Hüseyin Altunbaş
Bizim hakemler nerede?
Bizim hakemler nerede? Özbek hakem nerede?
Özbekistanlı bir hakem Almanya-Arjantin maçını yönetiyor! Hatta dünya kupasının açılış maçını da o yönetiyor. Guatemalalı hakem de bir başka önemli maçı yönetiyor. Malezyalı hakem de var, Çinli hakem de var, El Salvadorlu hakem de var, ama bizim Türk hakem yok…
Aslında hiç olmamıştı!
Niye şaşırıyoruz ki. Öyle değil mi?
Ama bu dünya kupasında Türk milli takımı da olmayınca Türk hakemliğinin başarısızlığı daha bir çırıl çıplak gözüktü.
Yani şaşkınlık değil… Kızgınlık…
Haritada yerlerini bile bilmediğimiz bir çok ülkenin hakemleri en önemli dünya kupası maçlarında düdük çalıyor, bizim hakemlerimiz evde pişpirik oynuyor…
Niye biz böyle olduk, kim bizi bu hale getirdi düşünmek ve çalışmak lazım değil mi…
Bizim mangalda kül bırakmayan futbol adamlarımızın lafla yürüttükleri geminin karaya tosladığını da anlamış oluyoruz bu organizasyonda ki durumumuz sayesinde.
Birbirini yeme ve pataklama üzerine kurulu sistemle ancak dönemlik ve anlık bireysel başarılar kazanılır ve onlar sanki kurumsal başarıymış gibi lanse edilir.
Sürdürülebilir başarı yok.
Azıcık başarılı bir hakem varsa onu anında yiyen bir sistem, böyle Özbek hakemi televizyondan seyreder. Hakem camiasının oturup biz nerde yanlış yaptık diyip düşünmesi lazım artık. Lafla yürümez artık bu gemi.
Çözüm önerim hobi bahçelerinden yetişen hakemliği spor akademilerinde bir bölüm olarak ele alıp adam gibi hakem yetiştirmek. Spor Yöneticiliği Bölümünün ismi Spor Yöneticiliği ve Hakemliği Bölümü olabilir mesela.
İş sadece hakemlikte böyle değil ki. Her işte maalesef birbirini yeme ve baltalama bizi bir yere götürmüyor. Hep şans eseri başarılarla idare etmemizi sağlıyor. Yapmamız gereken insanlara değer vermemiz. Onlar için planlar yapmamız. Yani çözüm kariyer planlaması.
Bizdeki adı Kariyer Baltalaması.
Bunun sonucu olarak başarılı insanları sevmiyoruz, onlara gıcık oluyoruz. Bu sistem kompleksli, çapsız, eğitimli görünen cahilleri daha popüler yapıyor. Onlarda kendi egoları için değişimi istemiyor. Kimseyi dinlemiyor. Daha hoşgörüsüz oluyor. Sadece kendisi konuşuyor. Dinlemeyi bilen insanlar olalım.
Vuvuzela ve Ömer Üründül
Dünya Kupasından girdik oradan devam edelim. Dünya kupası şu yaz döneminde eğlence, oyalanma, meşguliyet açısından iyi oldu. Bir ay zihin meşguliyeti ile geçti. Acaba kim kazanacak, ne olacak meşguliyeti… Bir de Milli takımımız orada olsaydı tadından yenmezdi.
Ancak diğer dünya kupalarına göre gelecekte çok da konuşulacak bir dünya kupasını yaşıyoruz. Dünyada Vuvuzela’yı konuşulacak Türkiye’de ise Vuvuzela’nın yanında Ömer Üründül’ü konuşacak herhalde.
Hakikaten Vuvuzela oldu Vuvuzulüm. Maç seyretmek bu kadar zulüm olabilir mi? Televizyonun sesini kısarak iç sesle maç seyretmeyi öğretti bize bu dünya kupası. Sadece vuvuzela sağlamadı bunu Ömer Üründül’de müthiş destek verdi. Keşke Ömer Üründül Stadyum programında kalsaydı. TRT bu dünya kupasında yorum açısından sınıfta kaldı. Sadece Ömer Üründül’le değil diğer yorumcularla da sınıfta kaldı. Maç yorumu yapmanın da ayrı bir uzmanlık alanı olduğunu daha iyi anlamış olduk. Futbol seyredebiliyor olmak maç yorumu yapabilmeyi sağlamıyormuş demek ki. Hep söylediğim reklam seyredenlerin reklam bilgini olamayacakları gibi…
Kristal Reklam Ödüllerindeydim
İstanbul Reklamcılar Derneğinin davetlisi olarak Kristal Elma Reklam ödüllerini izlemek için geçen hafta Galatasaray Adasındaydım. Hem Galatasaraylı olarak hem de reklam hocası olarak müthiş bir keyifti. Kristal Elma ödül töreninde önce Baba Zula’yı dinledik sonrasında da ödülleri izledik. Türkiye reklamcıları oradaydı. Ertesi gün de İstanbul Reklamcılar Derneği Başkanı Yiğit Şardan, Reklamcılar Derneği Müdürü Ayşegül Molu, Reklamcılık Vakfı Başkanı Ahmet Akın, Reklamcılar Derneği Asbaşkanı Aytül Özkan ve Türkiye’nin diğer reklam derneklerinin yetkilileri ile birlikte reklam yemeğindeydik. Yani iki gün dolu dolu reklamı yaşadık.
Bu toplantıyla Türkiye’nin reklam dernekleri ilk kez bir araya geldi. Bu etkinlikle reklam hareketi başlatılmış oldu. Bundan sonra Konya’daki reklam ajanslarını, reklam mecralarını ve reklam verenleri farklı etkinlikler ve projeler farklı yere götürecek. Reklam eskisi gibi yapılmaması gereken ciddi bir iş artık. Bu ciddiyete uygun değişimi herkesin yaşaması gerekiyor. Her zaman olduğu gibi değişime ayak uyduran gelecekteki yerini alacak değişmek istemeyen kafalar kenarda kös kös seyredecek ve gelecekte olmayacak.
İstanbul Reklamcılar Derneğinin yaz okullarını herkese tavsiye ediyorum. Reklamcılık Vakfının sitesinden detayları öğrenebilirsiniz. Temmuz ayı süresince tepeden tırnağa reklam eğitimi verilecek. İlgilenenlerin kaçırmaması gerekir.