yazar-59
Bir Devrimin Ayak Sesleri
Lübnan’ın alt yapısı çöktü, doğru, ama Lübnan’da çöken bir şey daha var: Bütün insanlığı esir alan yalan imparatorluğu!
İnsan hakları ve uluslararası hukuk şampiyonu geçinen Batı’nın itibarı yerlerde sürünüyor.
Birleşmiş Milletler’in itibarı yerlerde sürünüyor.
İslâm Konferansı ve Arap Birliği’nin itibarı yerlerde sürünüyor.
Ferasetsiz ve basiretsiz kralların, emirlerin, başkanların itibarı yerlerde sürünüyor.
Kerameti kendinden menkul Siyonist işbirlikçisi fetva makamlarının itibarı da yerlerde sürünüyor.
Lübnanlı mücahitler İsrail’i vurdukça zincirlerimizi kırıyoruz, özgürleşiyoruz.
Yalan imparatorluğu çatır çatır yıkılıyor, Kur’an’da müjdelenen gerçeğe uyanıyoruz; inanıyorsak güçlüyüz, amenna!
İdarecilerine “Hani yenilgiyi kabul etmekten başka çaremiz yoktu?” diye soruyor, dikleniyor, isyan ediyor Müslüman halklar; “Nasıl oluyor da bir avuç Hizbullah savaşçısı, koca Arap ordularının yapamadığını yapıp İsrail’e kök söktürüyor?”
1967’de İsrail ordusu birleşik Mısır-Suriye-Ürdün ordularını darmadağın ederek kadîm Kudüs dahil bütün Batı Şeria’yı (Nablus, Ramallah, Eriha, El-Halil, Tulkarim…), Gazze’yi, Colan bölgesini ve Sina’yı 6 gün içinde işgal etmişti; fakat Lübnan’a bir aydır giremiyor!
Lübnan’ın güneyi, kuzeyi, ortası İsrail füzeleriyle vuruluyor, hava bombardımanının ardı arkası kesilmiyor, insanlarımız kitleler halinde ölüyor, ama Lübnan düşmüyor, düşmüyor, düşmüyor!
1982’de Lübnan’a elini kolunu sallayarak giren ve kayda değer bir direnişle karşılaşmadan Beyrut’a kadar ilerleyen İsrail ordusu, bugün, sınır boyunca mevzilenmiş Hizbullah savaşçılarını aşamıyor, aşamıyor, aşamıyor!
Bu saatten sonra aşsa ne olacak?
“İsrail bu savaşı kaybetmiştir. Bugün Lübnan’ın tamamını işgal etse bile kaybetmiştir.” diyor Halepli Hasan.
İsrail bu savaşı kaybetmiştir, evet.
“İsrail-Hizbullah savaşı” denildiği gün kaybetmiştir.
Bir tarafta ABD’yi, İngiltere’yi, bütün Siyonist lobileri ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nı arkasına almış İsrail, öbür tarafta bir avuç gerilla; savaşın maddi neticeleri ne olursa olsun, bu manzara İsrail için bir hezimettir.
Ve bu manzara, Ümmet-i Muhammed için bir zafer ve diriliş müjdesidir.
“Demek ki oluyormuş” demeye başladı Müslümanlar; “Demek ki işgalcilere, emperyalistlere, Siyonistlere karşı onurlu bir direniş sergilemek ve bu direnişten sonuç almak mümkünmüş. Demek ki zafere giden yol karşılıksız çekten ibaret gövde gösterilerinden değil, iman dolu yalın bir yürekten geçiyormuış. Demek ki anlı şanlı krallarımızın, emirlerimizin, başkomutanlarımızın topu beş para etmezmiş. Lanet olsun onların taçlarına, nişanlarına, apoletlerine! Lanet olsun onların kahramanlık nutuklarına! Lanet olsun onların görkemli resm-i geçit törenlerine! Görkemlerini sevsinler! Bir avuç Hizbullah savaşçısının karşısında unufak oldular işte. Foyaları ortaya çıktı. 1948’de, 1956’da, 1967’de İsrail’e yenilmediğimiz, ama bu aşağılık herifler tarafından İsrail’e satıldığımız kesin olarak anlaşıldı. Onyıllardır bizi kandırıyorlar. ‘Denedik, olmadı. Bir dahaki sefere olacak’ deyip duruyorlar. Topraklarımızı Siyonistlere verip verip zafer türküleri söylüyorlar. İktidarlarını korumak için İsrail tehdidini tepe tepe kullanarak bizi kontrol altında tutmaya çalışıyorlar. Artık yeter! Artık uyandık! Allah’ın bir ayeti olan Lübnan Hizbullahı bizi titretip kendimize döndürdü. İsrail yenilebilir, Amerika yenilebilir, İslâm bayrağı yeniden yükselebilir, yeter ki bu aşağılık heriflerden kurtulalım ve safları sık tutarak cân-ı gönülden ‘Allahu ekber’ diyelim.”
El-Cezire’nin canlı yayınlarına telefonla bağlanan Suudi Arabistanlı, Mısırlı, Ürdünlü kardeşlerimiz böyle haykırıyorlar.
“Gelsinler bizi tutuklasınlar; ne olursa olsun, Şeyh Nasrallah’ın yanındayız!” diye meydan okuyorlar emperyalistlerin işbirlikçilerine.
Amerika ne diyordu?
“Ya benimle beraber olursunuz, yahut benim karşımda olursunuz, sizi tepelerim.”
Ortadoğu’nin Müslüman halkları da ülkelerindeki rejimlere şöyle diyorlar:
“Ya bizimle beraber olursunuz, yahut bizim karşımızda olursunuz; sizi tepeleriz!”
Lübnan’daki İslâmî direniş, bölge çapında bir devrimin habercisidir inşaallah.
Geçen hafta Suriye ve Lübnan’daydım. Beş günlük seyahatim kutlu bir rüya gibi geçti. Bu seyahatten geriye kalan: Allahu ekber ve lillahi’l hamd.
Ayrıntılar, kısmetse önümüzdeki hafta içinde…