Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
DEMOKRATİK AÇILIM SÜRECİ
DEMOKRATİK AÇILIM SÜRECİ
A.Toynbee, Osmanlı Devletini tanımlarken, “Osmanlı, yıkılan bir medeniyetin adı değil, durdurulan bir medeniyetin adıdır, önündeki tarihi engeller kaldırılırsa, kaldığı yerden yürüyüşüne tekrar devam edecektir” der. Türkiye bir Osmanlı bakiyesidir. Bunu anlatmaya gerek yok. Bugün gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında Türkiye tanıtımı Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait tarihi eserlerle başlar. Çünkü bu millet, adı geçen bakiyelerin form değiştirmiş bir devamıdır.
Şu anda Türkiye, Osmanlı coğrafyası da dâhil, dünyada olup bitenlere kayıtsız kalmayan aktif bir politika izliyor. Özellikle sorunlu bölgelerde iç ve dış barışın sağlanmasına büyük katkıda bulunuyor. Bu anlamda Türkiye inisiyatif almış durumdadır. Gitgide bölgenin güç merkezi haline gelmiştir. İlk defa İsrail, siyaseten ezilmiştir. Bu açıdan sözü geçen ve hakemliğine güvenilen bir büyük ülke haline gelmiştir. Bunu iyi okumak gerekir. Elbette bunda komşularıyla sıfır problem politikasının sürdürülmesinin moral açıdan bir katkısı vardır. Ayrıca kendine güvenen ve özgüven sahibi olmanın da siyasete taşınmasının farklı bir artı değeri olduğu unutulmamalıdır. Artık dünyada sözü geçen, uluslar arası kuruluşlarda ağırlığı olan bir ülkeyiz. Bunu dost düşman herkes görüyor. Bu atmosferin değeri iyi bilinmelidir. Özellikle yurt dışına gidenler bu gelişmeyi yaşayarak çok iyi bir şekilde hissetmektedirler.
Türkiye, kendi sınırları dışında barışa katkıda bulunmak adına aktif bir politika izlerken, maalesef içeride aynı performansın sürdürüldüğünü söylemek güçtür. Bu AK Parti’nin salt kendi politikalarından kaynaklanan bir husus değil; bu değişim ve dönüşüme ayak uyduramayanların engellemesidir. Türkiye’nin dışarıdaki parlak ve iş bitirici politikalarının içte de sürdürülmesi bu milletin özlemidir. Türkiye’nin ayaklarına takılan prangadan acilen kurtulması/kurtarılması gerekir. Çünkü kalkınmanın ve uygarlık alanında sıçramanın arka planında yüksek moral ve özgüven duygusu yatmaktadır. Bu da millet fertleri arasında kurulacak olan gönül köprüsüyle sağlanabilir. Çünkü biz, “fasletmeye değil, vasletmeye geldik” diyen irfani bir gelenekten geliyoruz.
Hükümet olmak, siyaseten çözüm üretmek demektir. Bugün Türkiye’nin en büyük sorunu, terördür. Bilindiği gibi terör, salt güvenlik güçleriyle çözülecek bir konu değildir. Birçok yönden terör etkisiz hale getirilmelidir. İşte bu maksatla Ak Parti hükümeti, bu sorunu çözmek adına, demokratik açılım adı verilen bir proje ortaya koymuştur. Bunun bir ayağı, Alevi açılımı bir başka ayağı da Kürt ya da milli birlik açılımıdır. Adı her ne olursa olsun bu topraklarda insanımızın barış, kardeşlik ve hoşgörü içerisinde yaşaması için atılan adımlar mutlaka desteklenmelidir.
Ümmü’l-vatan olan bu topraklarda 25 yıldır süren bir acı vardır. Bu acının sona ermesi için bir takım çalışmalar yapılmaktadır. Dolayısıyla bu milletin ruh köküne bağlı olanlar, rant elde etme ya da kıskançlık psikozundan şiddetle uzaklaşmalı ve bu yangını söndürmede kendisine ne kadar kova su dökmesi gerekiyorsa onu yapma yolunda seferber olmalıdır.
Bu millet çok acılar çekti. 40 bin insanımızı terörde kaybettik. 17 bin insanımız meçhul cinayetlere kurban gitti. Geride binlerce dul, yetim ve gözyaşı kaldı. Şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi de minnetle anıyoruz. Bu aziz millete terörün maliyetinin 300 milyar dolar olduğu ifade ediliyor. Böyle bir rakamla 9–10 tane GAP, 75 tane Atatürk Barajı, 15 bin tane hastane yapılabileceği söyleniliyor. Kısaca maddi ve manevi kayıplarımız büyük. Bu sorunu çözmek yolunda atılan adımlara destek verilmiyorsa da Allah için, bu milletin geleceği için köstek olmamak gerekir, diye düşünüyorum.
Milletimizin tarihsel yürüyüşü ve uygarlık alanında yeniden sıçrayışı bütün bir milletin el birliği ve dayanışmasıyla gerçekleştirilecek bir büyük hâdisedir. “Devlet de devamlılık esastır” prensibinden hareketle, kim ve kimler tarafından bu yangının söndürülmesi için bir girişim başlatılmışsa, bu iyi niyetle atılan adımlar, kısır politik çekişmelerle heba edilmemelidir. Şiddet ortamı hiç kimsenin işine yaramaz. Hepimiz iç barışın sağlanmasına katkıda bulunmak zorundayız. Başta siyasi partiler olmak üzere, bütün resmi veya gayri resmi kurumlar, basın yayın organları, akademisyenler, kanaat önderleri vb. bilumum millet fertleri bu yangının söndürülmesi uğruna üstüne düşeni yapmalıdır. Çünkü bu terörün faturası hepimize kesilmektedir. Terörden rant devşirenlerin ekmeğine yağ sürülmemelidir. Büyük millet olduğumuzun idrakinde olaya bakılmalı ve eğer bir şey yapamıyorsak yapanlar için de gölge edilmemelidir. Gölge etmek politikası bölücü örgütün ve milletimizin değerlerine dostluk duymayanların zulüm üretme mekanizması olan değirmenlerine su taşımak anlamına gelir. Bundan dolayı, evvela, çatışmacı dil ve üsluplardan şiddetle kaçınılmalı, sağduyu ve akılcı politikalar izleyerek birbirimizi anlamaya ve dinlemeye çalışılmalıyız. Nasıl ki tarih boyunca bu millet, etnik ve mezhepsel farlılıklarını bir zenginlik kaynağı olarak görmüş ve bin yıl barış içerisinde yaşmışsa, bundan sonra da yaşamaya devam edecektir.
O halde, gelin birlik olalım, işi asan kılalım.