yazar-45
Ekmek Kültürü ve Ali Yavuz
Bu satırları okuyanlar hatırlayacaklardır. Amsterdam’daki Türkevi’nde artık bir gelenek haline gelmiş sabah kahvatıları verilmektedir. Genelde Türk basın temsilcileriyle yapılan toplantılarda verilen kahvaltılardan bir tanesi geçtiğimiz haftalarda Avrupa Türk Telekom sahibi Ali Yavuz bey tarafından verildi.
Kurban bayramını Açe’de geçiren ve bayramı çok farklı yaşayan Ali Yavuz hem duygu ve düşuncelerini hem de Hollandalı Türklerin bu ülkede yürüttükleri bazı projeler hakkında katılımcıları bilgilendirdi.
Ancak kahvaltıda alışılagelmişin dışında bir geleneğe imza atıldı. Ali beyin günlerdir Hollanda’daki Türk fırınlarına açmış olduğu mücadele tekrar gündeme geldi. Mücadelenin özünde şu görüş yakmakta. Hollanda’daki Türk fırınlarının bir çoğu, ucuz un kullandıklarıdan ve usta yetersizliğinden, hamur gibi ekmek çıkartıyorlar ve bu ekmekleri Türk ekmeği olarak satıyorlar. Oysa içi hamur olan bu ekmekler sağlığa zararlı. İşte buradan hareket eden Ali Yavuz uzun zamandır Hollanda’da çıkrtılan Türk ekmeği almıyor ve her gittiği yerde de konuyu anlatarak, Hollanda çıkmakta olan Türk ekmeğinin kalitesinin düzeltilmesi yönünde mücadele ediyor.
Ali bey kahvaltıya getirmiş olduğu Fas ekmeklerini ortaya koyarak; arkadaşlar buyrun bu Fas ekmeği bu da Türk ekmeği. Yiyin ve aradaki kaliteyi görün. Türk ekmeği adına bize ve midemize eziyet ediyorlar. Ekmek kültürümüzü yok ediyorlar. Ülkemize zarar veriyorlar. Bu sözler üzerine DÜNYA Gazetesi Benelüx temsicisi İlhan Karacay kocaman bir Fas somun ekmeğini tek başına götürdü. Ve banamısın demedi.
Hakikaten doğru! Malesef bazı Türk fırıncılar ekmeği ucuza mal edeceğiz endişesiyle ya da işi bilen fırıncıların olmamasından fırınlarda üretilen Türk ekmeklerini lastik gibi, içi iyi pişmemiş bir halde piyasaya sürmekteler. Halk tarafından pek tepki görmeyince, ne üretirsek millet yer mantığıyla her köşe başına bir Türk fırını açılarak, güzelim Türk ekmeği ne hallere geliyor.
Evet Türkevinde verilen son kahvaltıdan buyana ben de bu konuya dikkat kesildim. O günden itibaren Faslıların fırınlarından aldığım ekmekleri yemeye başladım. Hakikaten aradaki farkı ve tadı bizatihi deneyip gördüm. Ben de ister istemez Ali Yavuz bey gibi Faslıların ekmeklerini sağa sola anlatmaya başladım. Çünkü ne bazı Türk fırınlarının fazla kar amacıyla ucuz aldıkları unlardan yapılan ve iyi pişmeyen ekmeklerle insanımızın ekmek zevkini bozmaya hakkı var ne de her önüne gelenin işten anlar anlamaz Türk fırını açarak Türk ekmeğinin kalitesini düşürmeye hakkı var.
Onlarca Ali Yavuz her gün bıkmadan usanmadan doğruları söyleyecekler. Ta ki, Hollandaki Türk fırınları kaliteli ve iyi pişmiş Türk ekmeği çıkarıncaya kadar.
İşin hilesine kaçmak elbette sadece ekmek sektöründe yok. Hemen hemen her alanda bu davranışı görmekte ve şahit olmaktayız. Adam ömrünce bir ay bile bir tatlıcıda çalışmamış ama gitmiş tatlıcı dükkanı açmış. Bu adamın yaptığı baklava ne olur? Tulumba ne olur. Ama haline bakmaz, piyasaya Tür tatlıcısı olarak çıkar ve mal verir. Böyle insanlar insanda tatlı zevki bırakır mı Allah aşkına.
Ne diyelim Allah insanımıza vicdan nasip etsin. Kanaat nasip etsin. İş ahlakı nasip etsin. Aksi takdirde hem kendilerine hem ülkemize, hem milletimize zarar vermeye devam ederler.
Mademki konu ekmekten ve yemekten ve dahi Ali Yavuz’dan açıldı, o zaman çok yakınlarda yine birlikte olduğumuz bir başka daveti burada anlatmadan geçemiyeceğim.
Zaman gazetesi Amsterdam temsilcisi Basri Doğan beyin davetlisiyiz. Adını bugüne kadar hiç duymadığım ve ilk defa yiyeceğim bir yemek yapılacağını haber verdi Basri Doğan. Üstelik yemeği nasıl yapılacağını da mail ile göndermiş. Ve Ali Yavuz beyin de davetli olduğunu yazmış. Ali bey geliyorsa o yemek yenir diyerek davete katıldım. Basri beyin hazırlattığı yemeğin adı “Maklube”. Arapça ters demekmiş. Düdüklü tencerede pişen kuşbaşılar üzerine tereyağı, tuz ve karabiber ekleniyor, daha sonra bezelyeler, küp küp doğranılan havuç eklenip yayvan bir tencereye yerleştiriyor. Devamla patatesleri yarım parmak kalınlığında yuvarlak dilimler halinde keseliyor ve kızgın sıvı yağda yarı yarıya pişecek şekilde kızartalım. Etlerin üzerine bir sıra patates döşenip, arzuya göre tencerenin kenarlarına da bir sıra patatesi dik olarak yerleştiriyor. Ve böyle devam eden bir yemek…
Ancak ortaya gelen Maklube her yönüyle ye beni diyor. Tabiki fazla ekmeğe gerek yok. Çünkü pilav var. Gerçi Ali bey pilavla ekmek yiyor ama, bu defa Fas ekmeğini propaganda etmiyor nedense. Herhalde Maklube karşısında aklına başka bir şey gelmiyor…
Evet umarım fırıncılarımız biraz intizam ve gayret gösterip, içi iyi pişmiş Türk ekmeği üretirler ve midemize fazla zarar vermezler.