Bir Eski Mahalle Araplar -3-

Geçen hafta eski Araplar’ın kadınlarından bahsetmiştik, bu hafta da erkeklerinden söz edeceğiz. Çocukluğumdan hatırladığım, sabah namazıyla sırtlarında heybeleriyle yaşlıca amcalar, mevsimine göre pardesülü, ceketli, montlu abiler, kimi oturduğum pencerenin sağ tarafına kimi sol tarafına doğru yayan giderlerdi. İş yerleri çarşıda olanlar sağa, sanayide olanlar sola giderlerdi. Çarşı tarafına gidenler keçeciler, halıcılar, yapağıcılar, ameleler, ekmek ve simit fırınlarında çalışanlar ve çeşitli esnaflardı. Neden bazı adamların sırtında heybe olduğunu sorduğumda annem: “Akşam dönüşte eve aldıkları şeyleri çoluk çocuk görüp de imrenmesin diye o heybede getirdiklerini” söylemişti. Benim hayata dair aldığım ilk derslerdendi bu...

Sabahın ilk ışıklarıyla evlerinden çıkıp yol üstünde bir cami de namazlarını kılarak iş yerlerine giden adamların dışında bir de mahalle esnafları vardı. Bunlar bakkallar, hayvan yemi satan ve çoğunlukla kepekçi diye adlandırılan yemciler, yorgancılar, ayakkabı tamircileri ilk akla gelenlerdi. Sonraları bunlara manavlar, radyo televizyon tamircileri, elektrik tamircileri de eklendi. At arabacılar, dolmuşçular ve taksiciler de mahallenin başka birer renkleriydi. Çoğunlukla da işi çiftçilik olan adamlar vardı mahallede, ama bu gelir ancak yemeye içmeye ancak yeterdi, çünkü tarlası hem az hem de sulama yapmak pahalı bir şey olduğundan kuraktı. Belki paranın az oluşundan, tüketimin kısıtlı olmasından kaynaklanıyordu, insanların çoğu hırstan uzak, kanaatli, sebatlı ve sabırlı, şükürlüydü... Bu durum bence hayatı güzelleştiriyor, sakinleştiriyor ve masalsı bir havaya büründürüyordu. Zaman zaman koca koca adamlar çocuklarla bilye boncuk oynar, sokak aralarında top oyunlarına katılırlardı.

Bakkallar gıda maddelerinin yanı sıra gaz yağı, ispirto, gaz lambası şişesi, lüks gömleği gibi şeyler de bulundururdu. Çünkü o zaman ülkenin yeterince elektriği olmadığından sık sık kesinti olur bunlara ihtiyaç duyulurdu. Yemeklik vita yağları, zeytin ve ay çiçek yağları on yedi kiloluk tenekelerde gelir herkese ihtiyaçları ölçüsünde tartılır verilirdi. Bozdağ sakızları, tipitipler, akide şekerleri vardı. Büsküviler gofretler iki buçuk kiloluk kutularda gelir gram gram satılırdı...

Hayat bugünkünden çok daha zordu, ulaşım kısıtlı, yollar yetersiz, ihtiyaç maddeleri ve gıda maddeleri de istediğin zaman bulunmazdı. Ve o yıllarda kışlar sert geçer, çok kar yağar, bahar aylarına kadar da kalkmazdı. Evin erkekleri toprak damlara yağan karları kürür, damın zarar görmesini engellemeye çalışırlardı. Yazın evler tamirden geçirilir, yıkılan duvarlar gözenir, damlara toprak ilave edilir ve silindirik bir taş olan dam yuvağı ile sıkıştırılıp düzeltilirdi. 

Araplar’ın en meşhur yeri Ak Cami’nin köşesiydi o zamanlar. Burada karşılıklı iki bakkal vardı. Biri oğullarıyla çalışan bakkal Hasan Hüseyin diğeri de yine oğullarıyla çalışan bakkal sarı Mehmet... Sonra oğullar büyüdü her biri bir iş tuttu Hasan Hüseyin küçüldü manav oldu, Sarı Mehmet ve oğulları nakliye işine girdiler. 1982’de benim babam o sarı Mehmet’ağanın dükkanını devren satın aldı ve Bakkal Sarı Mehmet ismi bu sefer babama geçti. Zaten 1966’dan beri bakkallık yapan babam da burada biz oğullarıyla birlikte kardeşlerim Bilal ve Veyis’le bakkallığı sürdürdü. Bilal inşaat işlerine geçti, Veyis ve ben 2010’un sonuna kadar mesleğe devam ettik. O yılların o Ak Cami köşesinde nevi şahsına münhasır insanlar vardı. Bunlar Hindilerin Osman, Kıllı Mevlüt, Koreli Mehmet, gördüğü herkese selam veren İğneci Ahmet, Ahmet Koyuncu, Güllü Mehmet, orloncu Ahmet, Necati ve Vefa kardeşler, kepekçi Mevlüt, bakkal İbrahim Avcı, tüpçü Osman, bakkal Tahir Beyazbenli, bakkal Hasan yılmaz, bakkal Cafer, Dolmuşçu Ali ve Rahim Turan, Kamyoncu Kara Mustafa ve Fenerli oluşuyla ünlü Terzi Kemal Böğet. O yıllarda futbol taraftarlığı başka bir boyuttaydı, tartışmalar, takılmalar ve o tarihi çeşmenin etrafında radyodan dinlenen maçlar... Ben Tahir Beyazbenli’nin teşvikiyle Fenerli olmuştum. O günlerde Beşiktaşlı Mustafa Kahraman, Cimbomlu birçok arkadaşlarla didişir dururduk. Bir de mahallemizde esnaflık yapan Trabzonlu Metin ve İbrahim Ustacı kardeşler vardı, Trabzonspor da o zamanlar zor rakipti. 1987’de mahallemize ilk pastaneyi Erdoğan ve Erhan kardeşler açtı.

Ak Cami’den de birçok imam ve müezzin geldi geçti, bunlardan ilk aklıma gelenler Kadir Hoca, Ali İhsan Hoca, Abdullah Hoca ve Hüseyin Hocalar...

At arabası süren Ahmet’ağa, ve Kömürcü Siyit’ağa yıllarca mahallenin kömürlerini taşıdılar kömür tevziden. Bir de mahallenin sığırlarını güden Çoban Mehmet ağa vardı, o vefat edince oğulları Hasan’a ve Ali abi bir süre onun işini yaptılar sonra şimdi adlarını unuttuğum babalı oğullu bir aile sürdürdü bu işi ve sonra bu sığırlar da o güzel insanlarda kaybolup gitti.

 

 

 

 

 

Bu insanların çoğu öldü. Yaşayıp da beni niye anmadın diye düşünenlerden özür diliyorum. O yıllardaki komşuları, arkadaşlarım dostlarım hepsi gönlümde yatıyor. O günleri ve o simaları zaman zan hatırlıyor anıyorum. Araplar yazı dizim devam edecek.

Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum