Adem Alemdar
Gençlik Kolları...
Bundan 20 sene evvel, Refah Partisi Gençlik Kollarında koşturduğumuz zamanlarda...
Refah-Yol Hükümeti, Seydişehir Eti Alüminyum Fabrikasına çokça işçi alacaktı. Birlikte koşturduğumuz gençlerden işe ihtiyacı olanlar vardı. İl Başkanı rahmetli Mehmet Sözer'e kaç kez söylendi, ama nafile...
Fabrikaya o zamanın önemli isimlerinin referanslarıyla işe girecek kişinin kim olduğuna bakılmadan doldurdular sağdan soldan geleni, ama bizim üç-beş gencimize sıra gelmedi. Parti, kendi gençlik kollarındaki işsizleri değil, dışardan alinin, velinin referanslarıyla doldurdu kontenjanı ve biz çok kızmıştık bu duruma. Toplandık ve Hasan Sözüer başkanlığındaki gençlik kolları üyeleri toptan istifa etmiştik. Sonra içimizden bazılarını ikna ederek geri döndürdüler, ama çoğumuz için particilik bitmişti...
Partimiz iktidardaydı ve biz şahsımıza değil, işsiz gençlere de iş verilmesini istiyorduk. Sineye çekmedik, siyaset böyleyse biz yokuz dedik. O günden sonra Refah Partisi'ne hiç gitmedim. Çok geçmeden de partiyi Anayasaya aykırı faaliyetlerin odağı falan fistan diyerek kapattılar...
O günlerde parti adı altında 'dava için' koşturan gençler vardı. Dava yanlış kişilerce savrulunca da posta koyup bırakan giden gençler...
Yine o günlerde parti için koşturmak gerektiğinde, köye kasabaya gidileceğinde, bayrak asılıp gece nöbet tutulacağında vb. aramızda hiç göremediğimiz, ama ne hikmetse Erbakan hoca Konya'ya geldiğinde en öne geçip bütün fotoğraf karelerine giriveren arkadaşlarımız da vardı. Hani işin kıyısında, aşın koyusunda derler ya, onun gibi...
Bu arkadaşların pek çoğu çok çalışkan göründükleri için belki şimdilerde bir yerlere geldiler; kimi makam mansıp sahibi oldu, kimisi ballısından memur, amir oldular. Bizim gibi işe koşturan, ama fotoğraf karelerine giremeyenler ise birileri tarafından bir yerlere getirilmedi, getirilmezdi de...
Biz Allah'a şükür kendi işimize gücümüze baktık, kimse bi yere getirmedi veya götürmedi...
Aradan 20 sene geçmiş, şimdi de durum aynı...
İşin kıyısında olanlar aşın koyusuna çullanmışlar, maşallah kimseye bişey sektirmiyorlar!
Bir vakitler sigara parası bulamayan, harçlıksız, aç gezen kimi uyanık tayfa gelene benim diyor, gidene benim diyor. Kenar mahallenin sümüklü çocuğu muamelesi gördüğü halde hâlen meseleye dava diye bakan gariban meşrepli gençler de var ve iyiki varlar. Bayrağı bu delikanlılar asarlar direklerin tepesine, gece yarısı lüks arabasıyla şöyle bir görünüp ihaleyi yine ötekiler götürür...
O gençlik yıllarında, varsın onlar önlerde görünsünler, bizi bilen bilir diye geriden seyredenler var ya, onlar zannederdi ki abiler onları da diğerlerini de görüyor, nihayetinde hak yerini bulur bir gün...
O gün hiç gelmedi. Kimsenin bişey gördüğü yok! Herkes kendi eşşeğini sürdüğüne bakıyor. Biliyorum pek çoğunuzun hatıraları depreşti. Ne sıkıntılar çekip, bugün selamı bile alınmayan nice o zamanın gençleri var aramızda ve ibretle izliyorlar yaşananları. Canınızı sıkmayın, olan da hayr vardır...
***
Erdoğan tamam da ya ondan sonra gelen!
Yahu, zaten bu değişiklik de işte bu maksatla çıkarılıyor. Erdoğan varken, AK Parti iktidardayken tamam da ya AK Parti tek başına iktidar olamazsa!..
Ya Erdoğan gittikten sonra gelen cumbaba iktidarla uyumlu çalışmazsa...
Hem zaten cumhurbaşkanını her halükarda halk seçiyor artık. Koalisyonlarla, yüzde 34'lerle, 44'lerle değil yüzde 50'nin üstünde bir oyla seçileceği için halkın çoğunu kucaklamış oluyor. Ayrıca yüzde 50'yi geçmek öyle kolay değil! Örnek vermek gerekirse; Kılıçdaroğlu ve Bahçeli cumhurbaşkanlığı seçimine girseler hangisi milletin yarıdan bir fazlasının oyunu alabilir! Bence Bahçeli seçilir. Niye mi? Şundan...
Halkın yaklaşık yüzde 52'sinin oyunu almış bir Erdoğan'la -en azından son anayasa değişikliğinde- uyum içinde çalışabildiği için. Orta yere uyumlu çalışma adına bir icraat koyabildiği için. Ve en önemlisi ülkeyi bölmeye çalışanlara karşı olduğu için! Kılıçdaroğlu'nun ise bu ülkede bir karşılığı yoktur! Hasbel kader ayak oyunları, kaset kumpaslarıyla genel başkanlığa gelmiş ve kurucu olduklarını iddia ettikleri cumhuriyeti temellerinden sarsmaya çalışan bilimum bölücülerle şöyle ya da böyle uyum içinde olduğu için...
Bir de tek adam sistemine karşı olduğunu söyleyenler, diktatör istemediğini anıranlar var ya onlara acıyorum. Bakın bu milletin tarihine, hep tek adam ve etrafında ona itaat eden meşhur komutanlar göreceksiniz. Tarih boyunca o tek adamlar sayesinde destanlar yazmışız, ancak söz konusu Sayın Erdoğan olunca karşı oluyorsunuz!
Tek adamlığı negatif cümlelerde kullanıp kötü bişey gibi kakalamaya çalışanların unuttuğu tarihimizi hatırlatmakta fayda var...
Bir Atatürkçü asla Atatürk'ü tartışmaz! Onun yaptığı her şeye itina ile bir kulp takar. O zaman şöyleydi de böyleydi de falandı da fıstıktı da der toz kondurmaz. Bariz yanlışlarını bile kastını hayra yorarak görmezden gelir. Atatürk'ün bir ağacı kesmemek için yapılacak bir binanın imarını değiştirdiğini söylerler de şapka giymedi diye binlerce insanı iplerde sallandırdığını görmezler, işlerine gelmez...
Milli Görüşçüler rahmetli Erbakan Hocayı tartışmaz, tartıştırmaz. Hoca ne dediyse bir hikmeti vardır, bir bildiği vardır derler. Hoca dünyasını değiştireli 6 sene olmuştur, ama hâlâ yaşıyormuş gibi davranırlar...
HDP'liler, pkklılar da Öcalan'ı tartışmazlar, o ne derse odur. Etrafındakilere tam bir diktatördür. Yıllarca fukara Kürt köylerinden körpe kızları kaçırtıp bizzat ırzına geçtiği halde, çocuk yaşta gençlerin ellerine silah verdiği ve hayatlarını kararttığı halde yaptığı ettiği tartışılmaz!
Fetullacılar da asla feto'yu tartışmaz, adeta ona tapar, canlarını verirler. Ona o kadar inanırlar ki gözleri kapalı her şeylerini verirler, onun gönlü olsun diye babalarını bile keserler!
Örnekleri çoğaltabiliriz...
Eee... Biz de, yani halkın ekseriyesi Recep Tayyip Erdoğan'ı seviyoruz, onun uzun yıllar Türkiye'yi yönetmesini istiyoruz. Ayrıcana, biz onu eleştiriyor, beğenmediğimiz kararlarına şerh koyuyoruz. Onu çok seviyor, ama ona tapınmıyoruz. Biliyoruz ki o da bizim gibi bir ademoğlu...
Erdoğan gibi gözü kara, kelleyi koltuğa almış, sadece bize değil, tüm dünyaya hakkı, hakikatı haykıran bir adam bulduk da daha ne isteriz. Mümkün olsa, ABD'si, Avrupası alıp götürüp kendi başlarına götürecek ama... Bu adam bize, Türkiye'ye reislik yapıyor. Şükredeceğinize, sensin, ne dersen yapalım, hatta seçime meçime gerek yok, Allah gecinden versin ölünceye kadar başımızda kal ne olur diye yalvarsak yeri varken her seferinde normal demokratik seçimlerle seçildiği halde bu hakaretler, iftiralar nedir?!..
Biz daha iyisini bulana dek en iyisi Erdoğan'dır kardeşim. Milletimizin de çok şükür çoğunluğu bunu görüyor ve inşaallah referandumdan da size ve birlikte olduğunuz tüm şeytani güçlere rağmen "evet" çıkacaktır.
***
Gönül çay ister ne çayhane, gönül sohbet ister çay bahane
Rahmetli dedem Sami Efendi'nin müntesibi idi. Yani eski dervişlerdendi. Çok severdi, Sami efendi'yi. Hatta babamların anlattığına göre Cıvıloğlu'ndaki eve Sami Efendi geldiğinde kullandığı sabunu teberrüken saklamış ve cenazesi yıkanırken kullanılmasını vasiyet etmiş. Öyle de yapıldı, cenazesi o sabunla Sami efendi'yi, Musa Efendi'yi ağırladığı Çimenlik'teki bahçede yıkandı. O zamanın eski dervişleri de bir başkaydı. Çocukluğumdan kalan hatıralarımı yokladığımda Demirciler İçindeki dükkanımızın ufacık, tahtadan yazıhanesine dedemin derviş, onların tabiriyle "İhvan" arkadaşları ziyarete gelirlerdi. Ben de dışarıdan onları gözlemlerdim. Hal hatır sorarlar, sonra kısa bir sukut(hal) sohbetinden sonra selamlaşır giderlerdi. Ciltçi Ali Amca, Vekilhac amca, Uyumaz Mustafa amca, Mehmet Kapçin amca... Hep hatırımda kalan isimler. Gelirler ve giderlerdi. Bıkmadan, usanmadan her Cuma... Demek ki kalbi bir inikas meydana geliyordu, muhabbetleri tazeleniyordu, dostlukları kökleşiyordu, rabıtaları kuvvetleniyordu. Sessiz, sukut, edeple yere bakan halleri hiç gözümden gitmez. Mevla rahmet eyleye...
Sami Büyükkaynak'tan