Salih Sedat Ersöz
Arzın Kalbine ulaşma ve Haccın ifası (15)
Haccın tam olarak amacına ulaşması ve Rabbimiz katında makbul ve mebrur olması için, ihramdan, Arafat’a, Tavaf ve Sa’y a kadar her yapılan uygulamanın sadece ve sadece Allah için yapılması şarttır.
Hac; bir yandan Allah için ferdi vazifeleri yerine getirmenin, diğer yandan da yine Allah için diğer Müslümanları da unutmadan onların halleriyle hallenmenin adıdır. Hac da yapılan her davranışın ve her uygulamanın ayrı bir anlamı vardır.
İhram; iki bez parçasından ibaret olduğu içindir ki, tüm dünya elbiselerinden, dünya süs ve ziynetleri ile üniformalardan vazgeçmenin işaretidir. İhrama giren kişi, dünyadan vazgeçmiş, kefeni giymiş ve ölmeden önce ölmüştür.
İhrama, “Lebbeyk” nidaları ile girilir ki, buna “Telbiye” denir. Telbiye, “buyur Allah’ım, emrine amadeyim” demektir ve ilahi davete icabet etmenin işaretidir. Telbiye, Müslümanların hep birlikte seslendirdikleri ortak bir and ve paroladır.
Kâbe; bütün Müslümanları bir noktada toplayan, hepsinin ortak istikameti olan, birleştirici, bütünleştirici özellik taşıyan şerefli bir mekândır. Kâbe Allah’ın evi, kalpler de O’nun nazargâhıdır. Kâbe’de bulunan Hacer-ül Esved’i selamlama, kulun ruhlar âleminde Allah’a vermiş olduğu ahdi yenileme anlamına gelmektedir ki, bu ahd yenileme selamı bizzat Hacer-ül Esved tarafından kayda alınmaktadır.
Tavaf; hac ve umre yapanlar için önemli bir ibadettir. Allah-u Teâlâ'ya büyük bir heyecan ve hürmetle muhabbetin, bağlılığın ve O’nu yüceltmenin nişanesidir. Tavaf, kulun Allah'a yapacağı ibadet ve taat hususunda O'nunla yeniden ahidleşmesi anlamına gelir.
Tavaf; atom çekirdeği etrafında dönen elektronlar veya güneş etrafında dönen gezegenler misali, Kâbe’yi merkeze koyarak ve kendinden geçerek Allah’ı zikretmenin nişanesidir. Kâbe’nin etrafında tavaf eden yüz binlerce Müslüman’ın oluşturduğu tablo, bir galaksinin, milyarlarca yıldızıyla dönüşünü andıran manzaradan farksız muhteşem bir görüntüdür ki, bunun seyrine doyum olmaz. Tavaf aynı zamanda birlik ve beraberliğin en önemli göstergesidir. Ve tavaf, Kâbe etrafında pervaneler gibi dönerek nefsin en alt basamağından en üst basamağına yükselmesi, Allah’a riayetin güzel bir sembolüdür.
Arafat, mahşerî bir tablo arz eder. Kıyametteki halin bir kısmı orada da yaşanır. Arafat, kabirden kalkıp herkesin kendi günahlarının pişmanlığı ile kendi derdine düştüğü mahşer yerine gelişi, çaresizlik içerisinde çırpınışı ve Rabbimizden af ümidi içinde beklemeyi hatırlatır.
Arafat; dirilişi, mahşeri, mahkeme-i Kübra’yı, ölmeden önce ölmeyi, hesaba çekilmeden önce muhasebe yapmayı ve Arif olmayı öğretir. Arafat’ı idrak eden tam anlamı ile hacı olur.
Vakfe; kıyamette kulların Allah’ın huzurunda duruşunu hatırlatan korku ve ümit arası bir bekleyiştir. O, mü’minin, Rabbinin huzurunda imanla, sabırla, sebatla, umutla gerçekleştirdiği bilinçli, vakarlı, kararlı ve asaletli bir duruş, bir kıyamdır.
Meş’ar-i Haram; Arafat’tan ayrılıp sel gibi Müzdelife’ye gelişi, hac görevini tam bir şuurla yerine getirmeyi ve şeytanla yapılacak cihad için hazırlık yapmayı sembolize eder.
Mina; Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in, imtihan alanıdır ki, sonunda ikisi de Allah’ın emrine teslim olup bu ağır imtihanı kazanmışlardır. Mina; can, mal, mülk, mesken, evlat, eş, kardeş, ticaret, mevki, makam, rütbe gibi fâni sevgilerin terk edildiği, Allah sevgisinde zirveye ulaşılan yerdir.
Mina’da bulunan Cemerat; şeytanla ve şeytanın nezdinde bütün kötülüklerle, şeytani fikir ve akımlarla, zulüm ve haksızlıklarla mücadeleyi, bir anlamda cihadı işaret eder. Taşlama, şeytana karşı girişilen savaşı sembolize eder. Atılan her taş nefse, şehvete ve şeytana karşı fırlatılır ki, kendisini günahlara sürükleyen bu düşman cephelerini imha etmenin işaretidir.
Haccın önemli bir parçası da kurbandır. Kurban, Allah için en sevdiğin şeyden vazgeçmenin sembolüdür. Kurban, İbrahimce bir düşünce içinde sadakat, yakarış ve ahde vefayı, İsmailce bir düşünce içinde tam bir teslimiyeti temsil eder. Aynı zamanda kurban, şeytanla mücadele sonunda onu yere sererek rahata, huzura ve zafere kavuşmanın örneğidir.
Kısaca hac, bütün uygulamaları ve bütün sembolleri ile dünyanın her tarafından gelen Müslümanların aynı gaye uğrunda birleşmelerini sağlayan ve ortak bilincin oluşmasına imkân veren evrensel bir olaydır.
Sonuç olarak hac; bir yandan tevhidi inanç esaslarını pekiştirdiği gibi, diğer yandan da Müslümanlara sabır, sevgi, saygı, kardeşlik, dayanışma, paylaşma, fedakârlık, cömertlik ve her türlü ahlaki güzellikleri kazanma ve bunları yaşama imkânı kazandırır. Yani haccın ferdi, toplumsal ve sosyal pek çok yararları vardır ki, saymakla bitmez.
Arzın kalbine yaptığımız bu hac yolculuğunda çok güzel günler geçirdik, çok özel dostluklar kurduk ve güzel dostlar edindik. Başta, bizimle yakından ilgilenen ve bizi kendisi ile gittiğimize asla pişman ettirmeyen gönül insanı Sami Yıldız hocamıza teşekkürü bir borç biliyorum. Yaptığımız bütün görevlerimizde tekrar tekrar izahatlarda bulunarak, vazifemizin aksamaması için gayret eden Sami hocamız aynı zamanda gerek şeytan taşlama gerekse hac tavafını en uygun zamanlarda yaptırarak ekibini risklerden de korumuş oldu. Rabbim kendisinden razı olsun.
Konya’dan giderek orada sürekli beraber olduğumuz ve güzel günler geçirdiğimiz Nazım Lale abimiz ile Cevdet İşbitirici, Zafer Karakuş kardeşler ve ailelerine, Dr. Fatih Soydemir’e, diğer şehirlerden geldikleri halde çok iyi diyalog kurduğumuz Erol Gül, Hayrullah Gür, Bilal Demiroğlu, Muhammed Kaçmen, Lütfi Kılınçkıran, Prof. Dr. Soner Durmuş ve ailelerine şükranlarımı sunuyorum. Hepsine selam ve hürmetlerimle birlikte dualarımı gönderiyorum.
Ayrıca otelde beraber kaldığımız, Arafat’ta beraber olduğumuz diğer hacı kardeşlerime de selam, dua ve muhabbetlerimi iletiyorum. Rabbim hepsinden razı olsun. Haclarımız makbul ve mebrur olsun İnşaallah… Hac yolculuğunda beni en çok sevindiren hususlardan birisi, kimsenin kalbini kırmadan, hiç kimseyi incitmeden ve kimseden de incinmeden gidip gelmemiz olmuştur Elhamdülillah...
Mekke'den sonra Medine’de de görevlerimizi tamamlayarak, toplam 22 gün kaldığımız kutsal topraklardan ayrılık vakti gelip çatmıştı. Her şeyin bir sonu olduğu gibi, bu kutsal yolculuğun da sonuna gelmiştik. Medine – İstanbul - Konya güzergâhı ile yurdumuza, yuvamıza, ana - baba, evlat ve yakınlarımıza kavuştuk hamdolsun.
Cenab- Hak’tan o kutsal topraklara tekrar gitmeyi, gitmeyenlere de en kısa zamanda gidip görmeyi ve oranın o güzelim tadına doyulmaz manevi havasını teneffüs etmeyi nasip etmesini niyaz ediyorum.
15 gündür yazdığım hac yazılarım yarın üstad Cengiz Numanoğlu’nun “Beytullah’ta Ben” şiiri ile sona eriyor. Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.