Prof. Dr. Ali Akpınar
Duasız ağızlar
Eskiden mmümin ağızlar daha dualıydı. İşler hep inşaallah ve maşaallah ile olurdu. İşten önce dua gelir, dualarla işe başlanırdı. Evlerin, mescidlerin, hanların iç ve dış duvarlarında ayet ve hadislerden alınma dua cümleleri olurdu. Bismillah: Allah adına, İnşaallah: Allah’ın izniyle, Mâşâallah: Allah isterse olur, Tevekkeltü teâlallah: Allah’a güvendim gibi. Bu cümleler duvarlara asılmadan gönül ve beyin duvarlarına asılırdı.
Günlük konuşma dili dua cümleleriyle dopdolu olurdu. İnşaallah gelirim/yaparım, mâşaallah bu ne güzel, Elhamdülillah iyiyiz, Biiznillah olur bu iş, Lahavle vela kuvvete illah billah, Fesübhanallah nasıl olur, Barekallah ne hoş gibi. Bu cümleler, eski insanın hayatında, işinden önce gelir ve dilinden düşmezdi.
Günümüz insanı duayı terketti. Önce namaz tesbihatı ve duaları terkedildi. Tesbihçekmek yalnızca hocaların yahut sûfilerin işi olarak görüldü. Sonra diğer dualar bırakıldı ve unutuldu. Dualı ağızların yerini, gıybet-dedikodulu, yalanlı, küfürlü ağızlar aldı. Sövgü edebiyatında zengin bir literatür oluştu. Zira kuraldı, hak ilemeşgul olmayanı batıl istila ederdi.
Günümüz insanında esbab her şeyden önce gelmektedir. Öyle ya, bir işin olması için yapıılması gereken yapıldıktan sonra duaya ne gerek vardı! Artık her şey matematikte olduğu gibi, iki kere iki dört ederdi/etmeliydi! Nasıl olsa olacaktı, olmalıydı, olmak zorundaydı. Maddeci insan için her şey maddî esbaba sarılmak zorundaydı. Çünkü günümüz insanı kendisine güveniyordu, çünkü o, olmazları olduran, dağları delen, tekeden süt çıkarandı.
Oysa dua, tüm esbaptan/yapılması gerekeni yaptıktan sonra işin onaylanması, en son imza ve mührü demekti. İmzası ve mührü eksik olan evrak geri dönerdi. Sonuçta işler, işlerin asıl sahibi Yüce Yaratıcıdan bitecekti. O, ol derse olur, olma dediği de olmazdı.
Bunun için Fatiha duası ile başlayıp Felak-Nâs dualarıyla sona eren ve pek çok dua ayetleriyle karşımızda duran bir Kur’ân’ımız vardı. Önümüzde ağzı dualı bir Peygamber örneğimiz vardı. O, yaşadığı, karşılaştığı her olayı dua fırsatı olarak değerlendirirdi. Sabah kalktığında, tuvalete girmeden önce, tuvaletten çıktıktan sonra duaları vardı. Abdesti namazı baştan sona dua idi.Yemekten önce ve sonra, evden çıkarken ve evine girerken, camiye girerken ve camiden çıkınca, çarşıda pazarda iken, mecliste hep özel duaları vardı O’nun. Ayı gördüğünde, rüzgar estiğinde,yağmur yağdığında, bir nimete erdiğinde, mutlu yahut hüzünlü bir haber aldığında hep dualar okurdu. O, hapşırmayı, kulak çınlamasını bile dua fırsatı olarak görür, bunun dualarını okurdu.
Öyleyse boş ve anlamsız hatta zararlı sözlerleişgal edilen ağızlarımızı kurtarmak için, işlerimizde Rabbimizin yardımını hak etmek için, gönüllerimizin inşirah bulması için dualarımıza ihtiyacımız var. Öncelikle de Kur’ân ve Sünnetteki örnek dualara. Çünkü onlar, kabul olmuş dualardır. Çünkü onlar, geri dönmeyen dualardır. Çünkü onlar sahibine sevap/değer kazandıran dualardır. Çünkü onlar imanı kavileştiren, bize güç veren dualardır. Dua ile kalınız.