Prof. Dr. Ali Akpınar
Asıl pehlivan..
ASIL PEHLİVAN, HASMINI YENEN DEĞİL; NEFSİNİ YENENDİR!
İnsan ruh ve bedeniyle insandır. Ruhsuz bir beden, morgda yatan ölüdür, bedensiz ruh da insan değildir. Bu nedenle, duygudan, insanî değerlerden yoksun eksik insanlara ruhsuz insan deriz. İnsan bedeninin varlığını sürdürebilmesi için düzenli, dengeli, devamlı ve sağlıklı beslenmeye ihtiyacı vardır. Ruhun da aynı şekilde düzenli, dengeli, devamlı ve sağlıklı beslenmeye ihtiyacı vardır. Düzensiz, ölçüsüz, kesintili ve sağlıklı olmayan beslenmeler hem bedene zarar verir, hem de ruha zara verir. İnsan, fiziksel gıdalarını alırken, insanlık tarihinin tecrübelerinden yararlanır. Aynı şekilde ruhî gıdalar için de bu tecrübeler son derece önemlidir. Zira insanlık tarihinin tanık olduğu deneyimler, sonraki kuşakların ufkunu açmış, işini kolaylaştırmıştır. Sözgelimi alkol, insan sağlığına zarar veren bir şeydir. İnsanlık bunu tecrübe etmiştir. Dolayısıyla, denenmiş ve zararları açıkça görülmüş olan bir şeyi tekrar tecrübe etmeye gerek yoktur. Çünkü denenmiş denenmez. Tarih boyunca insanlık, değerler mecmuası olan dini de tecrübe etmiştir.
Yüce Yaratıcının insan için uygun gördüğü değerler, insanları, belli çizgide tutarak yönetmiş ve onları mutlu etmiş ve mutlu etmeye de devam etmektedir. Değerlerden yoksun olan kişiler, ruhî gıdalarını tam olarak alamadıklarından sorunlu kişilerdir. Bu yüzden Yüce Yaratıcı, hiçbir zaman insanlığı peygamberlerden yoksun bırakmamıştır. İlk insan, peygamber olarak görevlendirilmiş, ondan sonra da Son Peygambere kadar binlerce peygamber, insanlığa bu kutsal değerleri hatırlatmaya devam etmiştir. Aslında tek bir yaratıcı ile irtibatlı olan bütün peygamberler, insanları aynı doğrulara çağırmış, onları aynı değerlerle eğitmeye çalışmıştır. Peygamberlerin insanlığa getirdiği ve kendi hayatlarında bizatihi yaşayarak öğrettiği bu değerler sisteminde, insanın ihtiyaç duyduğu/duyacağı tüm her şey vardır. Onun için din, insanın iki dünya mutluluğunu sağlayan, onun ruh ve bedenini doyuran değerler mecmuasının adıdır. Ve din, öncelikle bu dünya işlerini düzene sokarak insanı öteki dünyaya hazırlar.
Bir hadislerinde Peygamberimiz “Güçlü Müslüman, zayıf Müslümandan daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir” buyurmuştur. Bu hadis bizleri, inanç, akıl, bilgi, variyet, beden bakımından güçlü olmaya yönlendirmektedir. İman insanı inanç, akıl, bilim, irade açısından güçlü olması gerektiği gibi; fizikî olarak da güçlü olmalıdır. Bunun için o, Yüce Yaratıcının kendisine hediye ettiği sağlığını korumalıdır. Bu ise, dengeli, düzenli ve sağlıklı bir beslenme ile bedenini yerli yerince ve ölçülü olarak kullanma ile olacaktır. Zira insanın sahip olduğu her şey Yüce Yaratıcının emanetidir. Elbette emaneti elinde tutan kimse, emanetin asıl sahibine karşı sorumludur. Hiç kimse, benim malım, benim bedenim, benim zamanım diyerek sahip olduklarını hoyratça kullanamaz. Bu bilinç hali, toplumsal düzen ve huzuru da beraberinde getirecektir.
İnsanın kendi tutkularını dizginlemesi, onları kontrol altında tutması, aşağılık isteklerini alt etmesi son derece önemlidir. İnsan, kendini yönetebildiği ölçüde değerlidir ve insandır. Tutkularına hâkim olamayan kimse ise, kendine ve çevresine zarar veren kimsedir.
Herhangi bir spor dalında hasmını yenen bir sporcunun galibiyetten sonra havalara girmemesi, çılgınlıklar yaparak kendini kaybetmemesi de insaniyetinin gereğidir. Elbette kişi yenmek için azimli ve kararlı olmalıdır. Ancak bu azim ve kararlılık, onu ölçüsüz hareketler yapmaya götürmemelidir. Olgun insan meyveli ağaca benzer, nasıl ki ağacın meyveleri arttıkça ve olgunlaştıkça dalları yere doğru eğilir. Tıpkı bunun gibi başarılı insan da, kazandığı başarılarla şımarmamalı ve tam tersine ağırbaşlı olmalıdır.
Fiziksel güç önemli ve gereklidir ama asıl önemli olan değerleri aşınmayan ve değerler kontrolü altındaki gücün sahibi olmaktır. Böyle bir güce sahip olmak için de, bu gücü yönetebilmek için de ahlaklı olmak kaçınılmazdır. Çünkü kontrolsüz güç, güç değildir ve böyle bir güç hem sahibine hem de başkalarına zarar verebilir.
Evet, meşru yollardan kazanılan mal, unvan, başarı kutsaldır. İntihal, çalıp çırpmak, kopya çekmek, doping yapmak gibi şeyler ise dinen haramdır, günahtır. Çünkü bunlar da başkalarının hakkını çiğnemek vardır. Dolayısıyla bu yollarla elde edilen şeylerde hayır ve bereket yoktur. Kazanmak için her yolu mubah gören anlayış, değerler eğitiminden yoksun bir anlayıştır. Böyle bir anlayışta insan onuru ve değeri yok sayılır. Oysa insan, kâinatın en değerli varlığıdır.
Özetle söylemek gerekirse insan, ruh ve beden sağlığına ters düşmeyecek, insan onurunu zedelemeyecek, içerisinde kin nefret ve küfür edebiyatının olmadığı bir spora talip olmalıdır. Dinin onayladığı, aklın kabul edeceği spor türü de budur.
Kişinin bu bilince sahip olabilmesi ise, onun iç dünyasını dizayn etmesi ile mümkündür. İç dünyanın dizaynı, değerlerin tanınması ve korunması ile gerçekleşecektir.