Prof. Dr. Ali Akpınar

Prof. Dr. Ali Akpınar

Camiler Haftası Üzerine...

İbadet ve mabet, insan kadar eskidir. Zira insanın, ibadet ve mabetsiz yaşaması düşünülemez. Zaten tarih boyunca her insan, ibadet etmiş ve her insanın bir mabedi olmuştur. İbadet ve mabet anlayışı konusunda bir takım sapmaların olması, bu gerçeği değiştirmez. Mekke ve Ka'be tarihi üzerinde yapılan çalışmalar, Ka'be'nin temelinin yeryüzünde ilk olarak Hz. Adem tarafından atıldığını söylerler. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail peygamberler, daha sonra Ka'be'yi yeniden inşa etmişlerdir. Dolayısıyla, mabetlerin önderi olan Ka'be, ilk insanla birlikte vardır. Tarih boyunca toplumların mabetleri olmuş ve toplum hayatında onların ayrı bir yeri olmuştur. Kur'ân, Hz. Süleyman, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Zekeriya ve Hz. İsa dönemi mabetlerinden (Mihrab,Musalla, Savâmi', Biya', Salavât, Mesâcid) bahsederek mabet konusunda geniş yelpazeli evrensel bakış açısını ortaya koyar. Kur'ân'a göre mabetler, dokunulmazlığı olan 'harem/mahrem' yerlerdir. Onların şirk ve günahın her çeşidinden korunması gerektiği gibi, fizikî yapılarının da korunmalarının gereği üzerinde durur.Kur'ân, mescitlerin imarından bahseder. Bu imar hareketi, mescitlerin hem fiziki yapılarının en güzel şekilde yapılması, hem de misyonlarına uygun bir şekilde hizmetlerini sürdürmeleri anlamını kapsar. Kur'ân, şehirlerin anası Mekke'de inmeye başlamış ve İslam da Allah'ın evi olan Kabe merkezli olarak başlamıştır. Mekke'de Erkam'ın Evi (Daru'l-Erkam), mescid görevini yerine getirmiştir. Hz. Ebu Bekir Hz. Ammar gibi pek çok Müslüman evlerinin bir köşesini mescid haline getirmişlerdi. Mekke'nin son yıllarında gerçekleşen İsra ve Mirâc mucizesi, Mekke'deki Mescid-i Haram'dan başlamış, Kudüs'de bulunan Mescid-i Aksa ile devam etmiştir. Hicret yolunda Peygamberimiz Kuba Mescidini inşa ettirmiştir. Medine'ye hicret eden Hz. Peygamberin ilk yaptığı iş Peygamber Mescidi (Mescid-i Nebî) ni inşa etmek olmuştur. Mescid-i Nebî, örgün okul Ashab-ı Suffa, Peygamberin evi ve diğer evlerin merkezi olmuştur. Hz. Peygamber döneminde Medine'de bulunan mescidlerin sayısı 9- 10 u bulmuştur. Sonraki dönemlerde de İslam beldeleri mescidlerle donatılmış, cami ve minareler bir yerin İslam beldesi olduğunun açık alameti olmaya devam etmişlerdir.İslam Literatüründe ibadet yeri demek olan mabedin bir adı Beytullahtır. Yani mabetler, Allah'ın evleridir. Bunun anlamı, mabetlerde yalnızca Allah'a kulluk ve ibadet yapılır. Orada Allah'ın ölçülerine aykırı hiçbir şey yapılmaz. Oraya giden kimse, kendisini Yüce Allah'ın misafiri gibi görür, ona göre davranır. Ve orada bulunan kişi güven içerisinde olur, huzura erer, manen dolar ve güç kazanır.Yine mabedlere mescid denmiştir. Çünkü oralar, secde yerleridir. Secde ise, kulun Yüce Allah'a en yakın olduğu andır. Buna göre mabetlerimiz, bizim Rabbimize yakınlığımızı artıran yerlerdir. Tabi ki O'na yakın olmak, kullarına yakın olmaktan geçer. Bu yüzden Müslümanlar cemaat olurlar, bir araya gelip tanışır ve kaynaşırlar. Mabetlerimizin yaygın bir adı da Cami' dir. Cami', toplayan anlamındadır. Zira camiler, Müslümanları ibadet ve taat için bir araya getiren kutlu yerlerdir. İslamî mimaride yerleşim yerleri, camilerin etrafında kurulmuştur. Yani cami merkezli bir hayat esas alınmıştır. Bu anlayış bizde 'Külliye' anlayışını doğurmuştur. Caminin etrafında oluşan okullar, çarşılar, pazarlar, hamamlar, evler vb. bu bütünü tamamlarlar. İşte Alaaddin Camisi, Konya ovasının en tepesinde şehri adeta bekliyor ve kontrol ediyor. Onun hemen yanı başında Kale, güvenliğin önemine dikkat çekiyor. Biraz aşağıda Saray, daha aşağıda İnce Minare ve Karatay medreseleri ve Konya'mızın diğer evleri yer alıyor. Hepsi cami' ile irtibatlı, camiye bakıyor. Camide onları şefkat ve merhamet kanatlarıyla kucaklıyor.Çağdaş Arapça'da Camî ile aynı formdaki Câmiâ kelimesi, üniversite; Külliye kelimesi ise Fakülte anlamında kullanılmaktadır. Bu kullanım bile, camilerin sosyal hayatta bir üniversite ve okul rolünü üstlendiğinin dilsel tanığı olsa gerekir.Bizde genellikle unutulmaya yüz tutan şeyler için günler ve haftalar ihdas edilir. Anneler, babalar günü, ağaç/orman haftası gibi. Unutulan anne ve babalar senede bir gün güzel bir şekilde hatırlansınlar; yok edilen ağaçlar senede bir hafta olsun gündeme gelsin diye. Yalnızlığa terkedilmiş camiler için de durum pek farklı değil. Oysa onlar, günün her saatinde, her kesimden insanımıza hizmet etsin diye sağlamca ve şehirlerimizin merkezlerine yapılmıştır. O halde camiler, yalnızca belli günlerde hatırlanan yerler olmamalı. Hatta cumadan cumaya, bayramdan bayrama uğranılan yerler de değil. Camiler, her kesimden ve her yaştan insanımızı kucaklamalı. Camiler çocuklara da kadınlara da yasak olmamalıdır. Hz. Peygamberin mescidinde, namaz kılan, dini öğrenen hanımlar da vardı; ağlayan çocuklar da.Dünyada inanan herkesin son uğrak yeri olan camilerimizin aslî fonksiyonlarını kazanabilmeleri için yetkililerimizden cemaatimize kadar hepimize büyük görevler düşmektedir. Cami merkezli bir hayatta camiler, fizikî duruşlarıyla, manevî donanımlarıyla topluma örnek olmalı, hayata yön vermelidir. İşte ancak o zaman, tüm yeryüzünü mescit temizliği ve güzelliği içerisinde gören Hz. Peygamberin "Yeryüzü bana mescid kılındı" sözü daha iyi anlaşılacak ve söz maksadına ulaşmış olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.