen ağa filmleriyle bir karıştırma yapılmış. Yapımcı eski ağa dizisi Zerdanın etkisinden kurtulamamış olacak ki, senaryoyu hazırlayan arkadaşı Edirneye gönderip halkın içinde şöyle bir dolaşmasını sağlayabilirdi, dizinin selameti ve gerçekçiliği açısından Bir de dizinin Aliyesi Sanem Çelik'in istediği zaman ağlayabildiğini fark eden yapımcıların; sırf o bol bol ağlasın, seyirci de seyretsin diye düşünmüş olmalılar ki, Aliyenin eline her bölümde ağlayacağı bir teks tutuşturuyorlar. Benim gördüğüm zaaflarına rağmen dizi izleyiciyi ekrana bağlayabilen ender diziler arasında yer alıyor. Tam olarak bilemiyorum galiba şu an 150den fazla dizi ekranda. Biri geliyor biri gidiyor. Her birinin konusu üç aşağı beş yukarı benzerlik gösteriyor. Onca yerli dizi çekilmesine ve yeni yerli yapımlara birbiri ardına start verilmesine rağmen ülkemizdeki bayan izleyicilerin ezici çoğunluğu araştırmalara göre hâlâ pembe dizilere kilitleniyormuş. Bu dizilerde sık sık boy gösteren 'çöplükten çıkıp lüks bir konağa yerleşmiş karakterler, bahtsız kadın kahramanların öyküleri Kadınlarımız yıllardır bu dizilerden bıkmadı. Fakat gerçek hayatta olduğu gibi 'yoksul' ve 'zengin' arasındaki ayrım, pembe dizilerde olduğu gibi kolay olabilseydi... Gerçek dünyadaki yoksulluk da, kahramanlarının üzerindeki kıyafeti değiştirmesi gibi sona erebilseydi keşke. Yırtık pırtık elbiselerin yerine ışıltılı gece kıyafetleri giyince bütün sorunlar ortadan kalksaydı... Evet, hayatımızdaki sorunlar pembe dizilerdeki gibi ak-siyah olarak ayrıştırılabilecek cinsten olsaydı, yaşam çok daha kolay olurdu. Öyle değil mi?...