M. Faik Özdengül

M. Faik Özdengül

Aynı yerde durma

Yol giderek yükseliyor mu?Fark ettiğimde şaşırdım. Onu da nasıl fark ettim? Görüş alanımız genişlemeye başladı. Görünenler küçülmeye. Görünmeyenler görünmeye başladı. Ben hiç bu kadar yıldız olduğunu gökyüzünde görmemişim sanki daha önce. Rüzgarı eserken. Ve o rüzgarın sabah başka akşam başka estiğini. Nefes aldığımın farkına varmamışım. Yukarıda başka aşağıda başka aldığımı. Hızlandığını yavaşladığını. Kalp atışlarımın ritmini. Doğayı. Kuşların kaç çeşidinin olduğunu. Yalnız başlarına mı,guruplar halinde mi süzüldüklerini gökyüzünde. İnsandan başka da canlılık olduğunu. Can kavramını. Farkındalığın ne anlama geldiğini. Yukarıdan bakmak, görüş alanının genişlemesi. Bütün görmek. Yolun kaçınılmazlarından. Yola çıkmadan küçülmüyor küçülmesi gerekenler. Ve gerçekten büyük olanın büyüklüğü fark edilmiyor. Anlatırlardı bize de bizden öncekiler. Oğlum abartma bu kadar kazanmayı. Aileni ihmal etme. Vakit ayırman gerekenler asıl seni en son terk edecekler olmalı derlerdi büyükler. Beni en son terk edecek olan yine benim. En çok kendime vakit ayırmalıyım o zaman. Bunu bile şimdi fark ediyorum. Derse başlamadan önce öğretmen bir kavanoz getirir sınıfa. Büyük taşlar vardır masada. Bir de küçük çakıllar. Ve kum. Bir de su. Şimdi yerleştirelim bunları kavanoza der öğretmen. Öyle yerleştirelim ki, hem hepsini alsın, hem de uyum içinde olsunlar.Suyu döksek önce diğerlerini koymaya kalkışınca su taşar. Çakılı koysak büyük taşlar oturmaz. Kumu doldursak yine diğerlerine yer kalmayacak. “Nasıl yapalım?” der. Düşünür çocuklar. Sonra cevabı yine kendisi verir. Önce büyük taşları koymalı. Sonra çakıllar arayı doldurmalı. Ardından kalan boşlukları kum doldurur. Su da en son kendine yer bulur. İyi de anlamı ne bunun? Bakın çocuklar, der. Büyük taşlar en yakınımızdakiler ve ilk doldurulması gerekenler onlar. Eş, çocuklar, ana baba. Çakıllar akraba, eş ve dostlar. Kum, iş arkadaşlarımız. Su, geri kalanlar. En önce, en yakınımızdakiler. Eğer önce suyu doldursaydık, ailemize yer kalmayacaktı. İş arkadaşlarımız veya işimiz sırada öne geçseydi yine aynı. Hayatımızın ana taşları ailemiz. Sonra diğerleri. Hiç unutmadı bunu, bu dersi dinleyen çocuklar. Ya duymayanlar, farkında olmayanlar. Peygamber (sav) ilk önce eşine anlattı Hira mağarasında yaşadıklarını. Önce onunla paylaştı. Burada paylaşabileceğiniz eşlerinizin olmasının da bir avantaj olduğunu göz ardı etmiyorum. Fakat belki de dezavantajlı olduğunu düşünenler, aslında kavanoza önce su doldurmuş olabilirler. Kum ya da çakıl. Büyük taşlar kavanozda kendilerine yer bulamamış olabilirler. İlle böyledir, demiyorum. Kontrol etmekte yarar var. Tüm bunlar doğru olmakla birlikte yukarıdaki anlatılanda asıl olan ne? Ne? Kavanoz.Siz yani.Eğer bir kavanoz olmazsa. İçine dolduracağımız şeylerin de bir anlamı kalmaz. Kırıksa ya da. Çatlaksa veya. Öncelikle sağlam bir kavanoza ihtiyaç var. Bu sağlam kavanoz neyin büyük ya da küçük olduğunu fark edecek sağlamlığının yanı sıra. Büyüklük, küçüklük kavramları da yukarıdan bakılınca daha iyi fark ediliyor. Bu da yol yürümekle,tırmanmakla elde ediliyor.Adem, Kadim nurunun gözüydü. Gözde kıl, büyük bir dağ kesilir. 2/18 Eğer Âdem, o hususta meşverette bulunsaydı pişman olup özürler serdetmezdi. 2/19 Kılavuzumuz bir kılın yakından bakılmakla bir dağ kadar büyüyebileceğini söylüyor. Önce uzaklaşmak gerekiyor. Uzaktan bakmak. Ve yukardan. Kılavuzumuz problem çözümünde burada bir öneride daha bulunuyor. Meşverette bulunmak. İstişare etmek.Problem çözümünde. Tartışmaları sona erdirmekte, problemin ya da sorunun içinden dışarı çıkmak ondan uzaklaşmak gerekiyor önce. Mümkünse daha yukarıdan ve bütüncül bakmak. Uçak yolculuğu yapanlar bilirler. Havalanmaya başlayınca, devasa binalar kibrit kutularına dönüşür, önce sonra daha da küçülür. Ve yok olurlar sonunda. Peki yokluk yok olur mu? Gittikçe yokluğunuz daha da artar. Bu başka bir bahis. Ama zihinden gelip yazıya döküldü. Ola ki hatırlanmasında yarar vardır. Devam edelim… Gözünüzdeki kıllar size büyük görünüyor çoğu zaman. Bunu fark edemediğinizde de bir başka akılla aklınızı birleştirmek yani istişare etmek gerekiyor.İster problem çözümünde isterseniz hayatınızı anlamlandırmada büyük ve küçük, dev veya karınca, olağanüstü ya da alelade kavramlarınızı yeniden gözden geçirmeniz gerekiyor. Bunu nasıl yapacaksınız? Yer değiştirerek. Bulunduğunuz konumdan uzaklaşarak. Daha iyisi yukarı çıkarak. Bu yüzden de yolculuk etmeniz şart. Yola gitmeniz elzem. Ben bunlardan söz ederken,büyük küçük ne demek diye düşünürken Kılavuzumuz burada zihinden sızıp duran asıl büyüklüğe yol açtı. Artık bir basamak daha çıkmak şart oldu.Gözüne dağ büyük görünüyor da fikri fare gibi küçük, dağı kurt gibi büyük sanıyorsun. 2/1038Âlem gözünde pek korkunç, pek büyük görünmekte... buluttan, gökten, gök gürlemesinden ürküp korkuyor, tir tir titriyorsun. 2/1039Halbuki ey eşekten aşağı kişi, fikir âleminden emin ve gafilsin, bir taş gibi o cihandan haberin yok! 2/1040Çünkü suretten ibaretsin, akıldan nasibin yok. İnsan huylu değilsin, bir eşek sıpasısın! 2/1041Bilgisizlikten gölgeyi adam görüyorsun da insan o yüzden sence bir oyuncaktan ibaret, değersiz bir şey. 2/1042O fikir, o hayal, örtüsüz bir surette kol kanat açıncaya kadar dur. 2/1043O zaman dağları yumuşak pamuk gibi görürsün, bir de bakarsın ki bu soğuk, sıcak yeryüzü yok oluvermiş! 2/1044O zaman ezeli ve ebedi hayata ve muhabbete sahip olan Tanrı’dan başka ne göğü görürsün, ne yıldızı! 2/1045İşte asıl görünmesi gereken. Tanrı. Problem ne ki. O’nu göresin diye. Yolculuk niye O’na varasın diye. Yükselmek ne? Ulaşasın diye.Bu yüzden yolculuk. Bu yüzden çaba. Hayatın başlangıcında. Yolun başında seviye sıfır. Yola düşersen giderek yükseliyor. Durursan sıfırdan da aşağı. Aynı yerde durma. Geriye gitmeyi hiç aklına bile getirme. Hep duyarız. Bıktım usandım. Her şey eskisi gibi olsun istiyorum. Olmaz. Bu seviye kaybetmektir. Devam edip yükselip görüş alanımızı genişletme zamanları işte bu, bıkıp usandığımız zamanlar.Zira düşük seviyede seyahat etmek meşakkatleri daha da arttırır aslında.Katırın biri deveye şikayette bulundu:Arkadaş yokuş olsun iniş olsun sen en dar yolda bile güzel güzel gidiyor, hiç yere kapaklanmıyorsun. Bense durmadan düşüp duruyorum. Yolun çamur ya da kuru olması senin için fark etmiyor. Bunun sebebi ne?Deve:Benim gözlerim seninkinden daha kuvvetli, bu yüzden senden çok daha iyi görürüm. Ayrıca ben yukardan bakmaktayım. Bir yere baktım mı neresi düz, neresi çukur, iyice görür adımlarımı ona göre atarım. Bu yüzden hiç düşmem.Tırmanmaya devam. Büyükler küçülecek. Görünmeyenler görünecek.Birazcık sabır.Elinizden tutacaklar.www.pozitifdegisim.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.