Bal Tutan Parmağını mı Yalar?

Peynir ve fare hikayesini herkes bilir. O hikayedeki özet mantık farelerin peyniri "tırtıklayabilmek" için aldıkları risktir. Bu risk çoğu zaman farenin ölümü ile sonuçlanır. Çünkü peynir, farelerin olduğu mekana kendi ayakları ile gelmemiştir. Peyniri arz eden güç farenin talebindeki şiddeti de bilmektedir. Ve bu şiddetli talepten istifade etmek istemektedir. Amacım fare ve peynir nitelemeleri ile genelleme yaparak haksızlık yapmak değil ama gerçek olan bir şey daha var ki vekilin asıldan daha fonksiyonel olduğu dünyamızda, temayülün ulaşılmaya çalışılandan daha tehlikeli olduğudur. Bahse konu fare tipi bir davranış biçimini ortaya koymak için zikredilmiştir. Bu davranış biçimi ise insanların nerede ise tamamını içine alan bir sürece girmiştir. Doğrunun ne olduğu noktasında tereddütler oluşmuştur. Yada yanlışın yapılış biçimini bize doğru gibi yansımaktadır. Güncel veya güne ait yazılar yazmak iğreti geliyor. Zira bu yazıların binlercesini toplum olarak okuduk. Netice, açılan arktan akan suyu yorumlamanın ötesine gitmiyor. Peynirin paylaşımı ile ilgili yapılan kavgalarda iğrenç geliyor. Zira toplum hiçbir zaman peyniri ortaya koyan gücü merak etmedi. Beyinler sürekli suyun akış hızı yada şiddetli ile ilgilendi. Arkın vardığı nokta ile hiç alakadar olmadı. Belki yapılması gereken arkın önüne geçmesini becerebilen bireyler oluşturmak, bunlara arkın gittiği yönle ilgili çalışmalar yaptırmak Bu bireylerin tespiti ve temini ise elimize geçen fırsatları iyi değerlendirmekten geçiyor. Toplumun birikimlerini peynir gibi algılayanlardan toplumu kurtarmak lazım. Çünkü bugün seçilmişlerin hiçte hak etmedikleri kötü imaj atanmışların taktiksel olarak toplumun ortak taleplerinin tesisinin önüne koydukları bir engeldir. Sanki seçilmişler potansiyel hırsız, potansiyel suçlu,potansiyel işbirlikçi ve potansiyel iş takipçisi gibi algılanmaktadır. Bunların hepsi sistemin yüklediği misyon ve yazılı belgeler açısından haksız olmasına rağmen temsil edenlerin bireysel hataları ve bu hatalarında taktiksel olarak büyütülmesi neticesinde oluşmuştur. Bu darbe almış seçilmiş itibarını yükseltmenin yolu pırıl pırıl kimlikleri ortaya çıkartmak ve Türkiye’nin hem bölgesel hem de ulusal düzeyde politikalarını onlarla belirlemekten geçmektedir. Yönetme erki denilen şey, neticede halkın önüne ihtimaller sunmak ve halkın bu ihtimaller arasından tercihte bulmasını istemektir. Burada aslolan halkın tercihi değil, halka sunulan ihtimallerin kalitesidir. Zira Türk milleti bundan önceki dönemlerde ihtimallerin kötü olmasından dolayı bir çok defa kötü ihtimalide tercih etmek durumunda bırakılmıştır. Demokrasi denilen, bir sistem olarak halk ile halka önderlik etmek isteyenlerin ortak bir anlayışta mutabakatı anlamına gelir ki toplumsal barış bu mutabakatta saklıdır. Mutabakatın esaslarına ihanet etmeyecek bir seçilmiş "işi o olmasından dolayı" toplumun talep ve istekleri için mücadele vermek zorundadır. Bu mücadeleyi verecek isim ise "baldaki parmağını" unutup önderlik yapmaya çalıştığı topluma gönlünü açmalıdır. Seçilmişlerin doldurduğu makamlar her neresi ise, oraları "imar hizmetleri"veren bir kurum olma anlayışından zihnimizi arındırmalıyız. Beni temsil edenin beraberindeki ekipte, ister ulusal düzeyde olsun. İsterse yerel yönetimler açısından olsun, “Kurt’un kaba kuvvetinden, Tilki’nin hile ve desiselerinden, Fare’nin para ve makama tapıcılığından ve kuzunun haksız uysallığından” arınmış bireyler olması gerekmektedir.Derviş argun

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.