Bu hayvanlarla birlikte yaşayacağız
Gündemin en önemli konularından birisi olan kuş gribi vakasıyla ilgili Türkiye'de kanatlılar alanında referans kabul edilen SÜ Öğretim Üyesi Prof. Osman Erganiş ile konuştuk. Aşı üretiminde Türkiye, Türkiye aşı üretebilir mi, kuş gribi ile nasıl mü
-Hocam önce kuş gribi nedir, bilgi verir misiniz?
Kuş gribi olarak bilinen bu hastalığa biz tavuk vebası diyoruz. Bu mikrobun, bu virüsün bulaşma eğilimi gösterdiği canlı türü kuşlar, kantlılar. Tamamen kanatlıları öldüren bir hastalık, o nedenle zaten tavuk vebası diyoruz. Veba denildiğinde de; bir canlı türünü tümden yok edebilecek tehdide sahipse insanoğlu bu hastalığa veba demiş. Aslında bütün dillerde de veba bu anlama gelir. Avian İnfluenza İngilizce karşılığıdır. Kuşlar için, kanatlılar için çok tehlikeli, öldürücü bir hastalıktır. Virüsün çok değişik tipleri olduğu için acil olarak kullanılacak bir tür aşısı da yoktur, aslında olmazdı. Son yıllarda hastalığın seyrine, ülkeler arasında yayılmasına baktığımızda yüzün üzerinde şekli olduğunu görebiliyoruz, ama iki üç türünün çok tehlikeli, çok yaygın olduğunu belirtmek gerekir. Bunlardan en tehlikeli olanı da H5M1 ile kotlu olarak adlandırılan bu kuş gribi virüsüdür. Kanatlılar açısında çok fazla tehlikeli olanı bu tür virüstür, tabi insan içinde (kuşlar kadar değildir elbette) tehlike arz etmektedir. Son üç beş yıldır genetik düzeyde, moleküler düzeyde çalışan bilim adamları dönüşüm yaparak insandan insana geçebileceği endişesini taşımaktadırlar. Haklı bir korkudur bu. Bunun aksini düşündüğümüz takdirde rehavet olabilir. Bilim adamı olaya hep tersinden bakar, bu doğrudur da. Bu yönlü baktığımızda virüste kanatlıların dışında domuzlarda, memelilerde hastalık olabileceği (az oranda) anlaşılıyor. Uzak Doğuda öncelikle olmak üzere 3, 4 sene öncesinden bazı insanlara da bulaştığı veya insanlarda da ölüme sebep olabildiği ortaya konulmuş durumdadır.
-Peki, ülkemiz için düşündüğümüzde böyle bir tehlike var mıdır?
Hayır, şunun için; normal gripten ölüm oranına baktığımızda dünyada 60 bin kişi, kuş gribinden toplam hastalanma vakası tüm dünyada son üç yılda 140 kişi, ölende yaklaşık 80 kişi. Bu ölüm oranlarının da sosyo ekonomik yapıyla çok ilişkisi var. Gelişmemiş ülkelerde ölüm oranı yüksek, gelişmiş ülkelerde çok daha düşük. Bizde de düşük kategoriye girecek durumda. 24 hastada ülkemizde pozitif değer görüldü ve 4 kişide ölmüş durumda. Ben yakın gelecek için çok ciddi bir risk olduğu kanaatinde değilim. Bu virüs ne zaman, ne şekilde genetik adaptasyon yapacağı da belli olmaz. Birkaç yıl içerisinde bu olabilir, olmayabilirde. Ama bilim adamları olacakmış varsayımı üzerinden hareket ederler.
-Hocam bu virüste genetik değişim olur mu?
Tabi insanlar hep büyük korkular yaşayınca olacakmış gibi hazırlanmak zorundadırlar. Bu değişim olabilirde. Çünkü insan bünyesinde hayvan bünyesinde mikroorganizmalarda genetik yapılarını küçük mutasyonlar yaparak değişebilmekte, dayanıklı hale gelebilmektedirler. Bu RNA'dan ibaret bir küçük virüs olduğu için mutasyon bunda daha çok görülür. Ama bundaki mutasyon kendi içinde ufak tefek yapılarını artırma ile ilgili şeyler. Asıl benim üzerinde durduğum nokta daha büyük bir mutasyonla insana adapte olma korkusu. Bu insandan insana geçme korkusudur aslında. En büyük korkunun nedeni insana adapte olduğunda insandan insana da geçebilecek duruma gelebilecektir. İşte o zaman dünyada kuş gribine bağlı toplu ölümler olabilir kaygısı (düşük bir ihtimal bunu belirteyim) işte bu riske ülkelerin hazırlıklı olması lazım.
-Ülke olarak biz buna hazırlıklı mıyız?
Buna yönelik olarak bizim ülkemizde ilaç üretimine örneğin ciddi bir adım atılmıyor. Ülkemizdeki ilaç üretiminin çoğu ithalatçı firmalar tarafından üretiliyor. Hindistan bile artık marka olarak ilaç üretmiş durumda. Bizim böyle bir düşüncemiz yok, biz dışarıdan alıp stoklamayı düşünüyoruz. Zaten aslında ilaç ta kısmen etkili, hastalık yaygınlaştığı zaman pek etkisi olmaz sadece bulaşma aşamasında önleyici olabilir. Aslında bu ilaçlara da pek bel bağlamamak lazım, bunda başarılı olabilmenin yolu ülkedeki kanatlılarda iken bu hastalığın yok edilmesi gerekiyor. Tabi aşı çalışmalarına da ülkemiz mutlaka başlamalı ama önce bu hastalıkla kanatlılarda iken başarılı bir mücadeleyi ortaya koymalıyız.
-Ülke olarak şu ana kadar izlemleriniz neticesinde kanatlılarda bu hastalığın yayılmasını önlemede başarılı mıyız?
Biz bu hayvanlarla birlikte yaşayacağız, bir canlı türünü yok etmekten bahsetmiyoruz tabi burada. Biz bunların yumurtalarından faydalanacağız, etlerini yiyeceğiz. Büyük çiftliklerle üretim yapılan yerlerde zaten sorun olmadığını düşünüyorum, bu tesisler temiz. Buralarda bu işletmeler bu virüsün girişini önleyecekler. Yabani kuşların kümes içerisine girmesini önleyecekler, oradaki işçiler bahçelerinde kuş beslemeyecek, evinde kuş olan, tavuk olan, hindi olan, ördek olan onu rahat bir şekilde değilde kapalı bir yerde, kontrollü bir şekilde besleyecek. Yabani kuşlarla bunların irtibatını kesecek, bu hayvanlara bu virüsün bulaşmasını önleyecek. Ana yöntem budur. İkincisi ise hayvan hareketlerinin kontrol edilmesi, riskli hayvanların imha edilmesi ve dezenfeksiyondur. Tabi yabani kuşları, göçmen kuşları engelleyemezsiniz, ama bunlarla evcil olanlarının irtibatını kesmek gerekir. Tabi bir diğer yöntemde kümes hayvanlarının tümünün aşılanmasıdır. Tabi aşılama virüsü yok edemiyor ama ona karşı hayvanlarda direnç oluşturuyor. Aşı kanatlılarda bulaşmayı engellemek için bir yöntem değildir ama yine de başvurulması gerekir.
-Bu hastalıkla mücadelemizde veteriner teşkilatımıza çok önemli görevler düşüyor, peki veterinerlerimiz iyi organize olabilmiş durumdalar mı?
Şu anda Tarım İl Müdürlüklerine bağlı olarak hizmet veriyorlar, ama ben yeterince esnek hareket edemediklerini düşünüyorum. Zaten Sağlık İl Müdürlüğü gibi aslında veterinerlerimizin de teşkilatlanması gerekiyor. Müstakil, müdürü veteriner, çalışanı veteriner, etki ve yetkiye sahip bir teşkilata dönüşmesi gerekiyor. Esnek çalışabilmek veterinerlikte çok önemlidir, sabahın erken saatlerinde de hayvan hareketleri izlenebilmeli, gerekli tayinleri, görevlendirmeleri bu teşkilat sağlayabilmeli ki veterinerlerimiz rahat çalışabilsin. Ben veterinerlerimizin güvenilir olduklarına inanıyorum, biz tarım vebasını 1930'lı yıllarda iki senede yok etmişiz, 1991 yılında çıktığında ise bu hantal yapıda üç dört yılda kontrol altına alabilmişiz. Dinamikleştirmemiz gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde Tarım İl Müdürlüğünde ilçe müdürleri ile bir toplantı yaptık. Bu toplantıda bazı ilçe müdürleri bize, bizim bölgemizde veteriner hekim yok, dediler. Biz bazı şeylerin zararını görünce aklımız başımıza geliyor. 1980'li yıllarda bir reorganizasyon yapıldı, Tarım Bakanlığına bağlı tüm teşkilatlar birleştirildi, Tarım İl Müdürlüğü yapıldı. Kâğıt üzerinde çok güzel bir yapılanma gibi görünüyor, üçte bir vilayette veteriner hekim atayarak bunu güya düzelttiler ama yanlış yaptılar, il müdürleri hangi meslekten olurlarsa olsunlar bu durumun sıkıntısını yaşıyorlar. Çünkü aynı anda ziraatla ilgili müdürlüğün yapacağı işler varken başka işlere de personel ayrılabiliyor, birçok yerde bakınız Hayvan Sağlığı Daire Başkanlıkları en kötü yerde, en izbe yerdedir. Ne zamanki bir hastalık baş gösteriyor, o zaman veterinerlerimiz ön plana çıkıyor daha sonra yine ortadan kaldırılıyor. Benim bilebildiğim kadarıyla şimdi hükümetin veterinerliği ayrı bir müdürlük haline getirecek bir çalışması var, inşallah bunda başarılı olurlar. Bundaki bir başarı ülkemizdeki hayvan ekonomisini de çok yakından ilgilendiriyor.
-Hocam aşı konusunu da biraz konuşabilir miyiz? Siz bu konuda herkesin dikkatini çeken önemli açıklamalar yapıyorsunuz? Aşı üretmeli miyiz, aşı üretebilir miyiz?
Ben aşının kanatlılarda hastalıkla mücadelede ikincil önemde olduğunu düşünüyorum. Bizim ülkemizde aşı yapıldığında unun alt yapısı vardır, istikbalde bu bira daha geliştirilerek insanlar içinde kullanılabilir. Kuş vebasının Allah göstermesin dünyayı etkileyen bir boyuta geldiğini varsaysak ülkemizin kendi aşısının olmaması stratejik açıdan kötüdür. O zaman bu aşıyı elinde bulunduran ülkelerden çok yüksek fiyatlarla almak zorunda kalırız ve tabi verirlerse. Biz ülke olarak bu stratejik durumu göremiyor muyuz? Görmüyor muyuz ya da gösterilmek mi isteniyor, anlamak zor. Dünyada aşı üretimi özel sektör tarafından yapılıyor. Sadece demir perde ülkelerinde devlet yapar. Biz hala bunu başaramadık, ülkemizde insan sağlığına yönelik Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünde bundan 15 yıl önceye kadar aşı üretildi, ancak buradaki uzmanlar kısa sürede emekli edildi. Biz bugün insan aşılarının tamamını yabancı firmalardan alıyoruz. Hayvancılıkta birçok aşı ülkemizde üretiliyor, bu üretilen aşıların büyük bir kısmı Tarım Bakanlığı Hayvan Sağlığı Bölümünde araştırma enstitüleri tarafından üretiliyor. Ülkemizde bir tane çalışır vaziyette özel sektörde aşı üreten fabrika var, birkaç tane de kurulmak üzere olan var. Ama kırk tane ithalatçı firma var, bu aslında ülkemizin durumunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Herhalde bu güçlü firmaların lobilerinin çalışmaları da ülkemizde aşı üretiminin dışa bağımlı olmasında etkili oluyor.
Bizim tavuk aşıları yönünden bir buçuk yıl öncesine kadar Tarım Bakanlığına bağlı enstitümüz vardı bu özelleştirme furyasından, zannediyorum siyasi erki yanlış bilgilendirme neticesinde, burası kapatıldı. Biz o zaman Bakanlığı değişik şekillerde uyarmaya çalıştık, fakat dikkate alınmadık, burası stratejik bir yer, dedik. Bu türlü yerler kolay kurulmaz ama burası kapatıldı. Yabancılara muhtaç olmamak için burası elimizde tutulması gerekirdi. Kuş gribiyle ilgili bir aşı Türkiye'de üretilebilir. Bilim adamları olarak zaten bizim asli görevlerimizden birisi araştırma yapmak. 1997 yılında zaten biz tavuklar için bir aşıyı ürettik, başka aşılarla kombine ürettik üstelik. Koyunlar için, sığırlar için aşılar yaptık. Geçen yıl TÜBİTAK destekli tavuk ve hindiler için ORF enfeksiyon aşısını Konya'da üretiyoruz. Ben bilim Adamı olarak sorumluluk hissediyorum. Biz bu aşıyı yapabiliriz, fakat yapmak için yetkililerden bir türlü olumlu sinyal alamadık. Ülkemizde bunu yapabilecek bilimsel altyapı vardır, bilim adamları vardır.
-Hükümet Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesini arasa ve "bu aşıyı üretin" dese üretebilir misiniz?
Malzemelerimiz temin edildiği takdirde dört beş ayda alt yapıyı oluştururuz, en hızlı şekliyle (bizim düşündüğümüz aşı kesinlikle canlıya bir zarar vermeyen bir aşı, aşımıza güveniyoruz) ilk denememizde biraz başarısız olabiliriz, 4 ay sonrada başarılı oluruz. Yani sekiz ay gibi bir sürede biz hükümetimize hem de tam güvenerek aşımızı teslim ederiz. Bizim bu altyapımız var. Aşı geliştirme işi aynı zamanda stratejiktir bunu da bilmek gerekiyor. Siyasi erkin karar vermesi gerekiyor.
-Tavukçuluk Sektörü gerçekten çok kötü etkilendi. Tavuk eti ya da yumurta yenmesi ile bu hastalık geçer mi?
Yanlışlığın üzerini çizmek istiyorum; Tarım Bakanlığının yaptığı uyarılarda bile tavuklarla temas etmeyin, ibaresi görünüyor. Orada bir yanlışlık var, bu yanlışlık şu; bir kere bu hastalığın görüldüğü yerlerle, görülmediği yerler birbirinden ayrılmalıdır. Bakanlığın bu tanıtım ifadesinin şu şekilde olması gerekir; hastalık kesin olarak çıkmış olduğu yerlerde ya da şüpheli çıkmış olan yerlerde dikkat edin, temas etmeyin, uzak durun gibi ifadeler söylenmesi lazım, ama görülmeyen yerlerde tavuklarınızı koruyun denmesi gerekiyor. Yabancı kuşlarla teması önleyin denmesi gerekiyor. Tabi insanlarımızın devletin uyarı şeklinden bile endişeye kapılması çok doğal. Şu anda tavuk eti de yenebilir, zaten yumurta yenmesinde hiçbir beis yoktur. Zaten şu anda marketlerde satılan tüm yumurtalar entegre tesislerde üretiliyor, marketlerde satılan etlerin tamamı büyük tesislerde üretiliyor. Kaliteli firmalardan almak gerekiyor, bu büyük işletmelerde zaten hastalık yok ve buralar gerçekten çok iyi korunuyor. Hatta şundan çok emin olarak söylüyorum, elimle temas etmedikten sonra ben vebalı bir tavuğu alıp yiyebilirim, elimi yıkadığım takdirde hiçbir şey olmaz. Zaten pişirmeyle bu hastalık yok oluyor. Tabi bu hastalıklı tavuğu yiyelim anlamına gelmez, burada şunu demek istiyorum; yendiğinde zarar vermez. Zaten hastalığın görülmediği yerlerde tavukların etinin yenmesinde yumurtasının yenmesinde hiçbir mahsur yoktur. Bunu kesinlikle söylüyorum.
İnsanlarımızın çok kokuya kapılmaması gerekir, rahatlıkla marketlerden tavuk etini alıp pişirip yemeleri gerekir, aslında şu ucuz olduğu dönemde bolca da yenmesi gerekir. Üreticiyi böylece desteklemiş olurlar, bu işletmeler kaybolduğunda bizim için bir çok şey artık çok geç demektir.