Baykal ve Bahçeli'ye haksızlık

Baykal ve Bahçeli'ye haksızlık

BU hafta başında önce Abdullah Öcalan’ın avukatları ile konuştum.

Sonra İçişleri Bakanı Beşir Atalay’la öğle yemeğinde uzun bir sohbet yaptım. Her iki görüşmede de gazetecilik sınırının ötesine geçmemeye çok özen gösterdim. Çünkü bu konuda gazetecilerin özel bir misyon yüklenmelerinin doğru olmadığına bütün kalbimle inanıyorum.

Dolayısıyla her iki görüşmede de gazetecilik tecessüsü ile neler olup bitiyor anlamaya çalıştım.

Açıkça söyleyeyim, her iki görüşmede de öyle somut bilgiler elde edemedim.

* * *

Bunun sebebi nedir diye düşündüm.

Acaba avukatlar ve İçişleri Bakanı bu konuda fazla bilgi sahibi değil miydi?

Yoksa, her ikisi de aşırı derecede “ketum” mu?

Tabii bir üçüncü ihtimal var ki, beni en çok o endişelendiriyor.

Acaba ne İmralı’da, ne de Ankara’da gerçekten çözüme götürecek somut ve cesur bir plan yok mu?

Bu üçüncü ihtimal beni çok düşündürüyor.

Çünkü bu defa iyi niyetin ötesine geçemeyen bir sonuca ulaşılmazsa, umutlar kırılacak ve bunun bizleri nereye götüreceğini bilmiyoruz.

Siz de fark etmiş olacaksınız ki, gazeteci olarak yaptığım görüşmelerde çok önemli iki eksik halka var.

Biri ana muhalefet partisi başkanı Deniz Baykal, öteki MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli.

Şu ana kadar onlarla konuşmadım.

* * *

Geçen pazartesi günü Devlet Bahçeli’nin “12 kötü adam” sözlerini büyüten tek merkez gazete Hürriyet oldu.

Bu konuda birkaç arkadaşımdan da eleştiri aldım.

Büyütmeyecektik de ne yapacaktık?

Biri yüzde 23, öteki yüzde 15 oy almış iki parti.

Topladığınız zaman iktidar partisi kadar oy ediyor.

Ülke, böylesine büyük ve tarihi bir sorunu tartışacak ve siz onları görmezden geleceksiniz, var mı böyle bir şey?

* * *

Bir haftadır bizim grup da dahil bazı gazetelere bakıyorum.

Deniz Bey ve Devlet Bey yerden yere vuruluyor?

Bu aydın arkadaşlara şunu söylemek isterim.

Çok büyük haksızlık ediyorsunuz.

İsterseniz önce Devlet Bahçeli’den başlayayım.

Milliyetçi partiler, dünyanın her yerinde etnik meseleleri kaşırlar.

Hem de fena halde kaşırlar.

MHP ve Bahçeli bugüne kadar bunu yaptı mı?

“Irkçılık” denilebilecek tek kelime, tek davranış işittiniz, gördünüz mü?

Kürtleri aşağıladı mı?

Hayır.

Tam aksine fevkalade sorumlu davrandılar.

Burası demokratik bir ülkeyse, elbette farklı görüşler olabilecektir.

Yoksa niye seçim yapıyoruz ki?

* * *

Baykal’a gelince.

Daha geçenlerde, bütün riskini alarak, dağdaki teröriste bile aftan söz etmedi mi?

Tek şartı, “Silahları bıraksınlar” oldu.

Kusura bakmayın ben de aynı şeyi düşünüyorum.

Bu ülke, eğer hâlâ demokrasiyle yönetiliyorsa, onları da dinlemek zorundasınız.

O fikirler sizin hoşunuza gider veya gitmez.

Siz sadece kendinizi temsil ediyorsunuz, ama onların arkasında milyonlarca insanın oyu var.

Dolayısıyla, bu sürecin gerçek bir barışa dönüşmesini istiyorsak, Baykal’a ve Bahçeli’ye yapılan bu haksızlıklardan vazgeçmemiz gerekiyor.

CHP’nin de ciddi bir çözüm paketi üzerinde çalıştığını biliyoruz.

Ayrıca Türkiye’de Kürt açılımında ilk cesur seslerin o partinin geleneğinden geldiğini de hatırlatmam gerekmez değil mi?

* * *

Nuray Mert geçen pazartesi Hürriyet’te çok önemli bir yazı yazdı.

Özeti şuydu:

"Kürt sorununu çözelim derken, bir Türk sorunu yaratmayalım.”

Yaratmak istemiyorsak, öteki partileri de dikkatle dinlemeli ve samimiyetine inanmalıyız.

Bu sorunu bir ülke ve devlet uzlaşması ile aşacaksak bu şart...

Ertuğrul Özkök - Hürriyet