M. Ali Köseoğlu
Bir babanın feryadı
Konya’da bazen işler ‘sıvamayla’ geçiştiriliyor.
En azından ilgililerin malumu: Ulaşım sorununun çözümü için Konya Büyükşehir Belediyesi’nin girişimiyle Beyhekim Devlet Hastanesi’ne üç minibüs hattı uzatılmıştı.
Aydınlıkevler, Cumhuriyet ve Binkonut.
Konya Minibüsçüler ve Umum Servis Araçları Esnaf Odası Başkanı Muharrem Karabacak da bu işi gururla duyurmuştu. Biz de sevinmiştik.
Ama bir babanın telefonda feryat edercesine söylediklerini işitince bu işi de kendimize benzettiğimizi anladım.
Bu üç hattın şoförleri, Beyhekim Devlet Hastanesi’ne kadar çıkmak istemiyorlarmış.
Beni arayan baba 4 defa minibüsün plakasını vererek odaya şikâyet etmiş, ama değişen bir şey yok. Hikâyenin devamı oldukça dramatik…
Son olarak da kızı 20.15’te Binkonut arabasına ‘Beyhekim Hastanesi’ne gider mi’ diyerek biniyor. Minibüs şoförü ‘gider’ diyerek alıyor kızımızı…
Fakat o da ne, araçta başka yolcu kalmayınca eski durakların olduğu yerde “Arkadan araba gelip alacak” diyerek indiriyor. Kızcağız 10 dakika boyunca ağlaya ağlaya bekliyor durakta.
Çok şükür ki, başına bir şey gelmiyor…
Şimdi Muharrem Karabacak Başkan bana bunu bir izah etsin.
Bu hikâyedeki kızımızı kendi kızı yerine koysun. Üstelik akşamın köründe, minibüs şoförünün keyfi yetmediği için bir kız çocuğu, ücretini ödeyerek bindiği minibüsten nasıl indirilebilir? Cevap versin.
Sahi bugünlerde ‘ahilik’ kutlamaları var değil mi?
Esnaf Odaları Başkanı Bekir Duvarcı’ya da seslenelim.
Sen bu esnafın babasısın… Sayın Başkan, böyle bir olayın yaşandığı şehirde ‘ahilik kültüründen’ eser kalmış mıdır sizce?
Biz söylersek yetmezse Sayın Müftü Şükrü Özbuğday söylesin: Üç kuruşluk yakıt yakmayacağım diye, ücretini aldığı yolcuyu ineceği yerden önce indiren minibüs şoförü, evine haram lokma götürmüyor mu?
Ne dersiniz?
YENİ DERNEK YENİ HEYECAN
Can sıkıcı bir konudan sonra, biraz da moral gerek diyerek devam edeyim.
Konya’da faal dernekler arasına bir yenisi daha katıldı…
Tanıtım Elçileri Derneği…
Derneğin iki önemli baş aktörü Dernek Başkanı İsmail Topaloğlu ve Başkan Yardımcısı Mustafa Karaçelebi…
Sağ olsunlar, hafta sonundaki gezilerine beni de davet ettiler.
Bir gurup fotoğraf heveslisinin arasına katılarak Çavuş’taki Sonsuz Şükran Köyü’ne yola koyulduk…
İsmail Topaloğlu yolda, gezmenin, yeni yerler görmenin önemini anlattı.
İcra ettikleri misyonun ‘kutsallığına’ deliller getirdi.
Uyanık Rusların, Michael Jackson’un cesedini satın alıp Kızıl Meydan’a, Lenin’in yanına gömmek istediklerini belirtip, turizmin ne denli önemli bir fabrika haline geldiğini işaret etti…
ÇEK TURİSTLERİN SÜNNET MERAKI
Yolda mola esnasında ‘eşleşmiş’ iki Çekli turistle karşılaştık.
Çek televizyonu Prodüktör Asistanı Jan Makalous ve Katherina Soundkova.
Antalya’da konakladıktan sonra Konya’yı da merak edip, araçlarının yönünü bizim şehrimize çevirmişler…
Bu güzel.
Kaç gün kalacaklarını sorduğumuzda ise, üzülüyoruz.
Tek bir gün geçireceklermiş…
Onlara bunun Konya’yı görmek için yeterli olmayacağını anlatıyoruz.
Mustafa Karaçelebi’nin kaç dil bildiğini ben de bilmiyorum…
İngilizce, Almanca, İspanyolca, Arapça…
Çek gençleri hayret içinde bırakacak bir enerji sergiledi.
Turistler, Antalya’da çadırda konaklarken birden bir gürültünün içinde bulmuşlar kendilerini…
Ne var, ne oluyor, derken bir çocuğun pipisinin kesildiğine tanık olmuşlar…
Yani sünnet düğünü…
Şaşırmışlar…
Karaçelebi’ye sünnet olup olmadığını sordular…
O da Müslümanların sünnet olduklarını anlattı…
ANLAŞILAMAYAN O FIKRA
Karaçelebi üstün bir performans sergiledi, dedim ya…
İşi Çeklere fıkra anlatmaya bile getirdi…
Sünnet meselesini bile anlayıp; anlayamadıkları o fıkra şu:
Bir eşek gururla
-Miyav ahv hav hav hiiihhiii aaaiii aaii diyerek geliyor…
Yan tarafta iki ayrı eşek sohbet ediyorlar.
Biri diğerine diyorki: Bak ne kadar da havalı; yurtdışında okudu, dört dil biliyor.
Şaka bir yana gerçekten de iki dil iki insan ediyor.