Fatıma Nur Mücevher
Arayışlar…
Karanlık; Gözlerimize, gönüllerimize, ellerimize, kulaklarımıza, burnumuza kısaca benliğimize dört koldan sarılmış. Bir aydınlık arıyoruz, bir perdeyi aralamak istiyoruz. Bir ferahlık, bir sekinet.
Ömrümüz arayışlarla geçiyor. Tırtıl kelebeği, bahar kışı, kalp aşkı, aşk acıyı ve ömrümüz ölümü… Hep, hummalı bir arayış içindeyiz. Açlığımızı bastırmak için sanırım tüm bu koşmalarımız ve dolayısıyla yorulmalarımız.
Hızına yetişemiyoruz. Ayaklarımız yorgun, gönlümüz yorgun, umudumuz yorgun. Oysa tüm bunlara rağmen, ne öfkemiz yoruluyor, ne acımalarımız, ne ağlayışlarımız ne de kanmışlığımız/kanayışımız…
Sanırım “İnsan” dediğimiz zaman ardına tüm bahanelerimizi ekleyebiliriz. Bahane diyorum zira ardı sıra kuracağımız tüm gerekçeler, bahane olacaktır.
Arayış demiştik… Hep bir şeyleri arıyoruz, hep bir şeylere ulaşmak için tüm gücümüzle çalışıyoruz. Bazen kaybettiğimizi sandığımız yerde kazanıyoruz. Bazen ise kazandığımızı sandığımız yerde kaybediyoruz. Bu kaybetmek bizi çoğu zaman arayıştan alıkoymuyor.
Şu ifadeyi kurmamızda bir beis görmüyorum. “İnsan, anlamadığı/tanımlayamadığı yerde arayışa girer. Nasibinde varsa anlar. Anlarsa uygular.”
Bir muhabbette, şöyle bir soru sormuştuk: “Kul/Müslüman Allah’a neden tam anlamıyla teslim olamaz?” İstifade edilesi farklı ve kaliteli cevaplar gelmişti. Bu cevaplar neticesinde bizde sorumuzun cevabını şöyle verdik: “Tam anlamıyla aramadığımız/tanımadığımız için.”
Düşündüğümüz zaman arayacağız, Hz. İbrahim (a.s.) misali. Bulduğumuz zaman ise sarılacağız ve teslim olacağız. Arayışlarımız, anlayışımızla bütünleşmeli ve uygulamaya geçmeliyiz. İşte o zaman, hayat sandığımız kadar zor, sandığımız kadar yorucu ve sarıldığımız kadar cazibeli gelmeyecek.
Tüm arayışlarımız, arınmamızın kapılarını aralasın…
Selam ve dua ile.