Zeki Oğuz
DAĞLARDA ÇOCUK OLMAK
Zeynep, Emre, Veli, Kezban daha yüzlercesi, dağlara vardığımda kimi dedemiz gelmiş, kimi emmimiz gelmiş, diye sarılır. Dağların gül yüzlü çocukları, hayatın yükünü daha akılları ermeyecek yaşta çekmeye başlamış masumlar.
Göçer yörüklerin temel geçim kaynakları sürüleridir. Sürüleri ile birlikte yaylalarda sürekli hareket halindedirler. Nisan sonuna doğru sahilden bu yana hareket etmişlerdi, şimdiyse sahile doğru yola çıktılar. Nerdeyse bir ayı geçecek zorlu bir yolculuk bu. Bu yolculuğun en zor yanını ise küçük cadılarım çekiyorlar.
Bir yörük çocuğu ilk doğumdan yürümeye başladığı ana kadar çoğunlukla ana sırtına bağlıdır. Çadır kurulduğunda zararlı bir yere ulaşamasın, diye belinden çadır direğine bağlarlar. Çocuk olduğu yerde debelenir durur, ancak bağlandığı uçkurun izin verdiği kadar bir yerde sürünür.
Göçer yaşamı yoğun emek gerektirdiğinden, yörük aileler de genellikle çok çocukludur. Yörük çocuğu yürümeye başladığı andan itibaren onun için de yapılacak işler vardır. Biraz daha büyüyünce davarın peşine düşmek de onun işidir. Bu çocuklar en büyük zorluğu okul döneminde çekiyorlar. Bu yüzden göçer yörükler arasında okuma oranı hayli düşük. Çocuğunu okutmak isteyen aileler de büyük fedakârlıklara katlanmak zorunda kalıyorlar.
Obalar nisan sonuna doğru göçmeye başlayınca, çocuğunu emanet edecek birileri yoksa erkenden alıyor okuldan. Kimileri imkan bulursa bir cemaat ya da ne olduğu belirsiz bir yurda emanet ediyor çocuğu ve tatil olunca yanına alıyor. Böyle bir imkan yoksa çocuk ancak bir ay geç başlayabiliyor okula.
Yörüklerde kız/erkek çocuk ayrımı yok. Hepsi aynı sevgiyle büyütülüyorlar. Aynı şey iş bölümü için de geçerli. Erkek çocuk işin bir ucundan tutmuşsa, kız çocuk da benzer bir işe koşuyor.
Göçer yörükler son yıllarda iskan olabilecekleri bir yer arayışı içindeler. Dernek başkanı Halil İbrahim Yagal, en çok çocuklarımızı, çektikleri bu sıkıntılardan kurtarmak için iskan olmak istiyoruz, diyor. Umarım adam gibi bir iskan olayı gerçekleşir de, çocuklar kurtulur.