Fahri Kubilay
Bu çocuklar kimin çocukları?
Caddenin ortasında yürüyorsunuz 11-12 yaşlarında bir çocuk elinde bıçak heyt lan keserim ha . diye bağırarak gidiyor tabiki yanında arkadaşı da var, bu durumu görünce irkiliyorsunuz ve ister istemez kendinize şu soruyu soruyorsunuz: Kim bu çocuklar? Nereden gelmişler? Kimin çocukları? Seydişehirli mi yoksa dışardan mı gelmiş? Tanıdık birimi? Zihnimizden geçen sorular çoğalıp gidiyor. Soruların cevaplarını yine kendimiz buluyoruz. Tabiki bu çocuklar bu ülkenin çocukları, bizim çocuklarımız bizim yetiştirdiğimiz çocuklar, bizim okullarımızda okuyan çocuklar, bizim televizyon dizilerimizi seyrederek büyüyen çocuklar, diye hemen cevapları arka arkaya sıralayıveriyorsunuz. Şu cümleleri de sesli olarak dile getirmekten kendinizi alamıyorsunuz. Birileri hep böyle bir nesil istemiyor muydu sekiz yıllık eğitime geçerken çocukları irtica tehlikesinden korumak adına -ne diyelim en iyisini bu toplumu kalıba sokmaya çalışan büyüklerimiz bilir- hizaya sokanların bu çocuklara uygun bir kalıpları vardır. Bedavacılık ne kadar kolaylaşmış meğer?Kapıdan içeri giren adam pek dilenciye benzemiyordu, kılık kıyafeti düzgün bir beyefendiye benzediği için tabiki müşteri muamelesi yaptık Buyurun amca dedikten sonra adam başladı konuşmaya. Bir torunu varmış, emekli aylığı yetmiyormuş ona, bir şeyler alması gerekiyormuş alamıyormuş Eeee .. dedim. Yardım yapacakmışız. Adam bunları söylerken hiç de sıkılmamıştı. Ben yardım etmeyince bir de beni suçlu duruma düşürmez mi. Millet olarak ne kadar bedavacılığa alışmışız. Gelsin sadece gelsin, nereden ve nasıl geldiğinin hiç önemi yok. Helal mı, haram mı, hak edilen bir şey mi? Pek önemi kalmamış. Be hey gafil!1 Mayıs günü Seydişehirde kutlanan işçi bayramında konuşmacının biri laf arasında bir soru sordu, Nerede bu özelleştirme isteyenler? diye. Böyle bir yerde bundan doğal bir soru olamazdı tabi ki! Her türlü demokratik hakkını kullanıyor vatandaş! Dinleyicilerin içinden tek kişilik cevap avazı çıktığı kadar bağırıyor Cehennemdeler cehennemdeler Vay be dedim adam elinden gelse yakacak dünyayı, yakacak Seydişehiri. Seydişehirin insanlarını yakacak niçin, kaygısı ne? çalıştığı işyerinin özelleştirilmesi, bu kadar basit ha! Adam cehennemi babasının çiftliği sanıyor. Oraya kimin gidip kimin gitmeyeceğini ancak inanç sistemi belirler, gafil nereden bilsin!Allah akıl versin! Sokakta dolaşan mağdur vatandaşlar niye bizim için eğlence aracı oluyor. Her yörede mutlaka bu tip doğuştan özürlü veya psikolojik olarak rahatsız olan insanımız mutlaka vardır. Başka insanların o insanlara bakıp daha çok Allaha şükretmeleri gerekir, sahip oldukları nimetlerin kıymetini bilmeleri gerekir ki Allah kendisini de o şekilde yaratabilirdi. Yaratılanların en şereflisi olan insan kendisine verilmiş bir çok nimetin kıymetini kaybettikten sonra anlar. Gelelim mevzuumuza. Sokaklarda dolaşan bu mağdur insanlarımız maalesef bizim toplumda bir eğlence aracı, bir oyuncak gibi görülmektedir Mesela, önüne gelen böyle bir insan düşününüz ki, yatacak kalkacak yeri yok, yiyecek ekmeği yok. Sokaklarda masum masum dolaşırken istemeyi bile beceremez. Çünkü maddi şeyler düşünme yetisi yoktur ve önüne gelen sözde kendisini sağlam akıllı zanneden vatandaş şu hareketi yap sana para verecem der. Yardım elini uzatacağımıza onun eksikliğini eğlence yapıyoruz kendimize. Allah ıslah etsin!