Haşim Akın
Anadolu irfanı hadisi nasıl okur?
Geçen haftalarda kızımı yanında iki yavrusu ve bir de valiziyle İstanbul’a yolcu ettim. Eskiden otobüsler vardı. Yolcunuzu koltuğuna kadar oturtmak ve otogardaki zil sesini duyup el sallamak vardı. Şimdi öyle değil. Hızlı trenle geçiş kapısına kadar girip, son bilet kontrolüyle yolcuya veda edip geri dönmek gerekiyor.
Bizde öyle yaptık. Son kontrole kadar geldik ve vedalaşıp ayrıldık. Kızım; birisi yürüyen, diğeri kucağında iki çocukla valizini trene yüklemeye çalışırken orada oturan yaşlı amca hemen ayağa kalkıp yardım etmek istemiş. Kızım, amcanın yaşlı olmasından dolayı ona zahmet vereceği endişesiyle teşekkür etmiş ve zahmet etmemesini söylemiş. Amcanın cevabı, içinde çok farklı bilgi ve duyguları barındıran cinstendir:
“Kızım ben ‘tek kollu’ birisinin duasını almak istemiştim. Müsaade et yardım edeyim de tek kollunun dua ve sevabını kızanayım. Zira sevgili peygamberimiz; kucağında çocuğu olan ve onunla beraber iş yapanlara ‘tek kollu’ dermiş. Onlara yardım edenlere müjdeler vaat edermiş. Beni bundan mahrum bırakmasan olmaz mı?” elbette buna söylenecek söz de yoktur. Valizi yerleştirme konusunda yardım eder ve herkes yerine oturup yoluna devam eder.
Yaşına rağmen yardım etme konusundaki inceliği dikkate değerdi elbette... Ama asıl önemli olan da bunu sadece basit bir insani duygu ile yapmak yerine yaptığı hayra yüklediği anlam ve misyondu.
Son dönemlerin çağdaş ve tembel Müslümanları, bir hadis-i şerifi tartışmak için öğrenir oldu. Hadis-i şerif ve ayet-i kerimeleri yarıştırır oldular. Duyduğu hadis-i şeriften kendi hayatına bir ders çıkarıp onu uygulamayı öncelemediler. Hemen onun sahih olup olmayacağını tartışmayı, söylendiği çağla bu zamanın arasındaki benzerlik ve farklılıkları irdeleyip üzerinde uzun mütalaalar yapmayı tercih ettiler. Bu yaptıklarına da hadis dersi adını verdiler…
Anadolu insanı ve anadolu irfanı bu konuda çağdaş insanın yaptığından daha farklı bir yol izler. Kulakları daima bir hikmeti duymak için açıktır. “Hikmet müminin yitik malıdır onu nerede bulursa alır” fermanını unutmazlar. Onların eş- dost meclisleri de hikmet avcılığına yöneliktir. Yeni duyduklarını bir mihenk taşı gibi önce kendi hayatlarında ölçerler. Uymuyorsa eksikliği ve yanlışı kendi nefsinden bilirler. İçeriğini tam anlayamamışsa, “Ben bunu anlayamadım. Başka zaman anlamayı ümit ederim. Bu da benim bir eksikliğim olmalı…” diyerek kabul eder.
Bazen orda asıl kast olunan ve yapılması istenen şey, bizzat söylenen ifade olmayabilir. Ama onlar bunu başkasına dayatıp zorlamaya gitmeden uygulamaya koyulurlar. Önemli olan da duyduğunu hayatına aktarmak ve peygamber (SAV) izinde bir hayatı yaşamaktır.
Çok şey sormayan, az bilse de doğru yaşayan ve söz yarıştırmak yerine fiil yaşatmayı tercih edenlere selam olsun… “Tek kollu” birisine yardım ederek peygamber izine talip olan amcaya da selam olsun…
Bu rikkat biraz da mürekkep yalamış ve işin tahsilini yapma gayretine düşenlere pay edilse…