Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Bilginin eyleme dönüşmesi

Bir düşünümüz gerçek bilim adamını tanımlarken şöyle der: Alim, ilmini eyleme dönüştürendir. Yani gerçek bilim adamı, yalnızca bilgisiyle değil, eylemiyle de kendini ispat edendir. Gerçekten de öyledir. Bilgi, eyleme dönüşürse bir anlam ifade eder. Yoksa, eyleme dönüşmeyen bilgi, sahibi için yüktür. Bu yüzden olacak ki Kur'an, bilgiyi eyleme dönüştürmeyenleri, köpeklere ve eşeklere benzetir. "Kendisine ayetlerimizi verdiğimiz halde, onlardan sıyrılıp çıkan..kimsenin hali köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur.." (7/175-176)"Tevrat ile yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltler dolusu kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir…” (62/5)Peki bilgiler niçin eyleme dönüşmez? Sözgelimi yalanın yanlış olduğunu herkes bilir, ama bir çok kişi yalandan uzak duramaz. İçkinin sağlığa zararlı ve dinen haram olduğunu da herkes bilir, ama pek çok insan alkolden uzak duramaz. Namazın gereksiz olduğunu düşünen yok gibidir, ama namazı gereği gibi kılanların sayısı oldukça azdır. Örnekleri çoğaltabiliriz.Bilginin eyleme dönüşemeyişinin temel sebepleri olarak şunları söylemek mümkün:Bilinç ve inanç düzeyinin düşük ve zayıf olması. Bilginin eksik ve yetersiz olması. Cılız bilgi, eyleme dönüşemeden söner gider.Bilgiyi içselleştirememe.Bilginin eyleme dönüşmesi için uygun ortam ve şartların oluşmaması.Bunları kısaca şöyle açıklayabiliriz:Bir şeyi bildiğimizi zannediyoruz ama, aslında tam olarak bilmiyoruz. Onu ya eksik biliyoruz, ya da yanlış biliyoruz. Diyelim ki bir şeyin yapılması gerektiğini biliyoruz. Ama onun niçin yapılması gerektiğini, nasıl yapılması gerektiğini bilmiyoruz. Onu yaparsak neleri kazanacağız, yapmazsak neleri kaybedeceğiz, bunları bilmiyoruz. Onu eyleme dönüştürmenin gereğine tam olarak inanmıyoruz. O bilgiyi, olsa da olur olmasa da kabilinden fantezi bir şey gibi taşıyoruz. Bilgiyi içselleştiremiyoruz. Bunun için akıl, beyin, gönül ve diğer organların bir bütün içerisinde ve birbirleriyle uyumlu bir biçimde çalışması gerekmektedir. Bir de uygun ortam ve şartların oluşturması gerekir dedik. Bunu gerçekleştirmek için çaba sarf etmek de öncelikle bizim görevimiz. Her şeyi hep başkalarından beklememeliyiz. Şartların olumsuzluğunu öne sürerek geliştirdiğimiz sızlanma hastalığından kurtulmalıyız. Olumsuz şartları olumlu hale getirmek için gayret göstermeliyiz. Kur'an, kötülük yapanların "cehalet" sebebiyle onu yaptıklarını söyler. Bunun anlamı şudur: Kişi yaptığı kötülüğün yasak olduğunu bilmez, O'nun yasaklayan Allah'ın büyüklüğünü, azab ve gazabının korkunçluğunu bilmez, o günahı işlediği zaman kaybedeceklerini bilmez, ondan kaçındığı zaman kazanacaklarını bilmez, onun kendisine nelere mal olacağını bilmez vs. Görüldüğü üzer hep bilmezleri, onu yasağı çiğnemeye götürmektedir. Aslında bu bilmez denilenlerin çoğunu o kişi bildiğini zannetmektedir, duymuştur, öğrenmiştir, ama onun bilgisi onu eyleme götürecek güçte değildir, en azından o işle karşılaştığında bunlar etkin değildir.O halde bilgilerimizi her zaman/ya da zamanı gelince etkin kılabilmek için, onları yenilemeli, sağlamlaştırmalı, geliştirmeli ve donanımlı hale getirmeliyiz. Bu da kesintisiz okumaktan, düşünmekten, birbirimizi uyarmaktan geçer elbet.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.