Bardağın boş tarafı

Evet, boş diyorum...

Bir mahallede yaşlı bir kadın vefat eder, cenazeyi kaldıracak insan bulamayan imam , Ku'ran Kursundan çıkan kız çocuklarını çağırır. Cenaze namazını kıldırır ve tabut küçük kızlarca mezarlığa doğru yola çıkarılır. Ancak çocuklar yaptıkları işin anlam ve önemini kavrayacak yaşta bile değilidir. Kafile daha ilk sokağı dönmeden biri, diğerinin ayağına bastı diye kavga çıkar tabut düşer , ceset yere yuvarlanır. İmam efendi koşarak duruma el koyar tekrar intizam verir . Ancak az ilerleyince de çocuklar bu ciddiyetten sıkılıp tabutu yere atarak beş taş oynamaya başlarlar. Epey uğraş sonunda defin işlemi gerçekleştirlebilir.
Bu bir kurmaca öykü olmadığı gibi dağ başında mezrada geçen bir olay da değil. Balkan savaşında 28.000 şehit veren Konya'nın bir mahallesinde yaşanan benzer olaylardan sadece biri...Düşünün erkek çocuk bile yok ! 
Ve bir de o dönem yaşadıklarını 1960 lı yıllarda göz yaşları içinde anlatan İmam Efendi'nin çaresizliğini...
Sonra da o halkın bunun üstüne yaşadığı Yemen, Çanakkale, Sarıkamış'ı ve ardından son nefesi kalmış bir insanın hamlesi gibi maddi manevi bütün gücünü kullanarak can havliyle atıldığı Kurtuluş Savaşını...
O kutlu zaferden sonra elde kalan nedir ki  özgürlükten başka ? Ama elbette buna değerdi hiç tartışmasız ! Anadolu'nun kanı emen bu savaş yılları , bu varlık mücadelesi  neye mal oldu bizim için hayal etmek bile güç artık.

Bunu bu hafta Konya'daki kültür sanat etkinlikleri boyunca düşündüm. Özellikle Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek 'in  “Alaaaddin Tepesi 2. Kılıçarslan Köşkü Koruma, Canlandırma ve Kentsel Tasarım Projesi” çalışmaları ile ilgili basın toplantısında ... 
Toplantı sonrası kazı yerindeki inceleme benim gibi bir çok arkadaş için oldukça heyecan vericiydi. Bu kazının, Selçuklu Kalesi Surlarının sadece Konya için değil ülkemiz ve dünya tarihi açısından önemi bundan sonra birçok yazının ve belgeselin konusu olacak göreceksiniz. Şimdilik bu kadarını söylemekle yetiniyorum.
Ama açıkçası bu kadarnı hiç beklemiyorduk. Aylardır tepe çevresinde kazı ve yol çalışmasının yarattığı trafik aksaklığından şikayetçi olanların başında geliyordum. Diğer yandan Anadolu'nun kayıp Atlantis'i olduğuna inandığım Muhteşem Selçuklu'lardan kalan az sayıda mirasın ne pahasına olursa olsun gün yüzüne çıkarılmasını her platformda dile getiriyordum.Fakat Anadolu'nun zengin tarihinde en büyük ihmal buradaki eserlerde yapılmış ve geriye pek bir şey kalmamıştı onu da biliyordum. Buna rağmen belki de tepenin kayması ile surların bir bölümü toprak altında kalmış ve korunmuş görünüyor. Proje sorumlusu Mevlana Müzesi müdürü Yusuf Benli ve ekibi titiz bir çalışma ile milattan öncesine kadar uzanan bir tarihi ortaya çıkarıyor.
Tarihi manzara içinde diğer projeler ve devam eden çalışmalar konuşulunca Osmanlı son dönemlerden Cumhuriyet başına kadar durumun ne kadar vahim olduğu tekrar hatırlanıyor. Türbeler medreseler hatta mezar odaları açık ayak altında harap ... Nasıl bu kadar kayıtsız kaldılar?Soruma usta gazeteci ve folklör araştırmacısı Seyit Küçükbezirci Üstadım yukarıda bahs ettiğim imamdan dinlediği anıyı anlatarak cevap veriyor. Güvenlik ve hayatta kalmak dışında bir önceliği kalmamış olan halk tarihi eserleri nasıl düşünebilirdi ? Diye soruyor...
Birden ağıtlar yükseliyor içimdem, belki de kendime sitemim :

Mızıka çalındı düğün mü sandın ,
Al beyaz bayrağı gelin mi sandın ?...


Soruyorum kendime : "Sen 'kayıtsız' dediğin insanları kendinle aynı mı sandın , benzer şartlarda mı sandın?..." Sonra bir başka kopuk mısra çarpıyor yüzüme gerçeği : 

Sencileyin hasmı rüyada değil, 
Topun namlusundan görenlerindir.

Ve bir süre düşünerek, hafızamdan getirip Orhan Şaik Gökyay'ın ünlü şiirini eksik kıtayı tamamlıyorum:
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan 
Can verme sırrına erenlerindir.

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil, 
Topun namlusundan görenlerindir.
Evet , o gerçek kahramanlar bu vatanı bize bırakıp gittiler...Asıl soru biz ne yapıyoruz şimdi ? Gündemin karmaşasında gündelik hesaplarımızın peşindeyken bilinen tarihten günümüze kadar ; işimize gelmeyeni ne yaparsa yapsın eleştirip , işimize geleni hiçbir şey yapmasa da överek nereye varacağız? Ondan da vaz geçtim gelip geçtiğimiz yerlere bakmadan bu günümüzü başka toplumlarla kıyaslayıp sürekli bir aşağılık kompleksi devamlı bir öğretilmiş çaresizlik edebiyatı üretmek ve bunu genç kuşaklara aşılamak doğrumu ? "Nerede ne eksik ne yanlış var " a odaklanmak eğer o eksiği giderecek ya da o yanlışı düzeltecek ya da bunu yapabilecek mekanizmaları harekete geçirecek siz iseniz anlamlıdır . 
Aksi takdirde yaptığınız şey motivasyon bozmak, negatif enerji üretmek ve bu vatana dolaylı yoldan zarar vermekten başka bir işe yaramaz . O harap ve bitap Anadolu'dan günümüze geldiğimiz mesafe küçümsenecek gibi değil. Emeği geçen herkese hakkını teslim etmek zorundayız.
Ben kendi namıma bir karar verdim. Mesele bardağın dolu tarfını görmek filan değil. Evet , konumuz bardağın boş tarfını görmek . Ama o boşluğa çok daha dikkatli bakmak. Çünkü o boşluk bizim bıraktığımız boşluk aslında. Ben bundan sonra bardağın boş tarafına bakarken oradaki kendi payıma dikkat kesilip onu en kaliteli biçimde doldurma gayretinde olacağım.
Velhasıl evet bardağın boş tarafına bakalım diyorum;
Bilhassa oradaki kendi bıraktığımız boşluğa !..

alaaddin-tepesinin-hazineleri-gun-yuzune-cikariliyor_446802a.jpg

burc.jpg

ikili-ince-minare.jpg

kazi-ekibi.jpg

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum