Fatıma Nur Mücevher
Bizim vedamız
Medine…
Alemlere Rahmet Hz. Muhammed(s.a.v.)’in şehri…
Mekke ahret, Medine cennet yurdudur denilen kadim şehir.
Bir Cum’a, bayramdır Cuma, fakat bu defa ayrılığın, ayrılmanın sancısı var. Mekke’de ibadetimizi yaptık, o güzel Nebi(s.a.v.)’in hicretini yaşıyoruz. Mekke’den Medine’ye gidiyoruz, mekan olarak geride bıraktığımız Mekke’yi aşk ve özlem olarak beraberimizde götürüyoruz.
Yolculuk uzun, yolculuk uzun olmasına uzunda insan o mesafeleri hiç düşünemiyor. Sohbetle geçiyor yolculuğumuz. Yolculuk esnasında Mekke’nin dağlarını görüyorum ve zihnime bağdaş kurup oturuyor Ebu Cendel… Düşlerimin kıyısına iniyor usulca sanki başka bir dilde şöyle diyor: “Fatıma, beni bul. Fatıma, kendini bul.”
Hudeybiye antlaşması yapılmıştır. Mekke’den soluk soluğa gelir Ebu Cendel, Peygamberimiz(s.a.v.)’e gelir beni de beraberinde götür der fakat antlaşma gereği götüremez Gül Nebi. Mekke’deki işkenceler artar ve dağlara çıkar Ebu Cendel beraberindeki 100’e yakın genç sahabe ile…
Gözlerim asr’ı saadeti arıyor, asr-ı saadetin yiğit sevdalılarını, yiğitlerini… Dağları kucaklamış, dağlar ki, onların dostu olmuş.
Yüreklerinin dağlanmış yamaçlarını, dağlar kucaklamış. Uzadıkça bir başka zamana çekiyor. Bir seyr hali, zamanda yolculuk dedikelrinin başka bir tasviri.
***
Uzun ve bir o kadar güzel bir yolculuğunun demindeyiz ve buluşma vakti.
“Essalat’u vesselam’u aleyke Ya RasulAllah…”
Bu selam, yaratılmışların en sevgilisine!
“Essalat’u vesselam’u aleyke Ya RasulAllah…”
Bu selam, yaratılmışların en merhametlisine!
“Essalat’u vesselam’u aleyke Ya RasulAllah…”
Bu selam, yaratılmışların en Emin’i’ne!
“Essalat’u vesselam’u aleyke Ya RasulAllah…”
Bu selam, ümmet’in göz bebeğine!
“Essalat’u vesselam’u aleyke Ya RasulAllah…”
Bu selam, Hatice’nin sevgilisi, Aişe’nin göz bebeği, Fatıma’nın canına…
“Essalat’u vesselam’u aleyke Ya RasulAllah…”
Bu selam, kızın Fatıma’nın adını taşıyan, benden sana Ya rasulAllah..!
İşte geldim.
Yine geldim.
Yine davet edildim.
Seni selamlama şerefi yeniden verildi.
Eyy Sevgili(s.a.v.);
Adımla geldim, sevdamı ile geldim, kalbim ile geldim, ete kemiğe bürünmüş nihayetinde ceset olacak bedenimle geldim.
‘Beni vefatımdan sonra ziyaret edenler, yaşarken ziyaret etmiş gibidir’ sözünle,sevinçle geldim.
****
Medine’ye ulaştığımızda zaman bir hayli geç olmuştu ve hanımefendilerin giriş saati bitmişti. Namazlarımızı kılıp, otelimize geçtik.
İki cihan güneşi, Mekke’nin damadı, Medine’nin ev sahibi Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.)’in şehrindeyiz.
Mescid’in bahçesinde oynayan çocuklara takılıyor gözlerim. Hasan ile Hüseyin düşüncelerimin kenarında koşturuyor. Hayır ile, dua ile anımsıyorum.
Mescid’i Nebevi’de oyun oynayan çocukların oyunları bile bir başka huzur veriyor. Uzun uzun seyrediyoruz… Koşuyor bir tanesi, kendisine gör çok hızlı uçuyor sanki, bize göre adımları yeni olmalı ki sendeliyor ara sıra… Gözlerindeki parlaklık ve çehrelerini güzelleştiren tebessüm, hamd edecek ne çok şey var…
***
Efendimiz(s.a.v.)’in huzurundayız ziyaret için zaman beklemekteyiz. Daha evvel Mekke’de tanıştığımız Senai DEMİRCİ hocamızın kafilesinden bir Hanımefendi Dilek Abla… Mescid’i Nebevi’ye de birlikte giriyoruz. İç kısma geldik bir kolona sırtımızı verdik. Bize bakan bir çift göze tebessüm ederek “Esselamu aleykum.” Dedik.
Bu yeryüzünün en güzel tanışma cümlesi olmalı.
“Esselam’u aleykum” cevap aynı güzellikte tebessümle “ve aleykumselam..” Mısır’lı dostumuz Dalia ve muhterem annesi.
Bir saatin üzerinde muhabbet ettik, hatta öyleki birbirimizin dilini bilmeden… Tabii az çok dillerinde yardımı oldu fakat en çok kalbimizle konuştuk… Kalple konuşmak. Bu dil ile konuşmaktan daha güzel.
Fotoğraflar çektik, dualar ettik ve tam huzuru Nebi’de bir güzel dostluğa imza attık. Hamd olsun.
***
Ziyaretler…
Abdulhamid tren garını ziyaret ettiğimiz esnada ecdat ile gururlanmamak elde değil. Benim ecdadım çalıp çırpmamış, bize o kadar güzel bir miras bırakmış ki: Yakıp yıkmayın, yapıcı-bütünleştirici-hizmetkar olun…
Uhud, teslimiyetin sınandığı yer. Hendek ve Medine’nin dağları…. Medine’lilerin yürekleri dağlar gibi… Geniş, cömert. Yaşayanları da öyle.
Bu esanda anlatmadan geçemeyeceğim akşam namazından sonra tanıştığımız Kayseri’li Türk bir teyze bizi hurma dükkanına kadar getirmişti. O kadar üzülmüştüm ki , zahmet verdik diye teyzenin söylediği “ yavrum ne zahmeti, burası Medine “ cümlesi zahmet değil rahmet olduğunu hatırlattı. Medine kolaylık yurdudur.
Allah senden de razı olsun teyzem…
***
Dönüş yolculuğu, Medine ile de vedalaşmadım.
“Vefatının yakın olduğunu anlayan ve üzülen kızın Fatıma’yı “ilk sen geleceksin bana” diye teselli eden Peygamber(s.a.v.)’im bende Fatıma’yım, senin şehrinde kalsın canım, nasip etsin Rabbim Fatıma’na komşu olayım. “ Amin.
Bizim vedamız dua iledir ve bizim vedamız vuslat içindir.
Selam ve dua ile.