Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Dünyayı İyi Ahlak Sahibi İnsanlar Değiştirecek
Arapça’da “ahlak” kavramı; “seciye, tabiat, huy” gibi anlamlara gelir. Arap dilinde insanın gözle görülebilen, şekil ve biçim gibi fiziki yapısını/yaratılışını ifade etmede halk; manevi/psikolojik yapısını anlatmada ise, hulk sözcüğü kullanılmıştır. Nitekim Kur’an’da: “Sen yüce bir ahlaka sahipsin”[1]; “eski atalarımızdan kalan geleneklerden başka bir şey değildir”[2] ayetlerinde geçen “hulk” sözcüğü ‘ahlak’ anlamına gelir. İşte insan bu ahlak sayesinde bir takım erdemlere ulaşır. Bu bağlamda İslam’a göre ahlakın kaynağı, dindir. Çünkü din, insanlar üzerinde yaptırım gücüne sahip olan en etkin tek müessesedir.
İslam düşünce sistemine göre ahlak, soyut nazariyeler değil, canlı bir şekilde yaşanılan pratiklerdir. Bu pratiklerin kaynağında “iman” vardır. Bu iman insanın iradesini harekete sürükler. İsteğe bağlı irade ise, insanı, davranışta bulunmaya sevk eder. Eğer insanın vicdanında yer etmiş olan itiyatlar/alışkanlıklar iyi olursa, o benlikten faziletler, eğer kötü olursa o benlikten de rezaletler çıkar. İslam ahlakında erdemler, gerek fert ve gerekse cemiyet hayatında Allah’a itaati konu alan davranış biçimleridir. Rezâil ise, Allah’a itaatsizliği besleyen fiillerdir.
Ahlakın konusu, iyi ve kötü değer yargılarıdır. Yüce Allah (c.c) her insanın iç dünyasına iyi ve kötü düşünce ve davranışları idrak edebilecek kabiliyetleri yerleştirmiştir: “Nefse ve ona bir takım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.”[3] İşte bu âyette geçen ‘tezkiye’ ahlaki anlamda nefsi terbiye etmektir. Hz. Peygamber (s.a.v):“Temizlik imanın yarısıdır”[4] buyururken, sadece maddi temizliği değil, aynı zamanda manevi temizlik olan ahlaki anlamdaki arınmayı da kastetmiştir.
Bundan dolayı Ünlü İslam bilgini İmam-ı Gazâli, Kur’an’da geçen “tezkiye” kavramını; insanın ilahi bakışa mahal olan kalbini Allah’ın sevmediği yalan, kıskançlık, gıybet, döneklik, öfke, koğuculuk, gösteriş, kibir gibi ahlak-ı habîseden paklaması, Allah’ın sevdiği ve Kur’an’da övdüğü yüksek ahlaki değerlere ulaşması şeklinde yorumlar.
Her ne kadar kalbin ameli, organlarımız üzerinde müşahhas bir sulta gibi görülemiyorsa da kudret, irade, şehvet gibi manevi etkenlerle insanın davranışlarına yön vermede önemli bir fonksiyonu yerine getirir. Tabir-i caizse, kalb, bedenin yönetim merkezini oluşturur. Bir başka ifade ile kalp, ruhaniliğin doğduğu yerdir. Nitekim Hz. Peygamber (a.s): “Dikkat ediniz! Bedende bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi olur; bozuk olursa bütün beden de bozulur. İşte o kalbdir”[5] şeklinde buna işaret etmişlerdir. Bundan dolayı İslam tasavvufunda kalb eğitimine büyük önem verilmiştir. Bu manevi eğitim sayesinde, insanların bireysel ve sosyal hayatta güzel davranışlar kazanması gerçekleştirilir.
Sonuç olarak, İslam bütünüyle güzel ahlaktan ibarettir. Hatta ibadetlerden beklenen maksat; netice itibariyle insanlarda güzel ahlakın oluşturulmasıdır.