Bir Osmanlı subayının 17.277 sayfalık günlüğü

Bir Osmanlı subayının 17.277 sayfalık günlüğü

Eyüp Durukan’ın yarım asır boyunca tuttuğu günlükleri Balkan Savaşları’ndan 40’ların TBMM’sine uzanıyor. 86 defterin beşi yayımlandı

İş Bankası Kültür Yayınları’nın yayımladığı Eyüp Durukan’ın günlükleri türünün en ilginç örneklerinden biri. Bunun iki sebebi var; birincisi bizi az bilinen bir tarihi kişilikle tanıştırıyor olması, diğeri ise çok geniş bir zamana yayılan 86 defterlik devasa bir günlük olması.

Eyüp Durukan’ın günlükleri size nasıl geldi? Bunca yıl hiç dokunulmadan kalmasının nedeni nedir?

86 defter, 17 bin 277 sayfa hacmindeki bu günlükleri ODTÜ Tarih Bölümü’ne yine bir ODTÜ’lü olan, Eyüp Durukan Paşa’nın torunu, öğretim görevlisi Rişe Sanel Hanım getirdi. Günlüklerin el sürülmeden bugüne kadar gelmesinin iki veçhesi var: Bir, niye bizzat Eyüp Durukan Paşa, günlüklerin tamamının değilse bile bazı kısımlarının yayımlanmasını istemedi? İki, 1963’teki vefatından sonra neden çocukları, torunları böylebir teşebbüste bulunmadılar? Ailenin bu tutumu, hayatta olan torunlarından sorulabilir. Durukan Paşa’nın bu çok önem verdiği defterleri sağlığında yayımlatmama nedenini ise bundan sonraki günlüklerde bulmayı umuyoruz. Bize göre, Eyüp Durukan’ın alabildiğine içten ve sansürsüz üslubu, günlüklerde adı geçen kişilerin hayatta olduğu müddetçe onu bu düşünceden vazgeçirmiş olabilir. Şimdiye kadar sadece Durukan Paşa’nın, günlüklerinden yararlanarak 5 Nisan 1955’te Halkçı gazetesine yazdığı “Bir Linç Vakası: Ali Kemal Anadolu’ya Nasıl Kaçırıldı?” başlıklı bir makaleye rastladık, o kadar.


Bu bir ekip işi oldu, ekibi nasıl kurdunuz, kitabı nasıl yayıma hazırladınız?

Günlüklerin hemen hemen tamamı eski yazıdır ve okunaklı bir rika ile kaleme alınmıştır. Onları yeni yazıya çevirmekte ODTÜ Tarih Bölümü’nde vermekte olduğum seçmeli Osmanlıca dersimin seçkin talebelerinden müteşekkil ‘ekibim’den yardım aldım. Bu dersi verirken hep yaptığım gibi son iki yılda da usta-çırak ilişkisi içinde, üretirken öğretme yolunu seçtim. Böylece ilk okumaların önemli bir kısmı tamamlanmış oldu. Kitabın editörü Dr. M. Gül Uluğtekin dahil, hepsi ODTÜ’lü bir çalışma grubumuz oluştu.

Bu cildi hazırlarken Trablusgarp ve Balkan savaşlarıyla ilgili literatür taraması yapılmış, ilgili notlar dipnot olarak kitaba eklenmiştir. Ayrıca görsel malzeme aile arşivinden, dönemin Fransızca ve eski yazılı dergilerinden seçilip açıklamalarıyla birlikte verilmiştir. Ayrıca bu cilt için çalışmalarımız sırasında kuşatmanın cereyan etmiş olduğu Edirne ziyaret edilmiş, özellikle Şükrü Paşa Müzesi’nden görsel malzeme edinilmiştir.

Türk Tarih Kurumu’na (TTK) Durukan ailesinin bağışı olan 96 klasörlük Eyüp Durukan evrakını da Dr. Selçuk Dursun’la birlikte taradık. Bu dizide çıkacak kitaplara, bu kitapta da olduğu gibi, buradan aldığımız belgeleri eklemeyi düşünüyorum. Bu arşivde yer alan bazı çok önemli belgeleri de Dr. Selçuk Dursun’la hazırladık ve yayın aşamasına geçiyoruz. Bu noktada bir yanlışı da düzeltmek isterim. Kitabın aile tarafından yazılan önsözünde günlüklerin Kurtuluş Savaşı ile ilgili bölümlerinin TTK Arşivi’ne bağışlandığı söyleniyor. Bu arşivde paşanın hiçbir döneme ait günlüğü bulunmamaktadır. Günlüklerin hepsi, fotokopileri bende bulunan 86 defterden ibarettir. TTK Arşivi’nde yalnız Eyüp Durukan Paşa’nın günlüklerinden yararlanarak yazmaya niyetlendiği “Meşum Mütareke Meşru Mücadele” başlıklı bir dosya mevcuttur.


Eyüp Durukan ilginç bir kişilik. Bu kadar çok ve uzun yazmasını neye borçluyuz?

Durukan’ın çok ve uzun yazmasının temel nedeni, kişiliğinin yanı sıra almış olduğu ciddi ve disiplinli eğitim, ayrıca uzun yıllar harp ceridesi (harp tutanağı) yazma görevini üstlenmiş olması. Genel olarak günlüklerin anlatım tarzı göz önüne alınırsa canlı bir üsluptan söz edebiliriz. Kâzım Karabekir’in Edirne Hatıraları’nda, “tahribatın icrası ve evrak-ı resmiyenin yakılması” emrinin alındığı belirtildiği gibi, Eyüp Durukan da günlüklerinde harp ceridelerinin haricinde tüm belgelerin yakıldığını söylüyor.Bilahare harp ceridelerinin de yakıldığını belirtiyor. Durukan’ın günlüklerine aynen kopyaladığı ve bizim de sadeleştirmeden verdiğimiz belgelerin Edirne Kuşatması’nın nadir resmi tanıklarından olduğunu söyleyebiliriz.


Eyüp Durukan, milli mücadele ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok da öne çıkan bir isim değil. Bilinen hayat hikâyesi dışında gölgede kalan bir yanı olduğunu düşünüyor musunuz?

Yaptığı bazı görevlerin silah alımı, Anadolu’ya insan ve mühimmat kaçırma gibi gizli görevler olması, onun kendini ön plana çıkarmak istemeyişinin bir nedeni olabilir. Yine de bazı kaynaklarda Durukan’dan övgüyle bahsedildiğini görmekteyiz. Hazırladığımız kitabın ‘Seçilmiş Kaynakça’ bölümünde bu eserlerin künyesini sunduk. Hüsnü Himmetoğlu’nun Kurtuluş Savaşında İstanbul ve Yardımları ve Mesut Aydın’ın Milli Mücadele Dönemi’nde TBMM Hükümeti Tarafından İstanbul’da Kurulan Gizli Gruplar ve Faaliyetleri adlı kitaplarında adı geçmektedir.

İki dönem yapmış olduğu milletvekilliği sırasında Zeki Sporel’in milletvekilliğinin düşürülmesi de dahil olmak üzere Durukan’ın çeşitli konularda 68 konuşma yaptığı ise meclis tutanaklarında görülmektedir. Eyüp Paşa’nın elbette bilinen hayat hikâyesi dışında gölgede kalan yanları var. Yukarıda belirtilen özellikleri göz önüne alındığında Durukan’ın yeterince tanınmadığı görüşüne biz de katılıyoruz. Bunların gün ışığına çıkarılması bundan sonraki günlüklerinin yayımlanmasıyla mümkün olacaktır. Bu eksikliğin giderilmesinde yaptığımız bu röportajın da önemli rol oynayacağını düşünüyorum.


Siyasi olarak nerede duruyordu, kurucu kadrolarla, Atatürk’le, İnönü’yle ilişkileri nasıldı?

Balkan savaşı sırasında ordu içindeki siyasi çekişmeler baş gösterince kendini “asker partisi”nden olarak tanımlıyor. Ancak emekliliğinden sonra 1943’ten 1950’ye kadar iki dönem CHP Hatay milletvekili olarak TBMM’de görev yapıyor. Halen hayatta olup bu kitabın önsözünü yazanlardan 1918 doğumlu A. Feyziye Durukan, Eyüp Durukan’ın tek oğlu M. Orhan Durukan’la 1943 yılında evlenmiştir. Feyziye Hanımefendi’nin babası İzmit mebusu Şükrü Bey, 1926’da Atatürk’e karşı tertiplenen İzmir Suikasti’nin düzenleyicilerinden olduğu iddiasıyla idam edilmişti. Feyziye Hanımefendi, 1944 doğumlu oğluna babasının adını koymuştur.


Yakın tarihimizde etkili olmuş, tanınmış tarihi kişilikleri de geçiyor mu günlüklerde, onlar hakkında neler söylüyor?

Kâzım Karabekir’le Sofya’da geçirdikleri esaret aylarında Karabekir’in siyasetle ilgilenmesinden hoşnut olmadığını ikinci kitapta göreceğiz. Ayrıca “Edirne Kahramanı” olarak adlandırılan Şükrü Paşa hakkında da pek hoş şeyler söylemiyor. İsmet İnönü ile iyi arkadaş oldukları biliniyor.


Peki kitabın ikinci cildi ne zaman çıkacak, o kitapta neler okuyacağız?

İkinci ciltteki defterlerin okunması bitti; sadeleştirme ve düzeltmelerini dizinin editörü Dr. M. Gül Uluğtekin’le yapmaktayız. İkinci kitap, birinci kitap gibi beş defteri kapsıyor. Eyüp Durukan’ın Şükrü Paşa, Kâzım Karabekir, Remzi (Yiğitgüden) gibi komutanlarla birlikte Sofya’da geçirdiği esaret ayları ikinci cildin ilk kısmını teşkil ediyor. İkinci kısım ise 1. Dünya Savaşı’nın patlamasıyla sona eriyor.

Eyüp Durukan yine canlı ve içten anlatımıyla bizi 1913-1914’e götürüyor. Altıncı defterin 133-175. sayfaları, Edirne Kuşatması sırasında görev yapan 257 topçu subayının, isim isim değerlendirilmesine ayrılmış. Bu değerlendirmeler bazen çok sert olabiliyor: “onu taburun başında tutmak cinayettir”, “hiçbir işe yaramamıştır”, “vücudu millete zararlıdır”, “tembel ve ahlaksızdır” gibi. Durukan’ın takdir ettiği topçu subayları da var. Onları “namuslu ve çok gayretli ve sebatlı bir zabittir”, “itimada değerdir”, “fevkalade hizmet etmiştir” şeklinde övüyor. Öğrencim Ekin Kasım’la Durukan’ın değerlendirmelerini, Edirne savunmasında gösterdiği başarılar dolayısıyla madalya ve/veya kıdemine zam alanların listesiyle de karşılaştırdık. Bu karşılaştırma kitabın sonuna eklenecek. Mesela Durukan’ın “üçüncü sınıftan delidir” dediği kumandanı Mirliva Rifat Paşa, Edirne kuşatmasındaki başarısından dolayı “Üçüncü Osmani Nişanı” almıştır.

Son satırlar

Yarım asır müddetle yazılan ve 86 defter, 17 bin 277 sayfa tutan Eyüp Durukan Paşa günlüklerinin 31 Mart 1961 tarihli son satırları: “Yatakta epeyce zaman çırpındım. Kalktım. Karnım ağrıyor. Kalktım, bir trankilin daha aldım. Uyur uyanık ve sersem kafa ile sabahı ettim.”

EYÜP DURUKAN KİMDİR?

1882 doğumlu Eyüp Durukan,1903’te Mühendishane-i Berri Hümayun’u bitirip orduya giriyor. Yurtdışına ağır silahlar almak üzere giden ekiplerde yer alıyor, Çanakkale ve Balkanlar’daki bataryaları denetliyor ve Edirne’deki topçu komutanı Rifat Paşa’nın refakat subayı iken Balkan Savaşı başlıyor. Savaştan sonra Sofya’da esaret günlerinin ardından tekrar orduya dönüyor. Eyüp Durukan Osmanlı’nın son günlerinde İmalat-ı Harbiye’de görev üstleniyor, Milli Mücadele sırasında İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve insan sevkiyatı için gizli teşkilat kuruyor, Kurtuluş Savaşı sırasında silah alımı için Rusya’ya yollanıyor. Cumhuriyet döneminde de Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü yapıyor. İki dönem milletvekilliğinin ardından 1963’de vefat eden Eyüp Durukan’ın, Ankaragücü takımına adını veren kişi.