Ethem Öztoklu

Ethem Öztoklu

Doğanhisar’ın köklü ve yerli sülalelerinden Öztoklu ailesinin zor şartlar altında okuyan, yokluğu ve zorluğu gören, kızı ile birlikte üniversite okuyup 41 yaşında mezun olan, gıda mühendisi, olgun politikacı

Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri


 


 


Doğanhisar’ın köklü ve yerli sülalelerinden Öztoklu ailesinin zor şartlar altında okuyan, yokluğu ve zorluğu gören, kızı ile birlikte üniversite okuyup 41 yaşında mezun olan, gıda mühendisi, olgun politikacı


 


 


Ethem Öztoklu


 


 


Bugünkü konuğumuz Konya merkezin yanı sıra, özellikle Doğanhisar’ın köklü ailelerinden birine mensup Ethem Öztoklu. Ethem Öztoklu Doğanhisar’da Cumhuriyet’in kuruluşunun ardından soyadı kanununun çıkması ile o tarihlerde büyük sürüleri olan ve soyadları Öztoklu, Toklu, Baştoklu ve Koyuncu olan aileleri çıkartan bir sülalenin ferdi. Zaman içerisinde önce Sarayönü, ardından da Konya’ya gelip yerleşerek kök salan bir sülale bugün için spordan siyasete kadar pek çok alanda başarı ile anılan isimleri bağrından çıkarttı.


ÖZTOKLU ÇİFTİ DOĞANHİSAR’DA


TİPİK BİR ANADOLU AİLESİYDİ


Ethem Öztoklu, 1958 yılının 1 Haziran günü Doğanhisar Harman Mahallesi Cami Özü Sokak No 16’da dünyaya gelmiş. Ethem Öztoklu söyleşimizde doğduğu, büyüdüğü evi, mahalleyi, sokağı, arkadaşlarını, hatıralarıyla bire bir anlatırken zaman zaman heyecanlanıyor ve o günleri adeta yeniden yaşıyordu.


Ethem Öztoklu’nun babası Necati Öztoklu Sosyal Sigortalar Kurumu’nda çalışan bir memur, anne Lütfiye Öztoklu ise ev hanımıydı. Bu mutlu çift aynı zamanda dedelerinden, babalarından kalan tarlada küçük ve büyükbaş hayvanlarla uğraşarak çocuklarının rızklarını çıkartmaya çalışıyorlardı.


ÖZTOKLU AİLESİNİN İLK


ÇOCUĞU ETHEM


Bu mutlu çiftin ilk çocuğu olarak konuğumuz Ethem Öztoklu dünyaya gelir. Daha sonra sırası ile Salih Öztoklu, Aynur Öztoklu (Akdere) ve Kadir Öztoklu dünyaya gelirler. Abi Ethem tarlada çalışırken, sürüleri güderken, kardeşlerine de hem annelik hem babalık yapar.


10-15 KİŞİ BİR TENCEREYE


KAŞIK SALLARDIK


Kardeşleri ile çocukluk yıllarını anlatırken Ethem Öztoklu’nun yüzüne o mutlu yılların ifadesi yansıyor, farkında olmadan neşeleniyordu: Evimiz, altı samanlık ve ahır olan avlunun ortasında tipik bir köy eviydi. Ethem Öztoklu, “O günün şartlarında geniş ve köklü bir aileydik. Maddi durumumuz iyi sayılır, Doğanhisar’da parmak ile gösterilirdik. Ama yine de halamlar, dedemler ve biz, yani 10 15 kişi bu evde birlikte yaşardık. Bizim aileye ise bu büyük evde düşen sadece bir oda idi. Yemekleri hep birlikte yerdik. On-on beş kişi bir tencereye kaşık sallardık. O yemeklerde gözün açık olacak ve karnını doyuracaktın. Doyarsan doyardın, doyamazsan o gün aç kaldın demek idi” dedi.


MERDİVENDEN DÜŞÜP


AYAĞIMI YARDIM


“5 yaşında iken düşüp ayağımı yarmıştım. Bu yaranın ayağımda hala izi durur. Evimizin damı alçaktı. Ama yine de merdivenle çıkılırdı. Düşmüştüm, ayağım çok kötü açılmıştı. Babam askerdeydi. Annem hemen yaraya yağlı ekmek, haşhaş bastı, bal sardı. Babam asker olduğu için bir akrabamız soba bulmuştu. Odun bulursak yakar bulamaz isek öyle yatardık.”


TEL DOLAP KİLİTLİ OLUR


ANAHTARI İSE BABAANNEMDE BULUNURDU


“Bu evde geçen çocukluk yıllarımda unutamadığım anıların başında ise o hep kilitli olan tel dolap aklıma gelir. O dolap bizim rüyalarımızı süslerdi. Ama hep kilitli olurdu. O zamanlar çocuk aklımız ile bu dolabın niye kilitli olduğunu merak eder dururduk. Dolabın anahtarı ise babaannemin kuşağında saklı idi. Ama daha sonra öğrendik ki dolapta yağ, bal, şeker, kahve, yumurta bulunurmuş. Buradaki erzak eve ansızın misafir geldiği zaman onlara ikram edilsin diye saklanırmış.”


DEDEM HAŞHAŞ YAĞI


ÇIKARMA USTASI İDİ


 “Dedem Salih Öztoklu Doğanhisar ve havalisinde çok iyi bilinen, tanınan, sayılan, mesleği icabı ikram gören bir insandı. Dedem haşhaş yağı çıkarma ustasıydı. Haşhaşın yağını çıkardı.”


BİZİM SÜLALEDEN


DÖRT SÜLALE ÇIKTI


“Bizim sülalemiz Toklu ağırlıklıydı. Toklu isminden şu anda bizden tam dört sülale var. Öztoklu, Toklu, Baştoklu ve Koyuncu. Vakti zamanında dedemlerin dedesinin çok büyük sürüleri varmış. Soyadı kanunu çıkınca bizimkileri çağırmışlar ve bu isimlere göre yeni yeni sülaleler ortaya çıkmış.”


BEN BEŞ YAŞINDA OKULA,


BABAM DA AYNI YIL ASKERE GİTTİ


“Ben okula beş yaşında gittim. Ama yılın sonunda yaşım küçük olduğu için bana karne vermediler. Bir yıl sonra, yani 6 yaşındayken okula devam ettim ve bu yılın sonunda karnemi alabildim. Ama okula gittiğim ilk yıl, yani beş yaşındayken babam da vatani görevini yapmak için askere gitmişti. İlk anda bir şey anlamamıştım. Ama zaman içerisinde babamı çok aradım, çok özledim.”


BAYRAMDA EŞEĞİN ÜZERİNDE


İKİ DAVUL İLE RESMİ GEÇİDE KATILDIM


“Benim okulum olan Doğanhisar İlkokulu bir ilçe okulu olmasına rağmen çok büyüktü. 


Okulumuz iki katlıydı, ama büyük bir okuldu, çok sınıfı vardı. Sınıflar doluydu. 5. sınıf öğrencisiyken ilk defa okulda mehter takımı kurulmuştu. Ben de resmi bayram geçidinde bu mehter takımının en önünde bir eşeğin üzerinde iki davulla davul çalarak geçtim. Bu bayramı ve o günkü neşemi, heyecanımı ve gururumu unutamıyorum.”


ÇOCUKKEN ATA BİNMEKTEN


KIÇIM YARA OLURDU


“Çocukluğumuz hep tarlada tapanda çalışmakla geçti. Doğru dürüst oyun oynamadık. Oyunun ne olduğunu dahi bilemedik. Çünkü bizim için çocukluk tarlada tapanda çalışmak demekti. Mesela çocukluğumuz boyunca hep değnek ile dolaşırdık. Dedemin değneğini elimden bırakmazdım. Gece gündüz tarlalarda yatardık. Önümüze hayvan çıkacak diye korkardık.  Kimsede at yokken bizim 4-5 atımız vardı. O yıllarda traktörümüz yoktu. İki at çekerdi.  Ben de bu atların önünde bir ata biner, bu iki ata yol gösterirdim. Burada taş var, çukur var, ağaç kökü var diye arka tarafı uyarırdım. Her gün at sırtında akşamı yapardık. 45 gün sonra eve dönerken kıçımın yara olduğunu bilirim. Geceleri de tarlada yatardık. Geceleri çok korkardım. Ama büyürken gördüm ki çok iyi ata ve eşeğe biner olmuştum.”


SINIFIN HEP EN KÜÇÜĞÜ İDİM


“Okula küçük yaşta başladığım için okulları bitirinceye kadar hep sınıfın en küçüğü oldum. O zamanlarda aileler çocuklarını küçük yaşta, hatta zamanında bile göndermezdi. Ben ortaokulda iken sınıfımızda 18-20 yaşlarında sakallı, evli arkadaşlarım vardı. Hatta sınıf arkadaşlarımın yüzde 80’i evliydi. Bizim akranlarımız ilkokuldayken evlenirlerdi.”


SILAK KAYDIĞIMIZ İÇİN


DAYAK YERDİK


“Okul Müdürümüz Mevlüt Gökyar’dı. Kışlar o yıllarda çok sert ve karlı geçerdi. Kış aylarında öğrencilerin tek eğlence kaynağı sılak dediğimiz sapandan yapılan, karın üzerinde kayılan bir tahta parçasıydı. Öğretmenimiz Remzi Tarım’dı. Müdürümüz ve hocamız bizim bu sılaklarla kaymamamız gerektiğini, sakat kalacağımızı söylerlerdi. Bununla kaymayı yasak ederlerdi. Tabii biz çocukluk aklı ile yine bildiğimiz yapardık. Ama ertesi gün yakalandığımız zaman dayağı da yerdik.”


SOSYAL AĞIRLIKLI DERSLERİ SEVDİM


“Okulda eğitim boyunca nedense hep sosyal ağırlıklı dersleri sevdim. Matematik gibi, fen gibi derslerle aram iyi değildi. Bu dersleri sevemedim. Bu eğitimim boyunca hep böyle oldu. İlkokulda da aynıydı, üniversitede de aynıydı.”


1968’DE DOĞANHİSAR’DAN AYRILIYORUZ


“1968’de çiftlikten ayrıldık Babamın işi gereği Ladik Civa İşletmelerine, Sarayönü’ne geldik. Artık 20 yıl burada kalacaktık. Ortaokulu Sarayönü’nde bitirdim. Sarayönü’nde de mutlu, güzel, üzücü, hayatta ders alınacak pek çok anımız oldu.”


RUKİYE TEYZEM DAYIMIN


CEKETİNDEN BANA İLK CEKETİMİ DİKTİ


“Aslında varlıklı bile sayılırdık, ama o zamanın şartlarında yaşam bugünkü gibi değildi.  Bugünlerde insanlarda gerçekten rahatlık ve varlık var. Hiç unutmuyorum Rukiye teyzem ilk ceketimi dayımın ceketini bozarak, daraltarak bana uydurmuştu. İskarpin denen kösele ayakkabıyla ilk kez ortaokul birinci sınıfa giderken tanıştım. O yıl ayağıma giydim. Şapkayı o zaman gördüm. Aslında dediğim gibi çevreme bakarak şanslı da sayılırdım. Ama mesela o ilk ayakkabımı aldığımız günü unutamam. Şimdi düşünüyorum da yürürken hiç etrafıma, çevreme filan bakmıyordum, hep ayağımın ucuna bakıyordum.”


ASKERİ OKULA GİTMEK


BÜYÜK HAYALİMDİ


“Çocukluğumda okurken nedense hep bir askeri okula gitmeyi, orada okumayı çok istedim, ama nasip değilmiş olmadı. EML sanat okulu torna tesviye bölümüne girdim. Ama daha sonra Tarım Meslek Lisesi yatılı bölümünü kazandığım belli oldu. Ben de ailemin de isteği ile bu okula kayıt oldum ve üç yıl buraya gittim.”


YATILI OKULDA GECELERİ SOĞUKTAN


BATTANİYENİN ÜZERİ ISLANIRDI


“Yatılı okulda yattığımız koğuşu unutamam. Kış gecelerinde, yağmurda, karda hep o yattığımız koğuş aklıma gelir, sanki yeniden üşür, yeniden korkarım. Kışları o zamanlar çok soğuk olurdu. Sabaha kadar donardık yorganımızın üzerine 8-10 battaniye örterdik. Sabah uyandığımız zaman en üstteki battaniye sırılsıklam olurdu. Tavanda buzlar görünürdü. Çaydanlığımız ise çok sıcak olurdu, ama bakır olduğu için elimizi yakardık. Tabii bardaklarda bakırdandı. O yıllarda eksi 42 dereceleri gördük. 17 yaşında okulu bitirdim hem de derece ile bitirdim. Okul ikincisi idim.”


YAŞIM KÜÇÜK OLDUĞU İÇİN


AİLEMİN ONAYIYLA MEMUR OLDUM


 “18 yaşını doldurmamıştım. Okulu bitirmiş, memurluğu hak etmiştim. Ama yaşım küçük olduğu için okulu bitirdiğim yaz, Ankara’daki kur’a çekiminin ardından Temmuz’da Giresun’a memur olarak atandım. Ama işte kanun gereği bu defa da annemin ve babamın muvaffakiyeti alındı. Onlar gidip ifade verdiler ve ben de memurluğa başladım.”


1979’DA EVLENDİM


EŞİM 15 YAŞINDAYDI


“1977- 80’de yine Sarayönü’ndeydik. 1979’da evlendim. Eşim 15 yaşındaydı. Böylece hala bugün de devam eden huzurlu, mutlu ve de sağlıklı evlilik hayatım da başlıyordu.”


İHTİLAL ASKERİYİZ


“Vatani görevimi er olarak yaptım. 1980’de Çanakkale Jandarma Er Eğitim Alayı acemi birliğinde özel dağıtıma ayrıldık. Bölükte herkese “Sen ne yapıyorsun, neden anlıyorsun?” diye soruyorlardı. Bize de askere gitmeden öğretmişlerdi. Bir şey bilmeyecektin. Ama bir süre sonra alayın yazıcısı olmuştum. Daha sonra Balıkesir cezaevine gönderildik. Burada da hep ünlü siyasi mahkûmlar vardı.


12 Eylül sabahı sabah 04-06 nöbetçisiydim. İhtilal olmuştu. Nöbette öğrendik. Bir anda ihtilal askeriydik. Çok yoğun günler geçirdik 12 saat nöbet tuttuğumuz günler oldu.”


AĞRI ELEŞKİRT’TEN, AKSARAY


SULTANHAMAMI’NA KADAR GÖREV YAPTIM


“Memurluğum süresince çok farklı bölgelerde görev yaptım. Ağrı Eleşkirt, Niğde, Aksaray Sultanhamamı hep ailem ile birlikte buralara gidip çalıştım. 18 saat çocuklarımla birlikte Ağrı’ya gittim. Bu arada Aksaray 2 yıllık Süt Teknoloji Meslek Yüksek Okulu’nu kazandım ve okul birincisi olarak burayı bitirdim.”


KIZIM İLE ÜNİVERSİTEYE GİTTİM


41 YAŞINDA ÜNİVERSİTE’DEN MEZUN OLDUM


“1994’te Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği’ni kazandım ve 98’de bu okuldan da mezun oldum. İşin ilginç yanı ben okulun dördüncü sınıf öğrencisiyken kızım da üniversitenin birinci sınıf öğrencisi idi. Üniversiteyi bitirdiğim zaman 41 yaşındaydım.”


ARTIK TORUN SAHİBİYİM


“Kızlarım Lütfiye (Atasoy), Rabia (Tuna) ve oğlum Yasin Öztoklu ile mutlu hayatımız devam ediyor. Dahası 3 yaşında Sema isminde torunum bile var. Yani dedeyim.”


91’DE DANIŞMANLIK MERKEZİ KURDUM


HASAN ANGI’NIN İSTEĞİYLE SİYASETE GİRDİM


“1991’de gıda danışmanlık merkezini kurdum. Sayın Hasan Angı gıda mühendisi bir arkadaşım vasıtası ile bizi çağırmış. Teklif etti, 2 dakika görüştük. Sanayi Odası’nda görüşmüştük. Ertesi gün haber geldi, kurucular kurulundaydık. Siyasetteki amacımız  siyasetteki insanların kültür seviyesini  yükseltmek. Bilgi becerisi olan insanları kazandırmak. Hükümetin çalışmalarını gördük.  Siyasetteki rantı, ihaleyi, hatırı ortadan kaldırmak için çalışıyoruz. İl teşkilatı olarak böyle şeylere izin vermedik vermeyeceğiz” diyerek siyasetteki hedeflerini çaktırmadan açıklarken, siyasetten vakit bulabilip eve gittiği zaman ise en çok ailesiyle TV seyretmekten hoşlandığını söylüyordu.