Çözüme giden yol Konya'dan geçer
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte Diyarbakır gezisine katılan Dr. Abdullah Ağralı, çözüm sürecinden umutlu. Ağralı, çözüme giden yolun Konya’dan geçtiğini belirtiyor ve ‘Türkiye’ vurgusuyla olaya bakışını özetliyor...
ÇÖZÜME GİDEN YOL Konya modelinden geçiyor
Söyleşi: M. Ali Köseoğlu
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır gezisine Konya’dan iki önemli ‘Kürt’ işadamını da götürmüştü. Yaptığı bir konuşma esnasında çekilen fotoğrafın arka planına dikkatlice bakınca, Dr. Abdullah Ağralı ve KSO Başkan Vekili Tahir Şahin’i gördüm… Konya’da yatırımlarıyla dikkat çeken bu iki değerli ismin çözüm süreciyle ilgili düşüncelerini ve Diyarbakır’da yaşananları merak edip aklımdaki soruları önlerine serdim. Aslında pek çoğumuzun aklında yer eden bu sorulara aldığım samimi cevaplar, süreçle ilgili beni umutlandırdı. Etnik kimliklerine bakmaksızın, Konya’ya yatırım yapan ve Konya’ya yatırım çekebilmek için gayret sarf eden Ağralı ve Şahin’in düşünceleri hem tarihe kayıt düşmek, hem de yol kılavuzluğu anlamında önemli. Bugün ilk olarak Bakan Davutoğlu’na Diyarbakır’da eşlik eden Konya Hospital ‘in sahibi Dr. Abdullah Ağralı’nın düşüncelerini sizlere sunmak istiyorum. Görün bakın neler söylüyor
-Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’nun Diyarbakır gezisi her yönüyle çok önemli bir gezi idi. Bu geziye sizin davet edilmenizin özel bir nedeni var mı?
- Aslında tam olarak sebebini bilmiyorum. Sayın Bakan’ın Danışmanı İsmail Bey arayıp, Diyarbakır’da bizi de görmek istediklerini iletti. Karayoluyla Diyarbakır’a gittik. AK Parti İl Yönetimi’nden arkadaşlar da bize eşlik etti.
-Sayın Davutoğlu ile Diyarbakır’da geçirdiğiniz saatlere gidelim isterseniz. Nasıldı, nasıl karşılandı?
-Çok büyük bir teveccüh vardı Bakan Bey’e. Dicle Üniversitesi’nde bir sunumu oldu. Süreçle ve kardeşlikle ilgili çok değerli mesajlar verdi. Sayın Davutoğlu burada “Diyarbakır’daki Ulu Camii’yle Bursa’daki Ulu Camii’ni kim ayırabilir” dedi. Bu sözü o kadar anlamlıydı ki salondakiler tarafından büyük alkış aldı. Sokakta da çok büyük ilgi vardı. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’le özel görüşmeleri oldu. Akşamüstü 80’e yakın, her görüşten sivil toplum kuruluşuyla toplantı yaptı Bakan Bey. Toplantıda güzel tespitler çıktı, özellikle dış politika konusunda. Burada Başbakan’ımıza da büyük teveccüh vardı. Sayın Davutoğlu’nun sözleri çok çabuk tesir ediyor. Çünkü samimiyetini karşı taraftaki insan hemen anlıyor. Bakan Bey’e eşlik etmemizin bizim için iyi bir tecrübe olduğunu düşünüyorum. Bu sorunları çözeceksek bazı modelleri ortaya koymak lazım. Belki Diyarbakır’la Konya’nın yakınlaşması ayrı bir güzellik çıkaracak. Çünkü önyargıları yıkmanın yolu; gidip görmek, konuşmak…
- Süreçten beklentilerinizi merak ediyorum. Bu süreç nasıl değerlendirilmeli?
- Öncelikle bu süreçte herkesin samimi olması lazım. Siyasi hesap yapmaktan kaçınmak çok önemli. Tespiti doğru yapmalıyız. Bakan Bey toplantıda da söyledi: “Biz ülke olarak dünyanın neresinde sıkıntı yaşayan bir ülke varsa onlara yardıma gittik. Neden kendi içimizdeki insanlara yardım etmeyelim?” Bu çok anlamlı ifadeydi ve çok olumlu karşılandı. Konya’dan bunu önceden görmemizin sebebi bizim bunu yaşamamız. Bizim batıda kullanacağımız dille doğuda kullanacağımız dil bir olmayabilir. Aynı şekilde Kulu’da kullanacağımız dille Akşehir’deki bir olmayabilir. Onun için hassas bir süreçten geçiyoruz ve Türkiye’nin bunu başarması gerekiyor.
EN ÖNEMLİ UNSUR İSLAM
- Çözüm için hangi dili kullanmak lazım?
- Kürt meselesini izah ederken, ince çizgiyi aşmamak ya da insanları rencide etmemek adına bir Kürt olarak sizin söyleyemeyeceğiniz bir şeyi ben söyleyebilirim. Muhatabım Kürt olduğu zaman benim söylediğim yanlış anlaşılmaz. Bunu şöyle bir örnekle açıklayabilirim: Sizin çocuğunuza benim kızmam belki çocuğunuzun zoruna gidebilir. Ama siz kızarsanız “babamdır kızar” diyebilir. Bu konu o kadar hassas ki; bir yandan Kürt sorununu çözelim derken Türk sorunu çıkarmaya gerek yok. Aslolan bizim aynı ailenin kardeşleri olduğumuzu bilmemiz ve bunu belirtmemiz. Eğer benim çocuğum yaramazlık yaparsa benim onun kulağını çekmem lazım. Başkası çekerse farklı olur. Vatanımız bir, dinimiz bir. Hayat mücadelelerle dolu. Tabii ki kolay bir süreç değil. Ama hepimiz bir şeylerle imtihan oluyoruz. Ben burada tüm bu coğrafyada en önemli unsurun İslam olduğunu düşünüyorum. Bu bağ zayıfladığında akrabalık, kardeşlik bağı da azalıyor. Ben gördüm bunu. İki taraf için de öyle. Türk olsun, Kürt olsun fark etmiyor. Beni ırkçılıktan uzak tutan inancım. Değilse bana yapılan bir yanlışlığa tavrım farklı olurdu. Ama bizim tepkimiz Müslüman’ca olmak zorunda.
- Bakan Bey, Konya’yı örnek gösterdi mi?
- Konya’daki yapılan çalışmalardan bahsetti Sayın Bakan’ımız. Cihanbeyli, Kulu ve Yunak’ta bir arada yaşama kültüründen bahsetti.
- 24. dönem AK Parti Konya Milletvekili Adayı olmuştunuz. Seçim çalışmalarında; barış ve kardeşlik mesajları vermek adına özellikle Kulu, Cihanbeyli ve Yunak bölgelerinde yoğunlaşmıştınız. Ne gibi tepkiler aldınız?
- Zaten bildiğiniz gibi en yüksek oylar da bu bölgelerden çıktı. Bunda Bakan Bey’in katkısı çoktu tabii ki. Öncelikle kamuoyunda konuşulan Kürt sorunuyla PKK’yı birbirinden ayırmak lazım. Kesinlikle Kürtlerin çoğunluğunu temsil eden bir yapı değil PKK. Fakat ortada hep beraber yaşadığımız sıkıntılar var. Etnik olarak, inanç olarak, insan hakları açısından yaşadığımız sıkıntılar var. Buradaki temel sorun; Türkiye’nin enerjisini bitiren bir sorunun çözülmesi ile ilgili herkeste ortak bir kanaatin oluşması. Seçim çalışmalarımız sırasında özellikle şu soruyla karşılaştık: “Neden AK Parti’desin?” Bu soruyu soranlar genel olarak Kürt milliyetçileriydi. Ben de hep şu karşılığı veriyordum: “Bir Kürt olarak söylüyorum; bu sorunu çözecekse AK Parti çözecek. Çünkü sizin yolunuz yol değil.” Gelinen nokta da onu gösteriyor zaten.
- Seçim faaliyetleri kapsamında Avrupa’daki bazı ülkelere de gittiniz. Bundaki amaç neydi?
- PKK’nın bir İmralı ayağı var, ikinci olarak Kandil ayağı var, üçüncü olarak da lojistik destek açısından Avrupa ayağı... Avrupa ile ilgili kritik bir nokta var. Avrupa’daki yaklaşımın temel sebebi aslında çok ideolojik değil. Bugün Türkiye’de en çok yurtdışına göç veren il Konya, Aksaray ve Karaman… Özellikle gidilen ülkelerin İsveç, Almanya ve Belçika olduğu bilinen bir gerçek. Ekmek kavgası sebebiyle bir şekilde Avrupa’ya giden insanlar tamamen ekonomik sebeplerden dolayı bazı tercihlerde bulunmak zorunda kaldılar. Yurtdışına gidenlerin bir şekilde oturma izni almaları şuradan geçiyordu, aslında ideolojik değil ama şunu söylüyorlardı: “Biz Türkiye’de mağdur edildik, ötekileştirildik. Bundan dolayı zaman zaman baskıya uğradık.” Böyle yaparak siyasi iltica hakkı alıyorlardı. Ama şunu göremediler. Bu şekilde insanlar örgütün içine de çekiliyorlardı. İnsanlar artık bıkmışlar. Benim Avrupa’da seçim çalışması yapmam Türkiye tarihinde bir ilktir aslında. İnsanlara ayrışmayla bir yere varılamayacağını anlatmaya çalıştım ve meyvelerini de aldık. Şimdi onlar da sorunun çözülmesini samimiyetle istiyorlar. Avrupa ile Türkiye’nin iletişimi buradan daha hızlı. Mesela Kulu buraya 130 kilometre uzaklıkta ama Tavşançalı’daki bir olayı ben Stokholm’den öğreniyorum. Avrupa bu yönüyle çok önemli. Orada tablo daha net görülüyor. Oradaki insanların çoğu kendisini kalıcı görmüyor. Türkiye’deki olumlu hava insanların Türkiye’ye bir şekilde dönme kararı almasını sağlıyor.
- Avrupa’daki insanların Türkiye ile ilgili beklentileri nelerdir?
- Kendi akrabalarımdan birisini örnek vereyim. Hiçbir şekilde bir olaya katılmadığı halde yasaklı olduğu için 30 yıl boyunca Türkiye’ye gelemedi. Ve annesinin vefatı dolayısıyla Türkiye’ye geldiğinde Türkiye’yi çok değişmiş bulduğunu söyledi. “Çok güzel bir hava var burada” dedi. Aslında temel beklenti barış ve kardeşliğin tamamen yerine oturması…
- Kürtlerin temel beklentileri karşılanıyor mu peki?
- Merkezi hükümetin meseleye yaklaşımı Kürtlerde büyük bir umut oluşturuyor. Tabii Kürtlerin yaşadığı sorunların bir benzerini farklı bir millet de yaşayabiliyor. Biz 2000 yılında Dr. Aydın Beyatlı ile beraber Kerkük Türkmenlerinin davetlisi olarak Kuzey Irak’a gittik orada sağlık taraması yaptık. Bu tarama Genel Kurmay’ın izniyle oldu. Biz, Kürt, Türk, Arap ayrımı yapmadan herkesi muayene ediyorduk. Türkmenler bize gelip Türkiye’den gelen heyet olarak bize şikâyetlerinden bahsettiler. “Bu Kürtler bize çok zulmediyor” dediklerinde heyetimizdeki doktor arkadaşlarımız buruk bir şekilde tebessüm ettiler. Aynısını Türkiye’de Kürtler söylüyor. Aslında her şeyin önünde gelen insan olmak. Ondan sonra Müslümanlık önemli bu coğrafyada.
ÖNYARGILARI GİDİP-GELEREK ÇÖZEBİLİRİZ
- Biraz da Konya’daki havadan bahseder misiniz? Barış ve kardeşlik için Konya referans olabilir mi?
- Konya’da güzel bir hava, güzel bir hoşgörü var. Belki de bir arada yaşama kültürü olan en iyi il burası. Mesela benim en samimi arkadaşım Kürt değil. Konya’da belki pek medyada gündeme gelmiyor ama bizim Kulu-Cihanbeyli Derneği’miz var. 10 yıldır güzel faaliyetlerimiz söz konusu. Tek gayemiz birlik ve beraberlik. Mesela yardım yapılacaksa sadece Kulu ve Cihanbeyli’ye değil, Bozkır’a da Ereğli’ye de yardım yaparız. Derneğimizin yönetiminde Türk de var Kürt de. Hepsiyle de çok güzel muhabbetlerimiz var. Fakat buna karşılık Konya’da tüm bu güzelliklerin dışında birlik ve beraberliği zedeleyecek, belki de enfeksiyon olarak değerlendirebileceğiz biraz öteki bakma algısı da var. Konya, güzel bir örnek ama yine de bu konuda işlenmesi gereken bazı meseleler var. Bir yerde küçük bir enfeksiyon odağı varsa bunu tedavi etmek lazım. Önyargıları ortadan kaldırmanın yolu da yine gidip gelmek ve tanımaktan geçiyor. Mesela Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan insanları buraya davet etmek lazım. Konya’daki Kürtlerin yaşantılarına baksınlar. Doğu ve Güneydoğu’da maalesef yanlış uygulamalar insanların bakış açısını çok etkilemiş. Birlik ve beraberliği sabote edecek çok çalışmalar yapılmış bu bölgelerde. Bunların kim veya kimler tarafından yapıldığı da belli artık. Bunlar deşifre oldular. Dolayısıyla insanlar artık daha bilinçli. Bu süreçte herkes çok hassas davranıyor. Herkes provokasyondan kaçınmaya çalışıyor. Bunun yine en güzel örneği Konya olmalı. Çünkü örgüt yatırım yapılmasını hizmetin gitmesini engelliyor. Sonra da diyorlar ki “Devlet siz Kürt olduğunuz için yatırım yapmıyor.” İşsiz insanı dağa çıkarmak daha kolay. Bunu bitirmenin yolu yine devletin şefkatli ellerini uzatmasıyla mümkün. Onlara prim vermemek lazım. Biz seçim döneminde Bakan Bey’e “Efendim burada Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan gelen mevsimlik işçiler var. Eğer onlar buraya gelmese mahsuller kalkmaz. Bu insanların çadırlarını dolaştığınız zaman telefonlarını şarj edecekleri, tuvalet ihtiyaçlarını, banyo ihtiyaçlarını giderebilecekleri bir alan yok” dedik. Bakan Bey hemen talimat verdi ve hemen ertesi gün Konya’dan 5-6 TIR malzeme gitti. Devletimiz, insanına karşı her alanda hassas.
- Bildiğiniz gibi Öcalan, PKK’ya ateşkes çağrısı yaptı. Siz nasıl bakıyorsunuz bu çağrıya?
- Ben şahsen Öcalan’ın çağrısını olumlu buluyorum. Yaptığı açıklamalar, kanın durması adına çok önemli. En önemli nokta ise silah bırakma. En çok dikkatimi çeken ve bana ilginç gelen Demokratik İslam Kardeşliği ifadesi oldu. Bu ifade, ideolojik açıdan ne olursa olsun temel bir kırılma noktası... Öcalan bu coğrafyada herkesi bir arada tutanın İslam olduğunu algılamış durumda. Şimdi inanç meselesi farklı bir boyut. Belki kendi içerisinde tartışan olur mu olmaz mı bilmiyorum örgüt olarak. Hatta Öcalan’ın İslam’a artık daha hassas yaklaşması, tabir-i caizse İslam’a girip girmemesi de bizi ilgilendiren bir konu değil. Kendi iç dünyası ile alakalı bir konu bu. İkimiz de mahşerde ifade vereceğiz. Belki hidayete gelmiştir bilmiyorum. Ben herkesin samimi olması gerektiğini düşünüyorum. Eski defterleri açtığımız zaman hep acılar çıkıyor. Eğer yeni bir sayfa açılacaksa herkesin bu şansı iyi değerlendirmesi ve karşısındakine yeni bir şans tanıması lazım. Çünkü şuna bakıyorum: Bugün Türkiye’deki sorunun çözülmesinin bu millete getirdiği ile hiçbir şey yapılmamasının kaybettirdiklerini düşünmemiz lazım. Huzurun sağlanması, kaynakların verimli kullanımı, rezervlerin iyi değerlendirilmesi, güvenliğin sağlanması ve halkın devlete olan güveninin artması yönüyle bu barışın tesis edilmesi çok önemli diye düşünüyorum. Bu zenginlik ve refahın, Türkiye’nin bu güçlü duruşu dünya siyasetine de sirayet ediyor. Kendi içindeki gücü dışarıya da yansıyor. Bugün İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi öyle basit bir şey değil. İlk kez bir ülkeden özür diliyorlar. Bu çok önemli.
KONYA’DAN GİTMEK İSTEMEM
-Sınır meselesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Sayın Davutoğlu, bununla ilgili de Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada ufuk açıcı cümleler kullandı. Şunları söyledi: “Tel Abyad ve Akçakale arasında nasıl sınır yaşayabilir. Diyarbakır Musul'dan, Urfa Halep'ten koptuğunda bu hinterlandı yok olmaz mı? Batum ile Rize arasında soğuk savaşın sınırları devam etseydi, bugün ilişkiler gelişebilir miydi? Edirne neden bir çıkmaz sokak gibi olsun, Saraybosna'ya kadar açılmasın. Onun için biz vizeleri kaldırma politikası izliyoruz”. Bizi hep korkuttular, Ermenistan, İran, Yunanistan gibi ülkelerden. Bizim onlardan korkmamız aslında acziyet oluşturuyor. Neden korkuyoruz ki? Bırakın dışarıyı içeride de bizi korkuttular. Sağcı-Solcu, Alevi-Sünni, Kürt-Türk diye. Ben sizden korkmuyorum siz de benden korkmayın. Birbirimizden emin olmamız lazım. Dolayısıyla ben bu korkuları anlamıyorum. Sınırlar günümüzde çağdışı bir uygulama gibi geliyor bana. Avrupa’nın her tarafında sınırlar kalkmış. Almanya’dan Danimarka’ya ve İsveç’e gittim, kimlik kontrolü dahi yapılmadı. Sınırları kim oluşturdu ona dönelim. O neyin zihniyeti acaba? Bizi bu sınırlara hapsetmek isteyen zihniyetin oluşturduğu bir sorun aslında bu. Neden sınırları ve vizeleri kaldırmıyorlar?
-Kürtlere ait bağımsız bir devlet olsa ne olur?
-Ben şunu söylüyorum: Türkiye’de diyelim ki Kürt realitesi var. Kürtler nereye gidecek Allah aşkına. Ben Konya’dan farklı bir ile gitmek istemem. İstanbul’daki, Ankara’daki insan da gitmez. Diyarbakır neyse Çanakkale de öyle. Bizim Çanakkale ruhuna ihtiyacımız var. Bizi orada bir arada tutan neyse o ruhu uyandırmamız lazım.
-Peki süreci sabote ihtimali var mı?
-Elbette bu süreci de sabote edecekler. Neden? Çünkü Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen bazı güçler var. Barış ve kardeşlik sürecindeki en güzel konu; inisiyatifin bağımsız olarak Sayın Başbakan ve ekibinin elinde olması. Çünkü geçmişte bu böyle olmadı. Başkalarının talimatıyla yürütülüyordu böyle konular. İkincisi herkesin samimi ve önyargıdan uzak olması da çok güzel. Urfa, Diyarbakır, Antep, Van ziyaretleri yapmak lazım. Bizim gizlimiz saklımız yok. Kardeşliğimizin gereği neyse onu yapmalıyız. Bu süreçte Avrupa’daki insanlarımızın da fikirleri alınmalı. Çünkü onlar daha entelektüel düşünüyorlar. Herkesin empati yapması lazım. Acaba benden kaynaklanan bir şey var mı diye. Böyle olmazsa sorun çözülmez. Bunu sabote etmek isteyenler varsa buna izin vermeyecek olanlar da var. Türk-Kürt’ten öte Türkiye var. Sünni-Alevi’den öte Müslüman var. memleket.com.tr