Başbakan Yardımcısı Arınç: bunlar sosyolojik varlıklardır
"Dedim ki 'Bakınız, bu camia bu cemaatler, bunlar sosyolojik varlıklardır. Hepsi bu ülkenin insanlarıdır. Ama siz dini bir cemaat olarak kendinizi görüyorsanız geçmişte yaşadıklarınıza bakın, 11 yıldır yaşadıklarınıza bakın'. Ve iki cümle söyledim; 'Siz v
BURSA (AA) - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Dedim ki 'Bakınız, bu camia bu cemaatler, bunlar sosyolojik varlıklardır. Hepsi bu ülkenin insanlarıdır. Ama siz dini bir cemaat olarak kendinizi görüyorsanız geçmişte yaşadıklarınıza bakın, 11 yıldır yaşadıklarınıza bakın'. Ve iki cümle söyledim; 'Siz varsanız biz de varız, biz yoksak siz de yoksunuz'. 'Vay biz senden yüz sene evvel de vardık. Sen yüz sene sonra da olacağız. Bülent Arınç şirk koşuyor' dediler. Aptal insanlar; bu kadar söylüyorum. Bu şirk koşmak olabilir mi?" dedi.
Arınç, çekimleri Bursa'daki Mahkeme Hamamı'nda yapılan ve CNN Türk Televizyonu'nda yayımlanan "Ankara Günlüğü" programına katıldı. "Cemaat" denen olguyla kendisinin yakın ilişkisi bulunduğunu dile getiren Arınç, "Fethullah Gülen Hocaefendi ile 1975-76 yıllarına dayanan bir tanışıklığının olduğunu" anlattı.
"Böyle bir olayın, cemaat denen sosyolojik olgunun içerisinde birtakım insanlar tarafından hükümete karşı bir yaylım ateşine tutulacak olmasının" kendisini şaşkınlığa, sükutuhayale uğrattığını dile getiren Arınç, "17 Aralık meselesi sadece bir telefon dinleme meselesi değildir. Yani biz 17 Aralık'ta başlayan veya öyle gördüğümüz, sonra 25 Aralık'ta biraz daha güçlenen, bugün de artık artçılarla arka arkaya gelen sanki bir savaşın içindeyiz. Böyle bir şey beklemiyordum ben şahsen. Böyle bir şeye de hazırlıklı değildim. Böyle bir durum karşısında sizden daha fazla endişeye düştüm" diye konuştu.
-Dershanelerle ilgili düzenleme
Bakan Arınç, 1 Ekim'de yeni yasama döneminin başında Başbakan'ın, "Dershaneler konusu artık bu dönemde bitmeli" dediğini, bunun üzerine Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'ya eski hazırlıklara yenilerinin ilave edilmesi konusunda görev verdiğini anlattı.
Bunun üzerine medya organlarında, televizyonlarda cemaatin üst noktasındaki mensuplarının kampanya başlattığını belirten Arınç, hükümetin bu konuda ciddi şekilde eleştirildiğini ve bu eleştirinin dozunun her geçen gün arttığını, olayın adeta husumete dönüştürüldüğünü kaydetti.
Hükümet olarak meseleye rasyonel baktıklarını, hükümet toplantıları sonrası yaptığı açıklamalarda, "Dershaneler konusunda menfi düşünüyoruz" dediğini ifade eden Arınç, şunları söyledi:
"'Çünkü bizim çocuklarımız da bu dershanelere gidiyor. Burada bakanların içinde çocukları dershaneye gitmeyen 5 tane adam çıkmaz. Biz de bu çocuklarımızı bu dershaneye gönderdik, üniversite giriş sınavlarında istifade ettiler. Sosyalleştiler, iyi bir arkadaş çevresi buldular. Eğer bu dershaneler olmasaydı lise mezunları nereye gidecekti? Öğrenciler bu yarışmaya nasıl hazırlanacaktı? Ücretleri pahalı mı? Tek başına ders alsalardı daha pahalı olacaktı. Dershaneler bunu da paylaştırdılar. Üstelik Doğu, Güneydoğu Anadolu bölgelerinin ayrıca huzur ve güvenliğinde de faydaları var. Bu meselelere bu açıdan da bakalım dedim. Şahsen ben bunu savundum, pek çok arkadaşımla birlikte, Başbakanımız buna da 'hayır' demedi."
Konuya, hem dershane temsilcileri hem öğretmenler, hem öğrenciler hem de öğretmen ve öğrencilerin aileleri olarak baktıklarını dile getiren Arınç, "Binlerce insan bu dershanelerden gelip geçiyor. Bugüne kadar da zararlı bir faaliyetleri görülmemiş. Rasyonel düşünelim; biz bunları özel okul haline getirmek istiyoruz. Acaba hepsi bunu yapabilecek mi? Yapabilecekse ne kadarlık bir periyot içinde yapabilecek? Bunları da düşünelim. Peki okullara döndü, ama bu okullar da bu öğretmenlere görev vermediler, bu öğretmenleri Milli Eğitim'e alabilecek miyiz? Ona bakalım. Özel okulların kontenjan sorunları var, onları da giderecek hangi tedbirleri alabiliriz? Başbakanımız Allah için 'çalışın' dedi. Çünkü 'Ben 2008'den beri söz verdim, artık bizim eğitim sistemimizden dershaneler kalkmalı. Her şey okulların içinde olmalı'. Biz yetkiyi aldık, ben başbakan yardımcısı olarak, Nabi Avcı bakanımız olarak. Sağ olsun Milli Eğitim Bakanımız, paydaşları çağırdı, toplantıda düşüncelerini aldı.
Orada bir kümelenme oldu; cemaat bir tarafta, dershaneler bir tarafta. Onun dışında ticari olarak olaya bakanlar bir tarafta. 'Bu yeterli değil, hepsi bir araya gelecek' dedim ben."
Daha sonra bir Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası alınan kararları kamuoyuyla paylaştıklarını anımsatan Arınç, ortaya 2015-2016 yıllarına uzanan bir geçiş dönemi koyduklarını, ayrıca öncelikle özel okula geçmek isteyenlere avantaj sağladıklarını bildirdi.
-"Bülent Arınç şirk koşuyor dediler. Aptal insanlar; bu kadar söylüyorum"
Arınç, yaptığı basın toplantısının ardından, dershane yöneticilerinin kendisini telefonla arayarak, daha sonra da bizzat ziyaret ederek teşekkür ettiklerini kaydetti.
Dershanecilerle yaptığı görüşmeyi anlatan Arınç, şöyle konuştu:
"Onlara şuna söyledim: 'Öyle bir gün gelir ki fitne çıkar, Müslümanlar birbirlerine düşerler. O zaman kim ayaktaysa otursun, konuşuyorsa sussun'. Yani herkesi sukunete davet bir hadis-i şerif. Daha da büyüktür de ben bunu söylediğim zaman zannettim ki hakikaten ortada fitneyi çıkartmak isteyen var. Biz susalım, onlar da susarlar. Biz kucağımızı açalım onlar da kucağını açarlar diye düşüneklerini zannettim, öyle olmadı. Bu camiadan yine o çok geveze insanlar, gazete ve televizyonlarında veya sağda solda konuşanlar benim bu sözümü kendi üstlerine aldılar. 'Biz fitne çıkarmıyoruz, dershaneleri savunmak fitnecilik mi' dediler. Ben bu lafı söyledikten 1,5 ay sonra Ali Bulaç kendi gazetelerinde bu hadis-i şerifi de başa koyarak aynı benim söylediklerimi yazdı ama bade harabül Basra... Benim o sözüme dikkat etmeleri gerekirdi, etmediler. İkincisini daha yüksek sesle söyledim, hem de Bursa'dan söyledim. Dedim ki 'Bakınız, bu camia bu cemaatler, bunlar sosyolojik varlıklardır. Hepsi bu ülkenin insanlarıdır. Ama siz dini bir cemaat olarak kendinizi görüyorsanız geçmişte yaşadıklarınıza bakın, 11 yıldır yaşadıklarınıza bakın'. Ve iki cümle söyledim; 'Siz varsanız biz de varız, biz yoksak siz de yoksunuz'. 'Vay biz senden yüz sene evvel de vardık. Sen yüz sene sonra da olacağız. Bülent Arınç şirk koşuyor' dediler. Aptal insanlar; bu kadar söylüyorum. Bu şirk koşmak olabilir mi? Ben sana bir şey söylüyorum. 11 sene önce sen ağır cezada yargılanan Fethullah Gülen Hocaefendi için dua ediyordun, koşuyordun; senin liderine "Fetoş" diye hakaret ediyorlardı. 'Fethullahcılar' diye sizi bir grup haline getirmişlerdi. 'F tipi' örgütlenmeydiniz. Ve size herkes sevgiyle bakarken devletin en üstündeki yargı organları bürokraside, ne varsa, sizi düşman olarak görüyorlardı. Başörtüsü meselesi böyleydi, üniversite böyleydi. Bürokraside nefes alamıyordunuz. Hocaefendinize 'örgüt lideri' diyorlardı. Ağır cezalarda, DGM'lerde yargılanıyordunuz. 11 seneden beri bu var mı? Süleymancı dediğimiz kardeşlerimizin kursları kapatılıyordu. Saçma sapan bir dua vermişlerdi. Bilmem hangi kursta bir ant içme töreni gibi. Hepsi yargılandılar kuran kursları kapatıldı. Başka camialar Türkiye'de öyle günler yaşadı ki sadece 28 Şubat değil, 20-30 sene evvelinde 163'üncü madde şeyi vardı, biliyorsunuz. Ben 50 tane dava takip ettim. 'Allah' diyen insanlar, yorumlar yapılmak suretiyle mahkum ediliyordu."
-"Herkesin 'öcü' diyerek kaçtığı yerde..."
" Siz varsanız biz de varız" mesajını verdiğini hatırlatan Arınç, şöyle devam etti:
"Biz özgürlükleri geliştirdikçe sizlere geniş imkanlar sağladıkça siz varlığınızı büyütüyorsunuz. Herkes sizden korkuyor. Ben yurt dışına gittiğimde tek başına okullarınızı ziyaret ediyordum. Türkçe Olimpiyatları'na başladığınız zaman Meclis Başkanı olarak ben size sponsor oldum. Söze ödül verdim. Herkesin 'öcü' diyerek kaçtığı yerde 'Ben meclis başkanıyım, güzel işler yapıyorsunuz, sizi kucaklıyorum' dedim. Siz de bana teşekkür üstüne teşekkür, dua üstüne dua yaptınız. 'Bu dönemde oldu bunlar, kıymetini bilin' diyorum. Ve kendi varlığımızı sizin varlığınıza bağlıyorum, bunun şirk neresinde be hey adamlar. Sonra başka şeyler de söyledim anladım ki gözleri kan çanağına dönmüş, hiçbir doğruyu görmek istemiyorlar. "
Arınç, "Gülen de dahil mi, Fethullah Gülen de" sorusu üzerine şunları kaydetti:
"Onunla hiçbir irtibatım olmadı. Ben onunla, geçen Kasım ayında ABD'ye gittim görüşmedim, geçen Mayıs ayında gittiğimde görüşmüştüm, bugünlere ait inanın şu kadarcık bir şey hissetmiş olsam gam yemeyeceğim. Hep güzel şeylerden bahsettik. Hatta ben döndükten sonra bir televi programında intibalarımı da anlattım. Yani bütün camiasını hükümetimizin başarısı için dua etmeye çağırdığını, çok güzel şeyler yaptığımızı, benim sözümün bir başka türlüsünü bana defalarca söylemiş bir insan. Zaman zaman da telefonla görüştük., Dolayısıyla ben onu orada olduğu için çevresindeki insanlar ne yapıyor, ne söylüyor, bilmiyorum ama onu bir kenara koymak istiyorum. Benim buradaki için söyleyeceğim sözler burada kalsın."
Arınç, "Başbakan'ın, Türkiye'ye dönmesi konusunda ifadeleri var. Sizce de dönmeli mi, neden?" sorusu üzerine, "Ben az mı söyledim? Hüzünlü gurbet bitsin artık muhterem hocam, lütfen Türkiye'ye dönün. Türkiye'nin şartları değişti. Hem kendisine bizzat söyledim. O da vatan hasretiyle yanan bir insan. Benim görebildiğim kadarıyla Fethullah Hoca kadar yurduna, toprağına bağlı insan az bulunur. Odasında kaseler içinde Anadolu'nun her tarafından gelmiş topraklar bulunuyor" ifadesini kullandı.
"Örgüt lideri tanımlaması yapılıyor. Döner mi sizce?" sorusuna Arınç, "Döner, dönmez kendi kararı. Yani niçin dönmediğini ben kendi takdirine bırakıyorum. O farklı görebilir, farklı şeyler hissedebilir. Türkiye gelecekse hiçbir mani yok bildiğim kadarıyla. 'Niye gelmiyorsun' diye de hesap soracak halimiz yok" karşılığını verdi.
Kaynak: