Derviş Argun
Andımız, Andınız, Antları...
"Andımız Kaldırılsın" kampanyası 12 Haziran 2009 tarihinde, MAZLUMDER tarafından başlatılmıştı. O tarihten kaldırıldığı 8 Ekim 2013 tarihine kadar da bu kampanya devam etti. Bu haksız uygulama ve temel hak ihlaline çekilen dikkat, hükümetin de gündemine girmiş ve andımız, Milli Eğitim Bakanlığı ilköğretim kurumları yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair yönetmeliğin 1. maddesiyle kaldırılmıştı. Bu, belki de Ak Parti iktidarının sosyal hayatın tanzimine ve ülkedeki farklılıkların bir kardeşlik zemininde buluşmasına dönük yaptığı en büyük katkıydı.
İlköğretim okullarında her sabah derse başlamadan okutulması mecburi olan "andımız", 1930'lu yıllarda faşist ve nasyonal sosyalist diktatörlükler döneminin bir yansıması olarak Türkiye'de de uygulamaya konulmuştu. Andımız isimli bu metin, içki sofralarının müdavimi bir maarif vekilinin 1932 yılında çocukları için yazdığı manzumeyi, 1933 yılında tüm Türkiye için mecburi kılmasıyla kalıcı hale gelmişti. 1972, 1997 ve 12 Eylül darbesi döneminde bazı ilaveler yapılan "andımız" kaldırıldığı güne kadar bu metinle okutulmaya devam etmiştir.
Ne yazan şahıs bağlamında ne de yazılma dönemi itibariyle ülkenin hiç bir gerçekliğiyle örtüşmeyen bu saçma sapan metin, maalesef her bir darbe dönemi sonrasında yeni ilavelerle okunması daha bir pekiştirilmiş ve kalıcı hale getirilmiştir. Kar demeden kış demeden tüm ahval ve şeraitte küçücük çocuklar, hem de her sabah sözde kutsal bu metni okuyarak güne başlamak zorunda bırakılmıştır.
Andımızın yeniden getirilme çabası, diktatörlük dönemlerinin kalıntısı "resmi ideoloji"nin halen ülkemizde işlevsel olduğunu ve her an hortlatılabileceğini göstermektedir. "Andımız", içeriği itibarıyla hem inançlara aykırı ifadeler taşımakta, hem ırkçılık vurgusu ile ayrımcılık tohumları ekmektedir.
Hiçbir ırkın, başka ırklar üzerinde bir üstünlüğü olmadığı tartışmasızdır. Sadece ırkından dolayı insanların yüceltilmesi veya aşağılanması kabul edilemez. İslam doğuştan verilenlerle övünmeyi yasaklamıştır. Bir insanın ne ırkını ne cinsiyetini seçme iradesi yoktur. Arap, Kürt, Çeçen, Çerkez, Abaza, Gürcü, Boşnak... Bir sürü ırktan vatandaşların çocuklarının devam ettiği ilköğretim okullarında bu çocuklara "Türküm..." diye ant içirmek devlet eliyle yapılan bir ırkçı bir uygulamadır.
Irkları ve kültürleri farklı olan çocuklara okutulan bu ayrımcı, dışlayıcı, "ant", başta Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu birçok sözleşmeye de aykırıdır. En başta temel hukuka aykırıdır. Farklılıkları yok sayan ırkçı dayatmanın, militarist toplum kurma özleminin ürünüdür. Bu durum bile başlı başına henüz askeri vesayet ve bürokratik oligarşiden kurtulamadığımızın ispatıdır.
Danıştay 8. idare dairesinin bu kararına rağmen hükümetin andımızın yeniden geri getirilmesine izin vermeyeceğine inanıyorum. Çünkü Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaşanan bunca mücadele ve elde edilen bu kazanımların hasar görme ihtimali vardır. Her şeyden önce kazanılmış güvenin kaybedilme ihtimali var. Bunu Danıştay'ın umursamayacağını biliyorum da hükümetin de aynı şekilde umursamayacak olmasını düşünemiyorum.
İnşallah umduğumuz gibi olur da bunca karmaşa arasında nur topu gibi yeni bir sorunumuz çıkmaz.