Çayırbağı'ndan Selçuklu Belediye Başkanlığı'na: Adem ESEN

Çayırbağı'ndan Selçuklu Belediye Başkanlığı'na: Adem ESEN

Selçuk İlkokulu'ndan Mevlana Ortaokulu'na, İHL'den İlahiyat Fakültesi'ne, Haseki Eğitim Merkezi'nden Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne eğitim basamaklarını tırmanan Başkan, akademik çalışmayı başkan olduktan sonra bırakmadığını söylüyor..

Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri

 

Adem Esen

 

Hazırlayan: Uğur ÖZTEKE 

Selçuklu Belediye Başkanı Adem Esen’in yine bugüne kadar hiçbir yerde yayınlanmamış böylesine uzun uzadıya konuşulmamış hayat hikayesini aktarıyoruz. Çayırbağı’nda dünyaya geldikten sonra İtfaiye'de çalışan bir babanın ailesi ile birlikte o yıllardaki yokluk ve yoksulluk içerisinde geçen hayat hikayesinden günümüze işte bir başkanın hayat hikayesi. 

 

HAVUÇLAR SÖKÜLÜRKEN DÜNYAYA GELMİŞİM

Adem Esen doğum tarihini tam olarak bilmiyor. Yani elbette nüfus kâğıdına göre olanı değil dünyaya geldiği günü bilmiyor çünkü bunu annesi babası da bilmiyormuş. Bilinen tek şey Esen’in havuçlar sökülürken dünyaya geldiği. Bu durumu Adem Esen şöyle anlatıyor –‘Benim doğum tarihim tam olarak belli değil. Ama doğum ile ilgili olarak net bilinen ‘havuçlar sökülürken’ dünyaya geldiğim. 1961 yılında Çayırbağı’nda dünyaya gelmişim. Ama sonra nüfusa 1964 diye yazılmış. Yani ben nüfusa yazıldığım zaman epey büyüktüm Bu durum ilkokula yazılırken çok daha net belli oldu. Selçuklu ilkokuluna kayıt için gitmiştik. Okulumuz Arapöldüren’de idi. Hatta okul müdürü kayıta gittiğimiz zaman babama –‘çocuğu getir’ demiş.. Ben odaya girince de müdür –‘Bu kocaman’ demişti. Bizde ondan sonra mahkemeye gittik ve nüfusumu 1961 ‘e düşürdüler.

 

BİZİM AİLE İMAMLAR SÜLALESİNDEN

Babam itfaiyeden emekli Fevzi Esen validem ise Şerife Hanım. Rahmetli dedem Çayırbağılı. Büyükbabam yani baba babamlar İmamlar sülalesinden diye bilinirler. Çünkü büyük dedemin ismi İsmail onun babası da Osman Dede. Mezarlıkta kabirlerini ziyaret ederken mezarlık taşı dikkatimi çekti dedemin dedesi 1322 yılında vefat etmiş. Anne dedem İsmail Efendi Ünallar diye bilinir. Bizim sülale köylü rençper. Ailemizin geçmişini iyi öğrenebilmek için şöyle biraz geriye gidip ulaşabildiğim bilgilerde hep Çayırbağı ve bölgesinde yaşamışlar. Ama babaannemin babası duyduğuma göre Musalla Bağlarından gelmişler buraya gelmişler ve Çakallar diye biliniyorlar. Ona da hacı Hüseyin derlermiş. O da köyün zengini ve cömert adamı imiş.

 

KONYA’DA NE YAPACAKSINIZ TOSBAĞA MI GÜDECEKSİNİZ?

O zamanlar Çayırbağı Konya’dan daha güzelmiş. Konya’ ya gelenlere sorarlarmış Konya’da ne yapacaksınız tosbağa mı güdeceksiniz? derlermiş. Muhtemelen o civarda mesela dedemin dedesinin hanımı Karadiğinden gelmiş. Kısaca bizim sülale o yörenin insanlarından oluşmuş. Aslında Selçuklu’ya kadar gidip gitmediği araştırılmalı. Konya o zaman 60- 70 bin nüfusmuş.  Bir kısmı Balkanlara gitmiş bir kısmı da köylere dağılmış. Tabii yine o yıllar kuraklık yılları tarımın imkanları hayvancılık imkanları daha iyi imiş. Tabii tüm bunları şimdiki mantığımız ile düşünüyoruz ama adam niye gelsin Konya’da zorluğu görsün yaşasın adam köyde daha rahat.

 

SEL VE SU BASKINLARINDAN EVLER ZAMANLA VADİNİN YAMAÇLARINA YAPILMIŞ

Çayırbağı’nın evleri önceden biraz daha vadinin içinde imiş sel ve su baskınından dolayı zamanla biraz daha yamaçlara çıkmışlar.  Çayırbağı’nın merkez camisi de şu anda ki yerinin karşı tarafında imiş yani daha çaya yakın imiş. Camii daha sonra yanmış şimdi ki sonradan yapılmış. Babaannemin akrabaları o karşı taraftan o yıllarda Çayırbağı’nın merkezi o tarafta imiş muhtemelen. Sonradan buralara kaldırmışlar. Yani bizim oralar klasik bir Anadolu köyü Konya köyü.

 

AİLENİN İLK ÇOCUĞU BENİM

Ben köyde doğdum herhalde altı sene filan Çayırbağı’nda kaldım. İlkokula gidinceye kadar buradaydım. Ailemin en büyük çocuğu ben olunca babamlar Konya’ ya taşınınca ben dedemin yanında kaldım. Ben Konya’ ya babamlardan bir kaç sene sonra geldim. Dediğim gibi ailenin ilk ve büyük çocuğu benim benden sonra kardeşlerim Şerife, İsmail ve Beytullah dünyaya geldiler.

 

BABAANNEM İLE BAYRAM NAMAZINA GİDERDİK

Aklım erdiği zaman rahmetli babaannemle bayram namazına giderdik. Şimdi kadınlar bayram namazına gitmiyorlar ama o zaman demek ki gidiyorlarmış.. Bizde rahmetli babaannemin yanında aşağı mahallede otururduk babaannem üzerine tüllü battaniyelerden dokuma onu üzerine alırdı beni de sarardı köyün camisine bayram namazına giderdik. Havuç tarlalarına giderdik. O zamanlar Çayırbağı havucu vardı. Tohum ıslahı yapılmamıştı giderlerdi çuvallara doldururlardı onu çayda yıkardık. Havuçları yıkaması güzel olurdu birde renkli renkli havuçlar. Ama tabii bizim havuçlar tatlı değildi. Islah olmayınca tadı böyle bugün ki gibi değildi. Ekin tarlalarına giderdik sap atardık kağnılarla harmanda yatardık üzüm mevsiminde ererken bağ bozumu arkasından pekmez kaynatırken ayvanın pekmeze atılması buğdayların istif edilmesi depolanması sap atılması o günler çok güzeldi. Diyorlar ki insan en son yaşadıklarını daha az hatırlarmış acaba bende mi diyorum hatıratlara bakınca çocukluk ve gençlik hatıraları daha çok canlanıyor hele belli bir yaştan sonra böyle imiş tüm insanlar psikolojik olarak çocukluklarını gençliklerini hatırlarlarmış,

 

BABAMI İTFAİYEYE İMAM DİYE ALMIŞLAR SONRADAN BAŞ ÇAVUŞ OLMUŞ

Babam bizim köyde imalık yapmış İmam Hatipte bir müddet okumuş ama daha sonra ayrılmış. Dedemin kızı olmadığı için geline ihtiyacı varmış küçük yaşta anamı almışlar tabii havuç sökülecek adama ihtiyaç var.(Başkan bunları anlatırken gülüyor) Oğlanı da okuldan almışlar. Köyde imamlık yapmış resmi imam kadrosunda bulunmuş askerden dönmüş ve Konya’ya döneceğim demiş ve bir tesadüf eseri de itfaiyeye girmiş. Buda 60 lı yılların başında filan olması lazım Babamın sesi filan çok güzeldi. Zaten babamı işe alırken de seni imam yapacağız diye almışlar ama sonradan baş çavuş filan oldu. Babamın sosyal yönü iyidir arkadaşları arasında sevilir sayılırdı. Belki de işçilerle benim aram pederden dolayı iyidir.(Başkan burada gülüyor)Babam tahsilini geliştirse daha iyi yerlerde olurdu. Babamla ilişkilerimiz iyi sayılırdı. Birde ailenin en büyük çocuğu ben olunca babam benle daha resmi idi. O dönemde itfaiyeciler belediyeciler bu kadar para almıyorlardı. Mesela itfaiye o zaman Hacıveyiszade’nin orada idi. Ben Ramazanları Aydoğdu’dan itfaiyeye babama iftarlık çorbaları sefer tasında getirirdim.

 

AYDOĞDU ÇOCUĞUYUZ

Bizim Konya’da ki mahallemiz Fevzi Çakmak Mahallesi idi yani biz Aydoğdu çocuğuyuz. O iki kahve arasında gazoz kapağı toplayarak kavgaları duyarak görerek büyüdük. Yine duyardık falanca yeri teccalın adamları basmış diye. Akkiseliler filan fazlası idi. Bizim köylülerin pazarcıların kendi onlarında ki kavgalarını duyardık. Annesinin yemekleri iyidir. Yemeklerin içinde en çok bulgur pilavı severim. Annemden hep bulgur pilavı pişirmesini isterdim ama babamda çok güzel yemek yapardı. Tabii burada ki evimiz kira idi. O zamanlar çocuklara ekmeğin üzerine hafitçi toz şeker ıslatırlar verirlerdi. Annemin kulakları çınlasın hep söyler –‘Sen o şekerli ekmeği istediğin zaman bizim evde şeker yoktu’ der.

 

23 NİSAN TÖRENLERİNDE BENİ KÜTÜPHANE  MÜDÜRÜ YAPMIŞLARDI

Ben Selçuk ilkokulunda okudum. 5. sınıfta iken 23 Nisan törenlerinde her talebeye bir şey yapıyorlardı. Beni de kütüphane müdürü yapmışlardı Kütüphane Anıtın orada idi makama oturdum öğretmenimiz müdürümüz vardı. Kütüphane müdürü de yanılmıyorsam Cellalettin Bey idi. Telefon görüşmesinde babama ‘camii hocası olacağım’ dedim. Ortaokulda kendimi bir anda kimyaya verdim öğretmenler kurulu raporunda kimya okumam tavsiye edilmiş bu raporlar hala var saklıyorum.  Teknik konularım çok iyi sonra ortaokulu bitirdim. Matematiğim çok iyi idi. Fen bilimlerimde çok iyi idi.

 

İLOKULDA ABDULLAH ÇINAR VE RAHMETLİ KADİR OBA İLE ÜÇLÜ ÇETE İDİK

Selçuk ilkokuluna yazıldık. Okulumuz Arapöldüren’de idi. Hüseyin Esenkaya müdürümüzdü. Biz okulda üç kişi ile çok sıkı arkadaş idik. Biri Kadir idi. Rahmetli oldu kendini astı Kadir Oba. Diğeri Abdullah Çınar idi. O da şimdi İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi.  Biz üçümüz çok iyiydik üçlü çete idik. Derslerimizde de iyi idik ben hiç dövüşmezdim. Yalnız çantamı çabuk eskittiğimi biliyorum. Hatta teyzem ile aynı sınıfta okuduk. Yolda giderken çantayı fırlatırmışım. Çanta benden önde gidermiş. Ama dediğim gibi benim bütün derslerim iyi idi. Her türlü şeyi okumaya merakım hala sürüyor. Resim şiir merakım olduğunu hatırlıyorum ama onları hiç geliştiremedim. Daha sonra üniversiteye giderken o tür meraklar ortaya çıktı akademik çalışma olunca. İlkokulda tabii insanın çocuğun şahsi şeylerini etrafın yönlendirmesi gerekir. O zaman herkes itibar edilen meslek olan doktorluğa heveslenirdi.

 

MEVLANA ORTAOKULUNU BİTİRDİM

Ben ilkokul 5. sınıfa geçtiğim sene Alpaslan ilkokuluna gittim. Matematiğim iyi idi. Ortaokulda Mevlana’ya geçtim. 3 sene de orada okudum matematiğim burada da çok iyiydi. İlkokulda Alparslan’da Niyazi Dinç öğretmenimiz idi. Mevlana ortaokulunda 1973- 76 yılları arasında okudum.

 

SÜREYYA BİNER USTA’NIN YANINDA ÇIRAKLIK YAPTIM

Şirin pasajda rahmetli Süreyya Biner ustanın yanında metalog çıraklığı yaptım. Yani bu araçların silindirlerinin kapaklarının çatladığı zaman dikilmiş gibi hali idi. Ortaokulda sıralarında çalıştım. Kendisi babamın arkadaşı idi.

 

İMAM HATİP’İ BİRİNCİLİKLE BİTİRDİM

1976 da kendim İmam Hatip’e kayıt oldum. Tabii bunda ideolojik etki olabilir çevrenin etkisi olabilir Konya’nın yapısı olabilir. Burada da yine benim fen derslerim çok iyi idi okul birincisi olarak 1980 ‘de İmam Hatip’ten mezun oldum. O dönemin okul birincisi bendim Anadolu Vakfı her birinciye o zaman 3 bin lira para veriyordu. Bana da okul birincisi olduğum için 3 bin lira vermişlerdi. Ben de gittim o parayla Avukatlar sokağında Mehmet İncili’nin altı ciltlik tefsirini aldım. Hatta bu 3 bin 500 lira idi ben 500 lirada cebimden koymuştum.

 

AMELELİK VE PAZARCILIK YAPTIM

Liseye giderken yazları sıvacılığa ameleliğe giderdim. Hatta para kazanmak için Cumartesi ve Pazar günleri de muhacir pazarında rahmetli dedem ile sebze meyve satardık. Mesela lise son sınıfı daha iyi hatırlıyorum. Çünkü üniversiteye hazırlanıyordum kurslar yeni çıkmıştı. Ben sabahleyin Pazar için mal alırdım dedemle tezgahı açardık kurs kaçta 10 da ben saat 10 a çeyrek kala bisikletle İmam Hatip’e gider bir iki saat kursa girer tekrar pazara gelirdim Dedemle Pazar işinde ortak olurduk sonra da parayı bölüşürdük Ben siyasalı kazandım dedem at arabacılık yaptı köyde 50 lerde Menderes döneminde dedem muhtarlıkta yapmış. 1980 de ben İstanbul Siyasal’ı kazanınca dedem üzülmüş –‘Yav peki şimdi pazara nasıl çıkağız ki’ diye babama dertlenmiş.

 

İMAM HATİP’TE BEN BİLİMSEL GRUPTA İDİM

Arkadaşların bir kısmı derslerinde çok iyi idi. O dönemde bizim ideolojik olayların olduğu bir dönemdi. Bu yüzden de eğitimde verim ve başarı düşüktü. O dönemde öğrencileri yanlış yönlendirenlerin vebali var. Ben onlara fazla takılmazdım. Mesela rahmetli Ali Akgül mahalle arkadaşımızdı o okulda da bizden bir sene sonra idi. Otobüsle birlikte gider gelirdik. Ben okulun bilimsel gurubundaydım. Bir sefer MTTB grubu ile pikniğe gittim. Bir tarafta yağmur duasına katıldık pilav yedik  Duaya da katıldım ayrılırken birden biri slogan attı ‘Tek yol İslam’ diye. Zaten dua ediyorduk ama o zamanlar bizleri iyi yönlendirmediler.Ama yine de Konya bu yönde iyi sayılırdı.

 

BOKSA GİTTİM ÜÇ TEKERLEKLİ KULLANDIM

İmam Hatip’de iken boks antrenmanlarına gittim ama gözlerim bozuktu gözlüklerimin de numaraları yüksek olunca boks yapmaktan kaçtım. Lisede iken üç tekerlekli araba sürdüm. Boş kaldığım zamanlarda kapı camisinin o köşesinde dururduk Boyacı Sayar’ ın önünde Tevfikiye caddesinde üç tekerlekli ile taşımacılık yapardım. O zaman ki üç tekerlekliler de farklı idi. O zaman sürücü arkada idi şeytan arabası gibi onların devrime riski fazlaydı

 

12 EYLÜL ÖNCESİ YOLUMUN KESİLDİĞİNİ HATIRLAMIYORUM

O dönemin Konya’sını düşünün 80 öncesi. Birde o zamanlar yaz olduğu için ramazan ayında teravileri geç vakitte olurdu.  Sıvacılıkta sabah erkenden gidiyorsun ramazan orucuz ama bir taraftan da sıcakta amelelik yapıyoruz iftar sonrası da Kapı camisinden Tahir Paşaya mahalle camisine teraviye gidiyorduk gece 12 de eve girebiliyorduk. 12 Eylül öncesi idi ve benim yolumun hiç kesildiğini hatırlamıyorum. Oysa iş için camii için çok farklı mahallelerden geçerdim bisikletimle tek başıma gider gelirdim ama kimse bana hiçbir şey yapmazdı.

Bisiklet deyince ilk bisikletimin babamın bisikleti oldu Norman marka İngiliz bisikleti idi. Balon tekerlekliydi. Ailenin otomobili o idi. Annem selede oturur ufak birader ön tarafa kız kardeşim annemin kucağında ben yürüyerek onlara eşlik ederdim.

 

İYİ Kİ TIP VE ANKARA SİYASAL’I YARIM PUANLA KAYBETMİŞİM

Siyasalı kazandım. O zamanlar İmam Hatip Lisesi mezunları direk üniversiteye giremediği için bende diğer İmam Hatipliler gibi Gazi Lisesini dışarıdan bitirdim. Önde Tıp sonra Ankara Siyasal Bilgileri daha sonra da İstanbul Siyasal Bilgileri yazdım. Aralarında yarım puan fark vardı ve yarım puanla kaybetmiştim. O zamanlar Ankara’yı istiyordum. Ama şimdi iyi ki Ankara’ yı kaybetmişim iyi ki İstanbul’u kazanmışım diyorum çünkü İstanbul Siyasal hala daha çok tercih ediliyor. Bugünde olsa İstanbul’u tercih ederim her şeyden önce İstanbul şehir olarak çok farklı burada insanların ufku daha geniş.

 

12 EYLÜL OLDUĞU ZAMAN İSTANBULDA İDİM

İmtihanı kazanmıştım. Bir cumartesi akşamı otobüse atladım doğru İstanbul’a. İstanbul’da bulunan birkaç arkadaşın adresini almıştım. Topkapı’da indik burada bir otobüse bindim MTTB’yi arıyordum 12 Eylül öncesiydi. Aksaray’ da inmişim. Oysa Sultan Ahmet’te inecektik. 1 Eylül günü idi. Elimde çanta git baba git sora sora nihayet aradığımız yeri bulduk. Ben İstanbul’da iken 12 Eylül darbesi oldu. İlim Yayma Yurdu’nda misafir yurt öğrencisi idim Burası hem fakülteye yakındı hem de daha muhafazakâr bir yurt idi. İhtilalın gecesinde de rahmetli dedem ile babama kızmış –‘Oğlanı oraya sen gönderdin’ diye. İhtilal olmuştu ama ben dönmedim. Hatta bir gün Konya Yurdunu arıyordum 12 Eylül’den önce Feriköy’de idim. Feriköy’e de bak orası hoşuna giderlerse oraya git demişlerdi Sultan Ahmet’ten otobüse bindin otobüsler maguras idi. Şimdiki Beşiktaş’ tan Gültepe’ye gitmiş ve ben Gültepe’de yanlışlıkla inmiştim. Oralarda Feriköy’ü arıyorum gece saat 10-11. Gültepe’de olayların solun en fazla olduğu yermiş. Birkaç kişiye yurdu soruyorum hatta bana sonradan söylediler –‘nasıl sordun?’ diye çünkü orada adam öldürürlermiş. Oradan tekrar otobüse bindim ve döndüm. Hatta bir gecede Konya Yurdu’nda kaldım. Sonra İlim Yayma’yı beğendim Çünkü burası Beyazıt’a daha yakındı.Daha sonra okula kayıt yaptırdık güven havası vardı rahat okudum. İlim Yayma Cemiyetine burada tekrar teşekkür ediyorum gerçekten üniversite öğrencileri için iyi imkanları sunmuşlardı. Hayır sahipleri ideolojik yapılaşma yoktu daha çok başarıya odaklanmıştılar. İstanbul da bazı yurtlar daha çok ideolojik idi. Onun için Konya’dan pek çok arkadaşımız İlim Yayma Cemiyeti menşelidir. Bir sene orada kaldım daha sonra Diyanette görev aldım Halit Güler Fatih müftüsü idi benimde derecem olduğu için bana görev verdi

Siyasal Bilgeleri 1984 de bitirdim okulun Haziran mezunuyum.

 

SİYASAL BİLGİLERDEN SONRA İSTANBUL YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜNÜ DE BİTİRDİM

80 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü de kazandım orada Konyalı Ali Turgut müdür yardımcısı idi rahmetli beni sınıf başkanı filan yazmış. Ama hiç gidemedim. 4 sene sonra benim kaydımı sildiler. Siyasalı bitireceğim sene öğrenci af çıktı. Nasıl olsa Siyasalı bitiriyordum Hayrettin Karaman hoca –‘gel burayı da bitir kolay sen dersine çalış yeter’dedi. Üç senede orayı 1987 de bitirdim

 

İSTANBUL’DA ÖĞRENCİ İKEN AYŞE HANIMLA EVLENDİM

Bu arada 1983 yılında Siyasal Bilgilerde öğrenci iken Erzincan’lı Ayşe Hanım ile evlendim. Bu evlilikten 1985 doğumlu Fevzi dünyaya geldi. Talebe iken baba da olduk bazı derslere beraber çalıştık. Yine İstanbul’da iken kızım Büşra oldu. Daha sonra Erzincan’da yardımcı doçent iken Abdülaziz doğdu ve son numarada geçen yıl Yusuf Selçuk Konya’da dünyaya geldi.

 

İSTANBUL İKTİSAT FAKÜLTESİNDE YÜKSEK LİSANS YAPTIM

Daha sonra İlahiyata giderken İstanbul İktisat Fakültesinde yüksek lisans yaptım. Çalışma ekonomisi bölümünde bunu tamamladım. İlahiyatta niye yazıldım? Son senem de idim. Siyasal son sınıfta Yıldızhan Yayla Bey Galatasaray Üniversitesi’nin de rektörü oldu. İdare tarihi ile bir Osmanlı idari tarihi dersi. Bir idare hukuku hocasının kitabında Osmanlı dönemi din ve mezheplere tanınan imtiyazlar ile hürriyetlerle ilgili bahis varmış. Sınıfta dedi ki biri bunu anlatsın birisi dedi. Ama Siyasalda bunu anlatacak çıkmadı. Ben orada şunu fark ettim hocalarımızın bir kısmı eski kültüre Osmanlıcaya vakıf mesela Tarık Zafer Tuna, siyasal bilgilerin kurucusu bunun gibi ama diğer yeni hocaların Osmanlıcaları zayıf. Bu benim kafamda soru işareti oluşturdu dedim ki eski kültürü iyi öğrenmek gerekiyor onun için arşivci olayım demiştim.

 

BİR GÜN İBRAHİM HAKKI KONYALININ KAPISINI PENCERESİNİ BANTLAMIŞTIM

 Bu arada Rahmetli İbrahim Hakkı Konyalı’nın evine gider gelirdim. Hatta bir eser çalışmasında bir yurdum su götürmüştüm, çok sevindi rahmetli. Bana –‘Sen gel arşivci ol’ dedi.  Osmanlı arşivlerini incelemek için Başbakanlıktan izin almıştım ben. Fakat daha sonra teorik çalışmayı tercih ettim. Hatta rahmetli İbrahim Hakkı Konyalı bir sefer evine rüzgar giriyormuş bana şu rüzgar giren yerleri bir bantla demişti. Bende penceresini kapısını bantla kapatmıştım. O tür insanlara hizmet edilse çok iyi olur. Çok basit gibi görüyorsunuz ama bu bir hizmettir.

 

MÜFTÜLÜK KURSUNU DA BİRİNCİLİKLE BİTİRDİM

İdare hukukum çok iyi idi siyasal idare ve anayasa hukuku hukuk da daha fazla oturmuştu. Ben iktisatçılığın sosyal politikacılığı sosyal politika derslerini tercih ettim. Yüksek lisansı bitirdikten sonra İstanbul İktisat fakültesinde doktoraya başladım 87 de ilahiyat bitince Diyanetin Haseki Eğitim Merkezinde kurslara gittim görev yerim evim de yakındı. Arada üç dakikalık yol vardı bir de komşum hem de hocam Mehmet Savaş vardı. Onunda teşviki ile müftülük kursunu da birincilikle bitirdim. Diyanette kalabilirdim ama üniversiteyi tercih ettim.

 

TEZ HOCAM PROF SABAHATTİN ZAİM İDİ

Tez hocam Profesör Sabahattin Zaim idi. Sabahattin hocam İslam’da ücret diye ilahiyat iktisat karışımı bir tez vermişti. Ben hem modern iktisat, hem de klasik İslam eserlerinden faydalandım. Arabistan’dan epey döküman toplamıştım işçi işveren ilişkileri işletmecilik hem kültür medeniyet yöne hem endüstriyel ilişkiler. İş hukuku konusunda tecrübelerim oldu bir anlamda belediye de başkanlığımın yöneticilik kısmına da hazırlık olmuş oldu. İşçi işveren ilişkileri yönetim organizasyon hepsini gördük bunları belediye başkanı olmak için yapmadık ama Belediye Başkanlığımda bunların çok faydasını gördüm. Birde bu tür şeyler de sırf ideolojik yönden çıkartıp vakayı tespit ediyorsunuz ekonomi konusunda sistemlerde neymiş İslam hukukunda neymiş şimdiki modern hukuk da nedir? fark nelerdir toplumun durumu nedir bilimsel temele oturtmak gerekir. Bu manada hiç ideolojik saplantılara takılmadım. Yani bir şey mutlak doğru ya da yanlış değildir Sabahattin hoca da böyle derdi. Rahmetli hocanın ideolojik saplantısı yoktu inançlı insandı ama inancını aklını denkliğinde götürürdü. O çok önemli işte bize şunu derdi Ziya Ül Hakkın sözü imiş.-‘Bizim dünyamızda İslam dünyasında iki tür adam var bir eskiyi çok iyi bilen adam günümüzün dünyasından haberi yoktur. İki günümüzü dünyasını çok iyi bilen batıda yetişmiş insanlarımız var ama eskiden haberi yoktur. Hâlbuki yeni bilenlerin eskiden haberi olmasını gerekir yeni bilenlerinde eskiyi takip etmesi gerekir bizim hocamız bize böyle bir ufuk verdi. Körü körüne değil ikisini bir potada eritmek gerekirdi. Eskinin sıkıntısı varsa söylemek artısını söylemek yerine de yenilikleri ortaya koymak yenideki sıkıntılarını milli kültür temelinde oturtmak gibi.

 

1991 DE DOKTOR  93 DE DOÇENT OLDUM

1991 de doktor oldum Haseki Eğitim Merkezini de derece ile bitirmiştim. Konya’da bizim oğlan doktor olmuş diye bizimkiler sevinmişler. Nenem rahmetli –‘ana bizim oğlan doktor oldu ah kuzum sırtım fena ağrıyor’demiş. Ona bizimki öyle doktor değil bu başka okuma yazma doktoru oldu deyince de –‘ana öyle mi?’ diye şaşırmış. İstanbul da bu manada ticaret imkânları var ama biz eğitime geçtik ve Erzincan bir yrd. Doç. kadrosu bulundu orada hem ilahiyat meslek yüksek okulunda hem de meslek yüksek okulunda farklı derslere girdim. Ekonomi ilahiyat ile ilgili bu arada kadrom hukuk fakültesinde yrd doçent idi. Öğrencimiz yoktu doçentliğe hazırlandım Erzincan depremimin sosyo ekonomik etkileri araştırmasını yani alan araştırması yaptım. Erzincan merkezde depremden etkilenen bütün mahalleleri ve kesimleri inceledim. Doçentlik çalışması yaptım bu çalışmam sosyal bilimcilerin depremle ilgili ilk çalışmalarından birisi idi. Ahmet Mete Işıkara’ya bunu götürdüm çok hoşuna gitmişti. İktisat ile depremin ne alakası var diyenler çıktı halbuki Avrupa literatüründe depremi afetleri sosyal bilimciler hep incelemişler. Bunu sonradan ODTÜ psikolojik bölümü de inceledi 93 de doçent oldum.

 

KISA DÖNEM ASKERLİKTEN SONRA MUSTAFA KAMALAK İLE SİVAS’DA BEŞ YIL ÇALIŞTIK

12 Ekim tarihinde bitirdim 13 Ekim’de de Burdur’da asker oldum eve dönmeden askerlik yaptık. Tam 56 gün kısa dönem askerlik yaptım. Üçüncü oğlum ben askerde iken olmuştu.

Askerden geldikten sonra Sivas’da İktisat Fakültesi açılmış. Mustafa Kamalak oraya dekan atanmıştı bana gel beraber fakülte kuralım dedi orada iktisadın kuruluşunu yaptık. Aslında Sakarya’ya da geçebilirdim rahmetli Sabahattin hoca oranın dekanı idi. Ama  biz Sivas’ı tercih ettik. Beş sene orada kaldım. Fakülte de ciddi emeklerimiz oldu bizi mahcup etmeyen bir asistan kadrosunu oluşturduk. Bilimsel tebliğe önem verdik hayat felsefem şu zihniyet insanların zihniyetini araştırmadan önce insanların bir konuya liyakatini tutmak gerekir. Benim adamım senin adamın yoktur bu adam burayı yapabilir mi? Emaneti ehline vermek önemli bu önce gelir.

 

SİVAS EKONOMİSİ YAZDIM ERZİNCAN’DAN SONRA DİNAR DEPREMİNDE SAHA ÇALIŞMASI YAPTIM 

Sivas ile ilgili epey çalışmalar yaptım. Sivas ekonomisinin kitabını yazdım Sivas’ı anlatan araştırmalar yaptım fakültenin gelişmesine önem verdim bu arada Dinar depremi olmuştu. Dinar’da araştırmalar yaptım saha alan araştırmaları dolayısıyla belediyelerin faaliyet alanları Erzincan ve Dinar depremleri sonrasını izleme fırsatım oldu. İmar konusu ve şehirleşme hususları bende daha kalıcı oluyor oradaki problemleri yerinde gördüm bire bir yaşadım.

 

PROFESÖR OLACAKTIM AMA 28 ŞUBAT MESELESİNDEN KADRO VERMEDİLER

1998 yılında profesörlük sürem doldu ancak 28 Şubat meselesinde birkaç arkadaşla birlikte bana kadro verilmedi. Halbuki o zaman kadro boldu. O arada Konya’da belediye ile ilgili değişiklik sözünü bana söylediler. O gün ki siyasette değişen konvektörde Başkan adaylığına başvurdum.

 

KONYA DIŞINDAN GELEN İNSANLARIN KONYA İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİ ALIRIM

Mesela ben belediye başkanlığını düşünürken milletvekili gündeme geliyordu. Seçimlerde bu tür şeylere karar verirken ben muhakkak görüşlerine itibar ettiğim o bilge türü insanlarla istişare yaparım. Çünkü insanın etrafı gaza getirir o insanlar daha aklı selim düşünür Belediye  Başkanlığının da bu konuda daha verimli olduğunu aktif olduğunu bana söylediler. Sabahattin hocanın öğrenciliğini yaptım dedi ki bu milletin malına sahip çık ve başkalarına da milletin malından haksızlık yaptırma dedi. Bu başarıyı yarıdan fazla artırır. Bu güzel bir şey prensip önemli haksızlığı kendin yapma başkalarının da haksızlık yapmamalarına gayret et sonra da aklını kullan. Ben hala Konya’ ya farklı bir insan geldiği zaman yani şehir dışından biri geldiği zaman şehri gezdiririm eski mimarlar odası başkanı Konya’ ya gelmişti. Program arasında onu sessizce kaçırdım Konya’nın mahallerini sokaklarını gezdirdim onun tavsiyelerini aldım. Konya içinden Konya dışından gelen her insanı bir gezdiririm belli görüşlerini alırırım belediyede bu avantaj sağlıyor.

 

BELEDİYE BAŞKANI OLDUM DİYE AKADEMİK ÇALIŞMALARIMI BIRAKMADIM

Bu arada Belediye Başkanı olunca akademik çalışmaları bırakmadım İngilizcemi geliştiriyorum Arapça mı geliştiriyorum birkaç tercüme laptım Arapça İngilizce bir kaç kitap hazırlardım. Akademik alanımla ilgili belediye ile ilgili çalışma yaptım. 2004 de Avrupa Konseyi yerel ve bölgesel kongreler temsilciliğine seçildim. Burada 6 Belediye Başkanı  6 genel meclis üyesi var. Buranın merkezi Strazburg’da Avrupa’nın en köklü kuruluşu bu bana uluslar arası alanda ciddi avantaj ve birikim sağladı. Geçtiğimiz Mayıs ayı sonunda Türkiye’de Belediyeler Birliği ile Genel kurulda sema gösterisi yaptırdık.Yine 3 dönemdir Türkiye Belediyeler Birliği encümen üyesiyim bu birlik Türkiye’ nin resmi zorunlu birliği. Bütün belediyeler buraya üye burada yerel siyaset ile ilgili bir takım önerilerimiz çalışmalarımız oluyor. Bu da Türkiye içinde bir avantaj sağlıyor insan bu yerlerde hem kendimi yetiştiriyor hem de çevresine ve şehrine katkı sağlıyor.

 

SİYASİLERE TOPRAKLA UĞRAŞMALARINI TAVSİYE EDERİM

Ben belediye dışında daha çok ilmi çalışmaları tercih ediyorum evde öyle çok fazla belediye çalışması yapmam. Memurlarıma da acil olmadığı müddetçe belediye ile ilgili dosyalarını eve götürmemelerini söylerim çünkü dinlenmeleri gerekir acil durumları varsa o ayrı tabi. Gece hanımla çıkarız bazen sokakları gezeriz eksikleri aksayan işleri anında görevlilere bildiririm. Ekipleri takip ederim temizliğe bakarım. Evde belediye ile ilgili iş yapmam kendi bilimsel alanlarımda yaptığım çalışmalara bakarım. Bazen yürümeyi bisiklete binmeyi basen spor yapmayı tercih ediyorum. Yaz aylarında zaten düğünler dernekler fazla olur bunlardan vakit kalırsa tabii bunları yapabiliyorum. Köye gittiğimiz zaman toprak ile uğraşmayı tercih ederim. Toprakla uğraşmayı bütün siyasilere tavsiye ederim. Çalışmanın değerini insan toprakta daha iyi anlıyor baharın işlediğiniz toprak bir süre sonra size renk renk çeşit çeşit tatlarda türlerde ürünler veriyor çalışınca insan bunlara salip oluyor