
Prof. Dr. Ali Akpınar
Buhârî üzerinden sünnet düşmanlığı
Buhârî’nin Sahihî’nde zina eden maymunun, maymunlar tarafından recmedilmesi rivayeti varmış. Böyle bir rivayeti eserine alan bir kaynağa ne kadar güvenilebilirmiş! İşte sizin Kur’ân’dan sonra dinin en sağlam kaynak dediğiniz Buharî böyle rivayetlerle dolu bir kitapmış! Ve benzeri bir sürü iddia, itham, evham ve salvo! Sanki bu ve benzeri rivayetler olmasa, Buharî’yi baş tacı edinecek.
Bu tıpkı 25 bin beyitlik Mevlâna Mesnevîsinin birkaç müstehcen hikaye sebebiyle yerden yere vuran zihniyete benziyor. Olsun, bu gibi anlatımlar da bu şahısların insan oluşları, eserlerinin beşer mahsülü oluşlarının kanıtı olsun. Siz kafanız basmayan bu birkaç rivayeti bir kenara koyun, o birkaç hikâyeyi atın, onları yok sayıp kalanını okuyun ve onların gereğini yapın.
Yok olmaz, mademki bunlar var, kaldırıp atalım hepsini. Hatasız dost arayan nasıl dost kalırsa, hata ve kusurdan salim hadis kitabı arayan bu kimseler de aslında sünnetsiz kalmayı hedefliyorlar. Yani asıl amaçları bu rivayetlerin kritiğini yapmak değil, tam tersine bunlar üzerinden Buharî’yi, onun üzerinden de Sünneti vurmak ve sonuçta Sünnetsiz bir din ortaya koymak. Çünkü bazıları için Sünnetsiz Din daha hoşa gidiyor. Zira böyleleri susturdukları Peygamberin yerine kendileri konuşacaklar. Bir iki ayet okuyup saatlerce konuşarak kendi din anlayışlarını empoze edecekler. Zira Sünnet açıklamaları ve uygulamaları, bunların din hakkında rahat söylem geliştirmelerine izin vermiyor.
Şimdi gelelim Buharî’deki söz konusu rivayete:
Amr b. Meymûn şöyle demiştir: Ben cahiliye döneminde bir grup maymun tarafından taşlanan bir maymun gördüm, onlar onu zina ettikleri için taşlıyorlardı, ben de onlarla beraber onu taşladım. (Buhârî, Sahih, Kitabü Menâkıbi’l-Ensâr, Bâbü’l-Kasâme Fi’l-Câhiliyye, 27, No: 2849)
Bir kere bu rivayet nerede geçiyor. İmam Buhârî’nin Sahihi’inin Menakıbu’l-Ensâr Kitabında. Bu ünitenin Cahiliyye dönemindeki bir kısım uygulamaları hikâye eden Babında. Yani İmam Buharî, Muhadramundan yani Peygamberimiz döneminde yaşamış ve fakat onu görememiş olan bir kişiyi tanıtırken, o kişinin cahiliye döneminde şahit olduğunu söylediği ilginç bir olayı hatırlatıyor. Bu kişi henüz Müslüman olmadığı bir dönemde Yemen’de bir grup maymunun, aralarına aldığı bir maymunu taşladıklarını aktarıyor. Hayvanlar arasında benzeri ilginç olaylar olabilir. Maymunlar bir maymunu taşlıyorlar, peki kültürde kim taşlanır, zina ettiği sabit olan. Herhalde bu maymun da zina etmiştir, onun için taşlanmaktadır. Gördükleri karşısında kendini tutamayan Amr b. Meymun da taşlanan maymuna birkaç taş atıyor. Hepsi bu. Peki, ne var bu rivayette. Birbirleriyle kavga eden hayvanlar olabilir mi, olabilir. Bazı hayvanlar arasında grup, aile düzeni var mıdır, vardır. Bu rivayet Peygamberimizden bir hadis rivayeti mi hayır. Bu aktarımı İmam Buharî, Zina bahsinde mi anlatmış hayır, zina edenin recmine delil olarak mı zikretmiş hayır, hayvanların da yapıp ettiklerinden sorumlu olduklarına dair bir iddiası mı var hayır.
Şerhlere baktığımızda bazı Buharî nüshalarında bu rivayetin olmadığı zikrediliyor, muteriz bu rivayeti niye esas almıyor, çünkü işine gelmiyor. O takdirde Buharî’ye, onun üzerinden Sünnet kaynaklarına salvo yapamayacak.
Rivayetin kritiğini yapanlar, bu rivayetin hayvanlarda sorumluluk olmadığı, onlarda aile düzeni bulunmadığı ve şerî cezaların hayvanlar için söz konusu olmadığı gerekçesiyle rivayetin illetli-mühmel olduğunu söylemişler, hatta İbnü’l-Cevzî, bu rivayetin uydurma/mevzû olduğunu söylüyor, hiç önemli değil. Buharî nasıl olur da bu rivayeti alır! Yahu kardeşim, Buhârî aynı zamanda tarihçidir, onun çok mufassal bir tarihi vardır, tarihî bilgileri de vermesini bilir, bu rivayet de onlardan biridir. Hayır dinlemiyorum. Buharî nasıl olur da zânî maymunu taşlatır.
Maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olunca akıllar tutuluyor, basiretler bağlanıyor ve saldırıların ardı arkası kesilmiyor.
Kim ne derse desin, İmam Azam, İmam Şafiî gibi müctehid imamlar; Buhârî, Müsliim gibi hadis imamları, Yüce Allah’ın bu ümmete lütfudur. Böyle çok yönlü ilim adamları kolay yetişmez ve sık gelmez cihana. Elbette onların hepsi insandır, hataları ve sevapları olan insan. Ancak bizler hüsn-ü şahadet ederiz ki onların sevapları hatalarından fazladır. Bizler onları hayırlı sâlih selefimiz olarak bilir, hayır ve dualarla yâd ederiz. Onların muhalled eserlerini okur, istifade ederiz. Mevlâ onlara rahmet etsin! Bizleri de sâlih selefin yolunda giden hayırlı halefler eylesin!
Kütüb-i Sitte denilen küllüyatta böyle binlerce örnek var. Avama bir şey demiyorum, amma akademisyen ünvanı olan insanların bu uydurmalara nasıl inandıklarını anlamış değilim. Ne diyelim!!!
Yanıtla (0) (1)Kendilerine ehli sünnet deyip, uydurmalara karşı çıkan has Müslümanlara düşman olan muhteremlerden daha fazla Resullullah sevdalısıyız. Çünkü bu uydurmaları Peygambere mal edipte, peygamberi küçük düşürmenin bir İsrailiyat projesi olduğunu biliyoruz elhamdülillah.
Yanıtla (0) (1)Celaleddin Rumi'nin mesnevisini atsak dinden ne eksik kalır. Kaldı ki bir ALİM diyor ki bu rivayet asıl buhari nüshasında yoktur. Buhari gibi yetkin bir ilim ehli sahabenin böyle kıytırık sözünü niye hadis diye kitabına koyar ki? 1. Bu taşlanılan maymunların zina ettiğini nasıl bilmiş? 2. onlarla konuşmuş mu? 3. Halen maymunları gözetleyen zoologlar böyle birşey söylüyorlar mı=? O kadar saçma sapan bir rivayet ki, dah abir sürü soru sorulabilir. Sırf buhari yanılmaz demek için bu rivayeteri savunmak İslam için Yüktür. Buhari bu sözü kitabına almakla hata etmiştir. Niy esavunma ihtiyacı duyuyorsunuz ki... Ama bazıları Buhariyi "Buhari çökerse islam çöker" diye baktığı için Buhariyi Kur'anlaştırıyorsunuz.
Yanıtla (1) (0)Allah razı olsun dilinize kaleminize yüreğinize sağlık
Yanıtla (0) (1)Hadislerin, Peygamberimizin dilinden çıkan sözler olup olmadığı konusunda birçok usül ve uygulama söz konusu. Farklı disiplinler hadisler konusuna farklı yaklaşımlar da sergiliyor. Fakat özellikle bir ilke ve yöntem var ki en başta olması gerekirken günümüzde hiç kullanılmıyor. O da hadislerin Kur'an'a arzı ilkesi...
Yanıtla (1) (0)İlk dönem hadis rivayet eden sahabeler ve muhaddisler bu konuya büyük önem verirken daha sonraları bu ilke çok ciddi derecede arka plana atılıyor. Uydurma hadislerin giderek arttığı dönemlerde Ebu Hanife gibi isimler bu tehlikenin farkına vararak "Peygamber, Kur'an'a muhalefet etmez" demişse de sürekli saldırılara maruz kalıyor...
İşte uydurma hadislerin ve Kur'an'a aykırı hadislerin çıkmasına neden olan bu süreci Diyanet İşler Başkanı Mehmet Görmez, yazmış olduğu Hadis İlminin Temel Meseleleri eserinde şu şekilde ele alıyor:
"Bir hadisin isnadı ne kadar sahih olursa olsun, metninde aranması gereken ilk özellik Kur’an’a uygun olup olmadığıdır. Zira İmam Ebü Hanife’nin (150/767) ifadesiyle Allah’ın Resulü Allah’ın kitabına muhalefet etmez, Allah’ın kitabına muhalefet eden de Allah’ın resulü olamaz. Hadisçilerin “hadislerin Kur’an’a arzı” başlığı altında inceledikleri metin tenkidinin bu prensibi, sahabeden itibaren ' etkin olarak tatbik edilmiştir. Hz. A’işe, “Ölü, kendisine ağlayanlardan dolayı muazzep olur.”, “Veled-i zina üç şerlinin en kötüsüdür. ” gibi haberlerin hadis sıfatıyla Hz. Peygamber’den rivayet edildiğini duyunca, “Hasbukum el-Kur’ân = Bu konuda size Kur’an yeter.” diyerek, “Kimse kimsenin günahını çekmez.” (Ö/En’âm, 64; 17/lsrâ’, 5) ve “Allah kimsenin çekemeyeceği yükü yüklemez.” (?./Bakara, 233) ayetlerini okumuş sözü edilen hadislerin Kur’an’a aykın olduğunu, bunların Hz. Peygamber’den bu şekliyle sâdır olamayacağı-' nı açıkça ifade etmiştir. Yine Hz. Aişe, Hz. Peygamber’in Allah’ı gördüğüne dair bir rivayeti duyunca, “Lekad keyfe şa’ri = Tüylerim ürperdi.” diyerek, “Gözler onu idrak edemez...” (6/En’âm, 103) ayetini okumuş ve arkasından, “Kim Muhammed Rabbini gördü derse Allah’a yalan isnad etmiş olur.” demiştir. Hz. Ömer, Fâtıma bint Kays (50/670) adlı hanım sahabiden Resulullah’ın, boşandıktan sonra kendisine sükna ve nafaka vermediğine dair bir hadis rivayeti duyunca, “Bu konuda unutması ve hata etmesi muhtemel olan bir insanın/kadının rivayetiyle Rabbimizin kitabını terk edemeyiz.” diyerek, buna karşı, “Boşanan kadınları evlerinden çıkarmayınız...” (65/Talak, 2) mealindeki ayeti okumuş."