Salih Sedat Ersöz
Arzın Kalbine ulaşma ve Haccın ifası (1)
Yüce Rabbime sonsuz şükürler olsun ki, bu aciz kuluna, Arzın kalbine ulaşma ve Hac vazifesini ifa etme fırsatı ve imkânı verdi.
En büyük ibadetlerden biri olan Hac için vatandaşlar her yıl kutsal topraklara gidebilme ümidi içinde çekilen kura sonuçlarını büyük bir heyecanla takip ediyor.
Her mü’minin amacı Allah’ın rızasını kazanmaktır. Onun rızasını kazanmanın yolu, bildirdiği emirleri yerine getirmek, yasaklarından da kaçınmaktır.
Allah’ın emirleri insanı iyiye, güzele, doğruya yöneltir, yasakları ise kötülüklerden uzaklaştırır. Böylece güzel ahlâk sahibi insanların oluşturduğu mutlu ve huzurlu bir toplum inşa edilmiş olur.
Allah’ın emirlerinden biri de, gücü yeten yani zengin ve sağlıklı olan Müslüman’ın hayatında bir kez haccetmesidir.
Hac, kelime olarak bir şeye yönelmek, bir yeri ziyaret etmek, bir şeyi amaçlamak anlamına gelmektedir. İslâm'ın namaz, oruç ve zekât gibi beş esasından biri de hacca gitmektir.
Hac; Kâbe'yi ve etrafındaki kutsal mekânları, hac mevsiminde, usulüne uygun olarak ziyaret etmektir.
Hac, hem bedenle hem de malla yapılan bir ibadettir.
Bir Müslümana haccın farz olması için şu şartların bulunması gerekir:
Akıl sağlığı yerinde ve ergenlik yaşına gelmiş olması, hür olması, Hacca gidip gelecek maddî güce sahip olması, Hacca gitmesine engel olacak bir sağlık probleminin olmaması ve Hacca giderken kullanacağı yolun güvenli olması…
Hac mevsiminde kutsal topraklara giden bir Müslüman; İhrama girme, Arafat’ta vakfeye durma ve Kâbe'yi tavaf etme şartlarını yerine getirdikten sonra hacı olmayı hak kazanmış olur.
Hacı olan bir insanın Müslümanlık görevleri bitmiş olmuyor, aksine yeni başlıyor.
Zira hacı olan bir insan, daha önceki hayatında dikkat etmesi gerektiği haram ve helal kurallarına çok daha titiz bir şekilde riayet etmelidir.
Dünya ve ahiret hayatı açısından önemli bir dönüm noktası olan hac, samimi ve ihlaslı bir şekilde yerine getirildiği zaman, Müslümanı günahlarından arındırır, kişiyi ahlâken olgunlaştırır, onun Allah katındaki derecesini yükseltir ve cenneti kazanmasına vesile olur.
“Kim Allah için hacceder de kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa, annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlardan arınmış olarak döner” hadisi şerifi, haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu anlatmaya yeter.
Bu Hadis-i Şerif aynı zamanda, hacının daha sonraki davranışlarını da düzenlemektedir.
Peygamber Efendimiz bir başka Hadis-i Şerifinde de şöyle buyurmuştur:
“Makbul haccın karşılığı Cennetten başka bir şey değildir. Umre de diğer bir umre ile arasındaki günahları siler.”
Hele hele mahşeri andıran Arafat’ta, kefeni andıran iki bez parçasından ibaret ihramlı bir vaziyette el açıp yalvaran kullarını Cenab-ı Hak mutlaka affeder. Önemli olan böylesine üstün bir ibadeti, gereği gibi yerine getirerek onun faziletinden yararlanmaktır.
Allah’ın emrettiği her şeyde şüphesiz insanların dünya ve ahiret hayatı için pek çok hikmetler vardır. Bu şaşmaz gerçeğe göre haccın da pek çok hikmetleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir:
Hac; kula,Yüce Allah karşısında aczini ortaya koyma, kulluğunu ifade etme ve onun verdiği nimetlere şükretme imkanı veren bir ibadettir. Çünkü hacı, mal, mülk, makam ve mevki gibi dünyevi unsurlardan sıyrılarak Allah’a yönelir. Sonsuz güç ve kudret sahibinin karşısında teslimiyetini ve bağlılığını ifade eder. Bu durum kendisine Allah’a kul olma zevkini tattırır.
Hac; renk, dil, ırk, ülke, kültür, makam ve mevki farkı gözetmeksizin aynı gayeleri taşıyan milyonlarca Müslümanı bir araya getirerek kardeşliğin çok canlı bir tablosunu oluşturur. Zenginiyle, fakiriyle, güçlüsüyle, güçsüzüyle bütün hacılar aynı kıyafetler içinde, aynı şartlarda hareket ederek fiili bir eşitlik ve kardeşlik eğitiminden geçmiş olurlar.
Trilyonlara hükmeden bir zenginle geçimini zor karşılayan bir fakire aynı kıyafetler içinde Arafat’ta beraberce el açıp dua ettiren ve Kâbe’nin etrafında yan yana tavaf ettiren hac ibadeti, insanlara makam, mevki, mal mülkle böbürlenmemeyi, İslâm kardeşliği içinde tanışıp kaynaşmayı ve ahireti unutmamayı öğretir.
İslâm Dininin doğup yayıldığı, vahyin indiği, Hz. Peygamber ve Ashabının bin bir güçlük ve sıkıntılar içinde mücadeleler verdiği ve birçok peygamberlerin uğrak yeri olmuş kutsal toprakları görmek, mü’minlerin dini duygularını güçlendirir, İslâm’a bağlılıklarını artırır.
Dünyanın dört bir tarafından gelen, renkleri, dilleri, ülkeleri ve kültürleri farklı, fakat hedef ve gayeleri aynı milyonlarca Müslümanın birbirleriyle kaynaşması ve görüşmesi sağlanmış olur. Bu durum Müslümanların birbiriyle irtibat kurmalarına, birbirlerinin dertlerinden haberdar olmalarına imkân sağlar.
Hac yapan Müslümanlar sabır, tahammül, sıkıntılara katlanma, güçlüklere göğüs gerebilme, büyük kalabalıklarla aynı anda hareket ederek aynı şeyleri yapabilme, yardımlaşma, dayanışma ve belli kurallara adapte olabilme özelliklerini geliştirirler.
Hac, Müslümanlarda ömür boyu silinmeyecek derin hatıralar bırakır. Bu hatıralar; mü’minin hacdan sonraki yaşamında istikametini kaybetmemesine hizmet eder. Hac, mü’minin hayatında adeta bir dönüm noktası oluşturur.
Arafat gibi mahşerin örneğini oluşturan bir yerde Allah’a el açıp yalvaran ve günahlarından sıyrılan bir Müslüman bir daha kolay kolay eski işlediği günahlara dönmek istemez. Bu yönüyle hac, günahkâr Müslümanlar için bir arınma işlevi görür.
Hac sayesinde Müslümanlar arasında güzel etkileşimler meydana gelir. Mü’minler birbirlerinden güzel hasletler alırlar.
Hac; insanları birbirinden uzaklaştıran ırkçılık gibi olumsuz düşüncelerin törpülenmesini sağlar.
Kısaca haccın, başka ibadetlerde olmayan kendine özgü pek çok hikmetleri, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve psikolojik yararları vardır. En önemlisi de Haccın, Müslümanlar arasında yılda bir defa yapılan uluslararası bir kongre olmasıdır. Bu kongrede dünya üzerinde yaşayan bütün Müslümanların dert ve sıkıntılarının dile gelmesi ve bunlara çözüm bulunması şarttır. (Devam edecek)
NOT: Yeni Hicri Yılımızı tebrik eder, hayırlara vesile olmasını yüce Allah'tan niyaz ederim.