Hümeyra Uslu
Değişmeyen Korku Filmlerimiz
Yeni bir yazı ve sinema üzerine yeni fikirlerle merhaba. Uzun zamandır sinemaya gitmeye vakit bulamıyor olmam gündemi takip etmeme engel olmuyor. Her ne kadar Güney Kore Sinemasıyla daha yakından ilgilensem de bizimkinden de haberdarım.
Uzun zamandır bizim korku filmlerimizden izlemiyordum. Fark ettim ki ben izlemesem de bizim korku filmi anlayışımızda pek bir şey değişmemiş. Ben bıraktığımda, okulda cinayet, ruhlar, malum olağanüstü yaratılmışlar üzerine filmle yapılıyordu. Hala aynı… Hiçbir şey değişmemiş.
Bu konuda eleştirecek çok fazla bir şey yok. Filmlerde anlatılan şeyler zaman zaman insanların başlarına gelen şeyler, özelliklede olağanüstü yaratılmışlarla ilgili olanlar. Yalnız sorun şu: Bu konuda bu kadar çok film yapıp insanları onların üzerinden korkutmak ne kadar doğru? Amerikan filmlerindeki canavarların, dinozorların gerçek olmadığını biliyoruz filmi “He tabi tabi hayalet he” edasıyla izliyoruz. Ama bizim sıkılmadığımız ve korku filmlerimizin demir başı olan bu yaratılmışlar gerçek. Gerçek olandan da korkulur. Ancak bunu sürekli yaparsanız insanlar sıkılır ve filmler tutmaz. Şimdilerde “Hannas” isimli bir film vizyona girdi. Fragmanı müthiş korkutucu değil ama filmi izleyenler çok ürperdiklerini, filmin son zamanların en iyi korkularından biri olduğunu söylüyorlar. Gitmeden bilemesem de hasılatının müthiş olacağını düşünmüyorum. Alanında ilk değil son da olmayacak ancak belki alanındakiler arasında “iyi” olabilir.
Film afişindeki “Minşerrilvesvâsilhannâs” ifadesi dikkatimi çekti. Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen hatta isimlerine sure bile olan bu varlıklarla bu kadar uğraşmasak bence daha az ürpeririz. Bu tarz filmlerin izleyici kitlesi bellidir. Kimileri asla bu filmlere gitmez, kimileri de sırf bu konu işlendiği için gider. Ama bizim hiç değişmeyen korku film algımıza yeni bir nefes, yeni bir vuruş getirmemiz lazım. Dabbe, Semum, Musallat gibi filmlerde ne bulmuşsak bu filmde ve devamında bu konu üzerine yapılacak filmlerde de aynı şeyi bulacağız.
Ben bu konuda yeni şeyler yapmamız gerektiği konusunda ısrarcıyım. Biraz bu konuda Japonları takip etmeli. Onlar korku filmi türünde iyi şeylere imza atıyorlar. Yeni şeyler düşünmek, yeni fikirler edinmek için önceliği o alana verebiliriz. Başka konular işlenirse bu konudan sıkılan seyirci de hem biraz özler hem de çok daha kaliteli işlerin yapılabileceğini de görmüş olur. Demem o ki bu varlıklar üzerine film yapmaktan, en iyisini biz yaparız, en korkunç hale biz getiririz iddiasından artık vazgeçelim. Yeni şeyler söyleyelim. Belki o zaman dünya çapında bir yerlere gelebiliriz. Türk Sinemasının çok daha iyi yerleri hak ettiği de hepimizin malumu…
Hannas Filminin konusunu da şuracığa koyalım:
Tıp eğitimini ve uzmanlığını tamamlayan genç psikiyatrist Mert Türker, Anadolu'da bir şehrin dışında bulunan bir hastaneye atanır. Mert konum açısından ilginç bir noktada bulunduğu bu hastanede, hastaların ve içinde çalışan insanların da çeşitli tuhaflıklarını fark eder. Yine de ilk günler her şey normal seyrinde devam eder. İlk hastası Esat Bey olur ve onda diğer hastalarda görmediği birtakım ilginç davranışların olduğunu fark eder. Ancak en çok ilgisini çeken hasta, kimseyle, Mert'le dahi iletişime girmeyi kabul etmeyen Muazzez Hanım'dır. Mert bu hastayla iletişim kurmaya çabalarken hastaneye Elif adında genç bir hasta gelir. Elif'e konulan ilk teşhis histerik psikozdur, fakat hasta terapiler esnasında, kendine bir varlığın musallat olduğunu iddia etmeye başlar. Mert başta böyle bir olayın bilimsel olarak mümkün olmadığını savunsa da zamanla kendini beklenmedik bir durumun içerisinde bulacaktır.