Kayseri'de bulunan ve Danişmend hükümdarı Melik Mehmet Gazi tarafından 1135 yılında inşa ettirilen Cami-i Kebir'in tarihi minberi, 900 yılı aşkın süredir ayakta durarak dikkatleri üzerine çekiyor. Geometrik motiflerle süslenen ve kündekari tekniğiyle yapılan minber, sağlamlığı ve estetik yapısıyla tarihe tanıklık etmeye devam ediyor.

ÇEKÜL Kayseri İl Temsilcisi Prof. Dr. Osman Özsoy, minberin tasarımına dair yaptığı açıklamada, ahşap işçiliğinin en üst seviyede kullanıldığını belirtti. Prof. Dr. Özsoy, "Cami-i Kebir'in minberi, kündekari tekniğiyle üretilmiş olup ceviz ağacından yapılmıştır. Bu teknik, ahşap parçalarının birbirine geçmeli şekilde monte edilmesiyle oluşturuluyor. Üzerindeki geometrik desenler rastgele değil, belirli bir düzen içinde yerleştirilmiş ve sonsuzluk temasını simgeliyor" dedi.

Depremlerden Sağ Çıkan Tarihi Yapı

Yüzyıllar boyunca pek çok doğal afete rağmen ayakta kalmayı başaran minber, özellikle Kayseri'de yaşanan büyük depremlerden zarar görmeden çıkmasıyla da dikkat çekiyor. 1200'lü, 1700'lü ve 1800'lü yıllardaki depremleri atlatan minber, kubbenin çökmesine rağmen zarar görmemiş. Üzerine yağan yağmur ve kar gibi dış etkenlere rağmen minberin 900 yıldır sağlamlığını koruması, dönemin ahşap işçiliğinin kalitesini gözler önüne seriyor.

Cami-i Kebir’in Tarihi

Kayseri şehir merkezinde Kapalıçarşı'nın yanında bulunan Cami-i Kebir, Ulu Cami adıyla da biliniyor. Danişmendli hükümdarı Melik Mehmet Gazi tarafından yaptırılan cami, 1206 yılında Yağıbasanoğlu Muzaffereddin Mahmud tarafından onarıldı. 1716’daki büyük depremde zarar gören yapı, Kayserili Hacı Halil Efendi tarafından 1723’te restore edildi. Bugün caminin kuzey kapısında yer alan tek kitabe, 1206 yılına ait bir onarım kitabesidir.

Zengin tarihi geçmişi ve mimari detaylarıyla Kayseri’nin en önemli tarihi yapılarından biri olan Cami-i Kebir, sanatsal ve kültürel miras açısından büyük bir değer taşıyor. Minberiyle birlikte cami, geçmişten günümüze bir köprü kurarak ziyaretçilerine tarihle iç içe bir atmosfer sunuyor.