Ümit Savaş Taşkesen
Cani geziyor dipdiri
Yediklerimiz bedenimizi zehirlerken duyduklarımız ruhumuzu ve gönlümüzü karartmaya, zehirlemeye devam ediyor. Tünelin içinde hiç mi umut yok? Toplumun içinde küçük bir kötülük bulup, bunu mercek altına alıp, büyütüp büyütüp genele şamil etmek insanda ümitsizliğe yol açabilir. Böyle bir hataya düşmüş olmaktan kendimi sakındırmaya, daha iyi şeyler yazmaya çalışıyorum. Ancak namussuzluk o kadar gözümüzün içine içine kendisini sokuyor ki görmesen kör olacak ya da namussuzluk seni kör edecek. Okumayı bırakıp aldanışlar çölüne dalmak ya da gözlerini kapatmak da olası çözümlerden. Ama namussuzluk gözünü kapattığında, görmediğinde ya da görmezden geldiğinde kaybolup gitmiyor.
Bir gün yediğin lokmada karşına çıkıyor, boğazına çakılıyor, inancından ve neslinden çalıyor, sahte gıdalarla seni zehirliyor. Öbür gün başka bir namussuzluk, hainlik, namlulardan çıkan kurşunlarla, bombalarla, aldığınız şehit haberleriyle yaşamı boğazınıza düğümlüyor. O zaman merhum Akif gibi "Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı" deme noktasına geliyorsunuz. Sabır diyorsunuz, biraz daha sabır. Kafanızı her kaldırdığınızda gördüğünüz manzara karşısında
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?
demekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz. Ama ortaya konulan gaflet ve dalalet, işbilmezlik karşısında bu sonuç normal deyip çıkıyorsunuz ve bu da yüreğinizdeki acıyı teskin etmeye yetmiyor.
Gazetelerde ya da köşe yazılarında sadre şifa, insanın gönlünü ferahlatan yazılar okumak, yazmak ve beklemek beyhude biliyorum. Burada yazıya gelen her şeyin, hüznün ve sevincin, saman alevi süresince etkisi var, biliyorum. Ama gene de soruyorum, bilmem kime ve neye karşı mesaj olsun diye öldürülen gençliğin, hayatın, canların iletilecek mesaj kadar değeri yok mu? İnsan bu kadar mı değersiz bu coğrafyada artık? "Haksız bir cana kıyan bütün insanlığı öldürmüş gibidir"den savrulduğumuz nokta bu mu: denizde kum ülkemde yas, evde cenaze, mezarda ağıt. Yazık!
Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm.
Cevabı biliyorsunuz, biliyorum. İyinin arkasında durmayan, destekçisi olmayan masum canilerin yemi olmaktan kurtulamaz. İyilik için harekete geçmeyen irade caniliğin en büyük destekçisi olur. Cezasız kalmış suçtan daha çok özendirici bir şey yoktur. İşte cinayet şebekeleri, işte domuz, at, eşek eti pazarlayıcıları aynı kökenden, ahlaksızlıktan türüyor.
Ocaklara düşen ateş hepimizi yakarken, boğazınızdan geçirilen hayvan pislikleri ile kirletiliyor neslimiz. İşin daha trajik yanı, önlemez, öngörülemez ve çaresi bulunamaz dertler değil aslında bu düçar olduğumuz şeyler. O zaman doğru soruyu sormanın zamanı geldi ve geçiyor. Neden oluyor değil neden bitmiyor? Yanlış sorunun doğru cevabı peşinde mi gezdik bunca zaman? Daha fazla canınızı sıkmak istemiyorum. Canım fena halde sıkkın zaten...
-Fevzi Kayacan'a Teşekkür.
Geçen haftaki yazımız üzerine duyarlılık gösteren Konya Baro Başkanı Sayın Fevzi Kayacan'a ilgi ve duyarlılığından dolayı teşekkür etmek istiyorum. Kendisi göndermiş olduğu e-postada, konunun dağdaki terör kadar önemli olduğunu ve yapılabilecek yasal düzenleme çalışmalarıyla ilgili olarak şahsen ve baro olarak ilgileneceklerini, konunun takipçisi olacaklarını ifade etti. Dilerim bu çalışmalar bir sonuca ulaşır.
Bu noktada bir ivme kazandığımıza göre bunun devamını getirmek ve Ak Parti İl Başkanı Ahmet Sorgun da bu çalışmalara katkı ve destek vererek milletvekillerinin gündemine taşıyacağına inanıyorum. İşte iyimser olmak için küçük de olsa bir işaret. Ne güzel. Selçuk Öztürk'ün yaklaşan seçimler dolayısıyla gündeminin yoğun olacağı için bu konuya gereken ilgiyi gösterip gösteremeyeceğinden emin değilim.