Bakkallıktan Demir Tüccarlığına H. Halil Bayık
Çarşı bakkallığından Demir Tüccarlığına uzanan H. Halil Bayık'ın başarı öyküsü...
Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri
H. Halil Bayık
Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE
Şehrimizin belli bir kuşağının çok yakından tanıdığı yine bir bilindik yüzünü, sizlere bilinmedik yönleri ile sunmaya çalışacağız. Bayık ailesinin babalarından, ailenin tarihi yaşayan ismi H.Halil Bayık’tan söz edeceğiz. Ama yine önce bu ailenin ulaşabildiğimiz köklerinin en derinlerine inmeye çalışarak yazımıza başlayalım.
Bayık ailesinin ataları Sarayönü ilçesinin Karabıyık köyüne, Rumi 1300’lerin başında gelmiş ve bu toprakları kendilerine mesken olarak tutmuşlar.
Konuğumuz Halil Bayık’ın dedesi Ahmet, Kadınhanı kazasının Soğukpınar yaylasında dünyaya gelmiş ve zamanla oradan da Karabıyık köyüne gelmiş. Dede Ahmet, her Türk genci gibi vakti zamanı gelince vatani görevini yapmak için askere gider. Ama burada bir talim sırasında kolunu kırar. Ve ondan sonra da orada kayıtlara ‘Çolak Ahmet’ diye geçer. Askerlik dönüşü Kuyuluzebir köyünden Özden kabilesinden Elif isimli bir kızla evlenir. Çolak Ahmet’in bu evlilikten bir oğlu bir de kızı dünyaya gelir. Oğlunun adı Mehmet Ali, kızınınki Satı’dır. Satı’nın oğlu Mehmet Ali, Rumi 1329’da doğar ve bu aile Bayık soyadını alır. O da babasının yanında hayat mücadelesine başlar. Zaman içerisinde köydeki Yıldırım kabilesinden Nazlı isimli kızla evlenir ve işte bu evlilikten bu bölümümüzün konuğu olacak olan minik Halil dünyaya gelir. Halil’in babası Mehmet Ali’nin ikinci hanımı Kuyuluzebir Çakmak kabilesinden Ayşe olacaktır ve bu evlilikten hiç çocukları olmayacaktır. Zamanla üçüncü hanımını Harmankayalar’dan alır ama onunla anlaşamaz ve bu evlilik biter. Dördüncü hanımını Karabıyıklı Özkan kabilesinden Halime isimli kızdır. Bu evlilikten ise iki oğlu üç kızı olur. Kız kardeş Satı, köyden Hacı Mehmetlere gelin olur. Baba Mehmet Ali Bayık, hac farizasını yerine getirmek için 1962 yılında hacca gider ve 1966 yılında Konya’ya döner. Hacı Mehmet Ali olarak tanınır bilinir. Baba 28 Mayıs 1968’de Hakkın rahmetine kavuşur. H.Halil Bayık’ ın zor çileli ve ilginç hayat öyküsünü hatıralarını ve yaşamından kesitleri isterseniz kendi ağzından dinleyelim.
HİÇ ANA KUCAĞI GÖRMEDEN BÜYÜDÜM
Ben Hacı Halil Bayık 1930’da Karabıyık köyünde doğmuşum. Ama hiç ana kucağı görmeden annem vefat etmiş, ben babamın yanında büyüdüm ve babamla çalıştım. 1940’lı yıllarda öküzlerle çiftçilik yaptık. 1945-1950’li yıllarda at koştuk, bir çift kır atımız vardı. At arabamızla köyümüze 17 km uzaklıkta olan Kuyuluzebir köyünden babamın teyzesinin oğlu Osman ile ortak olarak, atla çalışarak mibser aldık. Ekin ektik, işlemek için de atların arkasına kırım makinesi aldık.
BİZDEN ÖNCE DÜNYAYA GELEN ÜÇ KARDEŞİM DE ÖLMÜŞ
Babam Mehmet Ali Bayık, annem Nazlı Bayık’tır. Benden önce dünyaya gelen üç kardeşim vefat etmiş. Babamlar ilk çocuklarına Halil ismini koymuşlar, Halil vefat etmiş. Dünyaya gelen ikinci çocuğa yine Halil ismini vermişler o da vefat etmiş. Bu iki Halil’den sonra dünyaya gelen İlyas da vefat etmiş.
ANNEM BEN DAHA BEBEK İKEN ÖLDÜĞÜ İÇİN BABAMLA HEP GARDAŞ GİBİYDİK
1966’da Konya’ya geldiğimde 36 yaşındaydım. Ben daha bebek iken annem ölmüş, belki bu yüzdendir babam ile hep gardaş gibiydik. Hiç unutmam rahmetli babam bana ‘Yanında ciğaran var mı? Arkadaşlara vereyim’ derdi. Annem öldükten sonra analığım bana çok iyi baktı, çünkü onun hiç çocuğu olmamıştı.
ATIMIZA NAZAR DEYİNCE
Küçükken hiç unutamadığım olaylardan biri de atamızın hastalanmasıydı. Bir çift atımız vardı. Ama çok sevdiğim her şeyimiz olan o at bir gün hastalanmıştı. At hastalanınca babam beni Hatıp Emmi’ye gönderdi. Hatıp Emmi’ye vardım. Eline bir yumurta aldı, okudu ve bana yumurtayı vererek ‘Bu yumurtayı atın alnına çarp, kabuklarını da ağzına koy’ dedi. Hatıp Emmi’nin dediklerini yaptım ve at yarım saat sonra esnemeye başladı, atın hastalığı geçmişti. Atları çok severdim. Atlarla kıra giderdik, ikindin atları getirdikten sonra elbiselerimizi değiştirir eğlenmeye giderdik. Bazen de eğlenceden sabahlara kadar eve gelmezdik, o zamanlar 14-15 yaşlarındaydım.
ÇELİK ÇOMAK OYNARKEN ÇOMAK BİRDEN SAĞ GÖZÜME GİRDİ
Yine çocukluğumda yaşadığım ve hala çektiğim acı bir olay da var. Çocukken odanın içinde çelik çomak oynuyorduk, bizim analık biz gürültü yapınca birden bire kızdı. ‘Kalkın dışarıda oynayın’ dedi. Biz de odadan çıktık, sekide çelik çomak oynamaya başladık. Ama oynarken çomak birden sağ gözüme girdi. Sağ gözümde hala bu çomağın sıkıntısı var.
SEÇMELERİ GEÇTİĞİM HALDE GÖZÜMDEKİ RAHATSIZLIKTAN DOLAYI KORE HARBİNE KATILAMADIM
Bu gözümdeki rahatsızlık askerliğimi yaparken de karşıma çıktı. 1951-1952 yıllarında İzmit Seğmen’de askerlik yaptım. Kore harbine gidilecekti, komutan ‘Kim gönüllü gidecek?’ diye sordu. O anda ben hiç düşünmeden hemen bir adım öne çıktım. Bizi atışa götürdüler, atışta çok iyi vuruşlar yaptım ama o çomağın gözüme verdiği rahatsızlıktan dolayı beni Kore’ye götürmediler. O zaman Kore Harbine gidemediğim için de çok üzülmüştüm.
ÇOK İYİ BİR ATICIYDIM ÖYLEKİ HAVAYA ATILAN PARAYI DELERDİM
Atıcılık deyince ben gerçekten çok iyi atıcı idim. Havaya atılan parayı delerdim. Kuyuluzebir’de bir düğün vardı, 3-4 köyün insanı oraya birikmişti. 50 adım öteye ayna diktiler, atışlar yapıldı. Bir süre sonra herkes elendi. Ve en iyi vuran biz 3 kişi kalmıştık.
ÇAVUŞUN İZİN KÂĞIDI İLE İZMİT’E GİTMİŞTİM
Askerlik deyince, askerde acemi birliğinde idik ama ben İzmit’e gitmeyi çok istiyordum. Ne var ki bana izin vermiyorlardı. Bir gün bir çavuş arkadaşımdan kendisine ait olan izin kâğıdını aldım ve onun izin kâğıdı ile İzmit’e gittim. Yolda inzibatlar çevirdi, çavuşun adını izin kâğıdından okumuştum. İnzibatlar izin kâğıdını kontrol ettikten sonra bana adımı soyadımı sordular. Ben de çavuşun adını kendi adımmış gibi söyledim ve kurtuldum.
DOLANDIRILINCA ‘İSTANBUL’UN GÖZÜ ÇIKSIN’ DEDİM
Asker idim ama izne İstanbul’a gitmiştim. İstanbul’da arkadaşlar ve köylüler vardı, onların yanına gittim. Bir pazar sabahı İstanbul’u geziyordum sokaklarda kimse yoktu. Benim gibi bir asker geldi bana sordu “Nerelisin?” dedi. Ben de rahatça ‘Konyalıyım’ dedim asker ‘Hemşerim ben de Konyalıyım’ dedi. ‘Sana yardım edeyim alışverişe gideceğiz’ dedi. Bir gömlek aldık ama meğer bu benim paramı kontrol ediyormuş. Yürürken önümüzdeki bir asker cüzdanını düşürdü. Cüzdanı ona verdik. Bir müddet sonra bu asker gerisin geri geldi ve bana ‘cüzdanımda 1 milyon vardı. 500 binini almışınız’ dedi. Bizi arka sokağa çekti. Bu sefer yanımdaki askere hemen üstümü arattı, tabii o para çıkmadı ama bu arada benim paralarımı almış. O zaman ben kandırıldığımızı anladım. O arada biri dışarıya çıkınca korkudan sarılı kağıtlardan birini bana gerisin geri verdi. Verdiği kâğıtta param vardı, çok korkmuştum. İşte o zaman –‘İstanbul’un gözü çıksın’ dedim ve tekrar gerisin geri geldim.
İLKOKULU DIŞARDAN BİTİRDİM
Konya’da 1966’da bakkallık yaparken müşterim olan öğretmenler gidip geliyordu, bana bir kursun açıldığını söylediler ve ben de bu kursu takip ettim. Dışarıdan ilkokulu bitirdim, okuma yazmayı da zaten köy mektebinde öğrenmiştim.
1966’DA KONYA’DA PAVYONLAR VE YAZLIK SİNEMALAR VARDI
1966’da biz Konya’da Nalçacı’da oturuyorduk. O yıllarda Konya ’da Teksas, Nil, As, Roma, Kabera pavyonları vardı. Atatürk Kız Lisesi’nin önünde yazlık Emek Sineması vardı. Şimdi fuarın yanındaki Kız Öğrenci Yurdunun olduğu yerde de yazlık Dünya Sineması vardı.
1952’DE EVLENDİM; BUGÜN 18 TORUNUM VAR
Ben 1952’nin yılbaşı günü Kuyuluzebir’den Kılıç kabilesinden bir bayanla evlendim. Bu evlilikten doğan çocuklarımdan Çakır, İlyas, Mehmet ve Mustafa öldüler. Nazlı, Pakize, Elif, Mehmet Ali, Bünyamin ve Hüseyin dünyaya geldiler. Bu çocuklarımın evliliklerinden de Bülent, Osman, Ahmet, Emine, Meral, Cennet, Halil, Hatice, Tuba, Ayşenur, Halil, Davut, Esma Nur, Ayşe, Elif, Esra, Halil, İhsan ve Bahadır olmak üzere 18 torunum var.
MOTOR VE BİÇERLERLE ADANA’YA, URFA’YA EKİN BİÇMEYE GİDERDİK
1953’te ortağımız Osman Demir ve babam Mehmet Ali Bayık beraber Konya’ya gelirler ve Zirai Donatım Kurumu’ndan uzun dingilli Massey Haris traktör alırlar. Biz tarlaları yine birlikte ektik. 2 motor 2 biçer kamyonlarla Adana ve Urfa’ya ekin biçmeye gittik, biçerleri ben takip ediyordum. Bununla birlikte ilaçlama da yapıyorduk.
KAYSERİ’DEN 400 KOYUN GETİRİP HAYVANCILIK YAPTIK
Babam 1963 yılında Konya’da ev yaparak bir Fordsan traktör aldı. 1965’te babam teyzesinin oğlu Osman’dan, yani ortaklıktan ayrıldı. Motor ve biçerdöverin biri Osman’da biri babamda kaldı, kamyon da satıldı. Ama bu ayrılık güler yüz, tatlı dille oldu. 1965’te babam dayısının oğluyla birlikte ortak olarak Kayseri’den 400 koyun getirdi. Biz bu hayvanları Konya’da besledik, daha sonra da bunları götürüp İstanbul’da sattık.
BAYIK GIDA GAZİ OKULUNUN KÖŞESİNDE 1966 ‘DA ÇALIŞMAYA BAŞLADI
Ben 1966’da Konya’ ya geldim ve ev tuttum. Musalla mezarlığının yanında Parsana Camii’nin yanında oturdum. Alaaddin civarında Gazi İlkokulu’nun arka tarafında, eski Şahin Sineması’nın yanında, Özparlak apartmanın altındaki köşede (Teksas Pavyon’un karşı köşesi) bir bakkal ve manav dükkânını açtım. Ve Bayık Gıda olarak çalışmaya başladım.
ALAADİNİN KÖŞESİNDEKİ KÖŞEM RESTORANTIN OLDUĞU YER OTOBÜS TERMİNALİ İDİ
Bizim dükkânın önünde yeni Gazi İlkokulu’nun önünde şimdiki Bulvar Taksi durağının olduğu yerde sıra ile faytonlar dururdu. Köşedeki ev Gönül Anadolu’nun babasınındı. Gönül hanımın babası da vilayetin avukatı Fuat Anadolu idi. Bu ev Vali İzzet Bey döneminde Rumlar tarafından alınmış. 1930’lu yılarda da avukat bey bu evi satın almış. Yine bugün için herkesin Köşem Restoran olarak bildiği yer o zamanlar terminaldi. Burada şehirlerarası Meram otobüsleri vardı.
BAKKAL DÜKKÂNINDA İKEN YUMURTALARI EVDE BOYARDIK
O bakkal dükkânında çok zor ama çok da güzel, telaşeli günlerimiz de geçti. Mesela hiç unutamıyorum; yumurtaları evde soğan kabuğuyla boyardık. Yine çocuklarıma ve yeğenlerime para karşılığı gazete kâğıdından kese kâğıdı yaptırırdım. Tüp kıtlığının yaşandığı o günlerde kızlarım büyük tüplerden küçük tüplere gaz doldururlardı. Yeni Sinemanın sahibinin kızı Tina Hanım vardı. Teksas pavyonun sahibi Abdulah vardı. Yine Konya’mızda ilk tavuk satan yer olarak Ali Gözönü’nün büfesi vardı. Yine Şahin Sineması’nın içinde ekmek sandığında gazete sigara satarlardı.
KONYASPOR MAÇINA TAM 122 OTOBÜS DOLUSU TARAFTAR GİTMİŞTİ
Sporcular kafileler hep otobüslerle buradan hareket ederlerdi. Bir gün hangi maç olduğunu bilmiyorum, Konyaspor deplasmana gidecekmiş. Konyasporlu taraftarlar da bu maç için 122 otobüsle Alaaddin’in köşesinden o deplasmana hareket etmişlerdi.
KARDEŞİM DÜKKÂNDAN AYRILINCA ÜÇ TEKERLEKLİ BİR ARABA ALDIM
Bu bakkal manav dükkânına her gün halden bisikletimle mal taşıdım. 1968’de babamı kaybettim. Ben dükkânda mücadeleye devam ediyordum. Musalla mezarlığının orada eski bir evde oturuyordum, daha sonra Sille yolunda iki katlı bir ev yaptım, ailecek oraya taşındık. Kardeşlerimle çalışıyordum; 1974’te kardeşlerimle 2 daire yaptık. Kardeşlerim 1975’de dükkândan ayrıldılar. Dükkân bende kaldı. Kardeşim Ahmet şoför olarak çalışıyordu, dükkânı satınca kamyon aldı. O yıllarda ben de üç tekerlekli bir araba aldım; artık bu üç tekerlekli araba ile mal getirip götürüyordum, halden mal taşıyordum. Daha sonra Devlet Hastanesi karşısında bir dükkân aldım.
EKMEKÇİLER DERNEK BAŞKANI TECCAL İHSAN KAVGALARI ÖNLERDİ
Araplar’da Ekmekçiler Dernek Başkanı Teccal İhsan vardı. Fırıncıların sen ben, alacak verecek meselesinden kavgalarını önlerdi. Benim müşterilerim arasında Konya’nın en kalbur üstü diye tabir edilen insanları vardı. Mesela bunlardan hemen hatırlayabildiklerim Avukat Suat Abanazır, Köprülü, Alim Özkağnıcı, Aber, Doktor İbrahim Özkağnıcı, Doktor Abdurrahman Cantekinler, Faruk Koçbekar, Selahattin Hidayetoğlu, Mustafa Baykal, Avukat Hasan Oğlakçı gibi.
MİLLETVEKİLİ ÖZER ÖLÇMEN’İN SİLLE’DE BİZE ANLATTIKLARI
O dönemlerde Konya Belediye Başkanı Yılmaz Kulluk idi. İktidarda Demokrat Parti vardı. Milletvekili Özer Ölçmen ile bir gün Sille’de bir toplantıya katıldık. Toplantıda Milletvekili Ölçmen komünist rejimden bahsederek “Komünizme gitmeyelim, orada akşama kadar çalışıyorlar bir ekmek parası zor alıyorlar. Bizim memlekette ne kadar çalışırsan o kadar para kazanırsın” demişti. O zamanlar Sille’de bütün evler ruhsatsızdı, elektrik su alınacaktı. 15-20 milyon paramız vardı, bizden 50-100 milyon istiyorlardı, su alacaktık. Belediye Başkanı Yılmaz Kulluk’a çıktım, paramız yok dedim. O da kart yazdı ve suyu aldık.
ŞOFÖRLER ODASI SEÇİMİNDE YÖRÜKLER BÖLÜNÜP İKİ ADAY ÇIKARINCA BEKİR DUVARCI BAŞKAN OLMUŞTU
Bekir Duvarcı Şoförler Odası’na aday oldu. Yörüklerin de bir adayı vardı, seçime 1 gün kala Yörükler bir aday daha çıkardı. Böylece onlar parçalandı ve Bekir Duvarcı Başkan oldu.
BAKKALLAR ODASI VE BAKKALAR KOOPERATİFİ YÖNETİMLERİNE SEÇİLDİM
Bu gecesi gündüzü, saat mefhumu olmayan çalışma ortamına rağmen eşle dostla, tanıdık iyi insanlarla sosyal işler de yapmaya çalışıyordum. Mesela bir grup arkadaş ile birlikte Esenler Mahallesi’ne bir okul yaptırmak için denek kurduk. Ve bizim arkadaşlar beni bu derneğin 2. Başkanı olarak seçtiler. Sille yolunda otururken donatımdan Şitayir traktör aldım; yıl 1978 idi. Köye de gidip geliyorduk. 1980’de Nalçacı Caddesi’ndeki Bakkallar Sitesi’nden bir daire aldım. 1982’de Konya Bakkallar Odası yönetim kuruluna seçildim. Yönetimde veznedar olarak çalıştım. Bu arada dükkânın işleri de oldukça iyi bir hale girmişti. Bu kez her gün halden mal getirmek için kullandığım üç tekerlekli arabayı satıp bir reno araba aldım. Daha sonra Konya Bakkallar Kooperatifi’nin yöneticisi olarak görev aldım. Bu arada odadaki veznedarlık görevim de devam ediyordu.
BAKKAL VE MANAV İŞİNİ OĞLUM BÜNYAMİNE BIRAKIP OĞLUM HÜSEYLİN İLE DEMİR TİCARETİNE BAŞLADIK
Bu arada çalışmak, hayatla mücadele etmek çoluk çocuğunun helal bir şekilde nafakasını çıkarmak için çalışırken, üç oğlumu da en iyi şekilde yetiştirmeye çalıştım. Bugün için de şöyle bir geriye bakıp bu günlere geldiğim zaman çocuklarımı iyi bir şekilde yetiştirdiğime inanıyorum. 1970’li yıllarda Şekerci Hayrullah’tan Demirciler Sanayi Kooperatifi’nden bir dükkân satın aldım. Demirciler eskiden Larende Caddesi’nde idiler. Balık halinin orada hep soğuk demirci diye yazardı. Biradere telefon ettim, hanımın altınlarını al getir dedim, bir dükkân daha aldık. Mehmet Ali ile İstanbul’a gittik, profil alacaktık. Karadeniz Ereğli’den İzmir’e kadar gezdik. Doğan borudan Halit abiden bir araba demir aldık, 10 ton saç aldık ama 5 tonunu ancak satabilmiştik. 1987’de Bağ-Kur’dan emekli oldum. 1992’de bakkal dükkânımı oğlum Bünyamin’e devrettim. 1992’de Demirciler Sanayi’ndeki dükkâna demir koyduk ve oğlum Hüseyin ile demir tüccarı olarak demir ticaretinde çalışmaya başladık. Bakkal dükkânını ise 1997’de devren sattık ve bu para ile de Karatay Sanayi’nde üçüncü dükkânımızı aldık. 1999’da belediyeden ihale ile BÜSAN sanayinde 3 bin 500 metrekare yer aldık. Ve buraya o günkü para ile tam 47 milyar lira harcayarak fabrikanın inşaatına başladık. Tarih tam olarak 15 Nisan 2000 idi.