Dr. Faik Özdengül
Ey ahali!
Bizim öğrendiğimiz şudur:
Herhangi bir bela ve sıkıntıyla ile karşılaşınca "Allah'tan geldik ve yine O'na döneceğiz" deriz.
"Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: «Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz.» derler." Bakara.156.
Ayette geçen onlar biz miyiz?
Biziz evet. Müminleriz. Allah'a ve Hz Muhammet sav in O'nun elçisi ve Rasülü olduğuna inananlarız.
Bela veya sıkıntı nedir?
‘Belâ’nın sözlük anlamı, denemek, yapmak, bitkin hale getirmek demektir. Kur’an-ı Kerim'de daha çok denemek, sınamak, imtihan etmek anlamlarında kullanılmaktadır. Denenmek veya bir sınamaya uğramak insanı yıprattığından dolayı ‘belâ’ kelimesiyle ifade edilmektedir.
Bizim babalarımız, özellikle de dedelerimiz savaş, ve şehadet kavramından haberdarlardı. Dedelerimizin ve onların babalarının kuşağından neredeyse her ailede bir şehitin varlığı konuşulagelir, bunu hepiniz biliyorsunuz.
Bugün üniversite çağında olan kuşak özelikle de doksanlardan sonra doğanlar, ülkenin bugünkü şartlarını doğru dürüst değerlendiremiyor. Çok sıkıntı görmemiş ve biz bu topraklarda hep rahatlık içinde yaşamışız gibi hissediyorlar. Rahatlarının bozulmasına hiç tahammülleri yok. Bizim kuşağımızın içinde ise, seksenlerden bugüne kadar olan biteni görmesine rağmen, bugün çok mal kazanmış rahata ve konfora kavuşup kaybedeceği çok şey biriktirmiş olanlarımız da, sanki hep böyle yaşamış gibi rahatlık endişesi taşıyor.
Benim dedem 1983 te vefat etti. O zamana dek, bağda yonca ektiği yerin kenarında bir alanı hep boş bırakırdı. Soranlara da harp çıkarsa oraya buğday ekeceğim derdi.
Biz bir milletiz öyle değil mi? Çok eskiden beri öyleyiz. Öyle okuduk kitaplarda ve bu topraklarda birlikte yaşıyoruz, ben hepimizin de ortak bir takım ilkelere sahip olduğumuza inanıyorum örneğin:
"De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir." Enam.162.
Biz yaptığını sadece Allah için yapan insanlardan oluşan bir millet değil miyiz? Allah için seven, Allah için buğzeden, Allah için öfkelenen, gerekirse Allah için savaşan ve barışan insanlar? Öyle değil miyiz?
Bizim ırk için, renk için, tarla için, menfaat için savaşmamız kadar aptalca bir şey olur mu? Eğer bugün böyleyse sahi biz kimiz?
Ve merak ediyorum sahi biz hangi milletteniz?
Rahatı bozulacak diye ödü kopanlar, malı azalacak diye titreyenler, ölümden ve şehadetten nefret edenler, menfaat için düşmanla oturup kalkanlar, yalancılar, ağızlarından kin ve nefret kusanlar, küfürbazlar, fitne ve fesat yayanlar, hiç ölmeyeceğini sananlar.
Hep birlikte tövbe etmeliyiz.
Ebu Hüreyre (r.a.) bir hatırayı bizimle şu şekilde paylaşıyor:
Mekke’nin fethedildiği günlerden bir gündü. Hazreti Peygamber (s.a.v.) Ebu Kubeys dağına çıktı, Kâbe’yi Şerifi oradan seyrediyor öyle Kâbe’ye bakıyor ve şöyle diyordu: Ey Kâbe! Allah’ın nuru sende ne kadar tecelli etmiş, Ey Kâbe! Ne kadar güzelsin, Ey Kâbe seni çok seviyorum daha birçok iltifat ve sevgi ifadeleriyle Kâbe’ye teveccüh ediyordu. Sonra şöyle dedi: Ey Kâbe bu kadar ihtişama rağmen, bu kadar nura rağmen, ben yine bir tane müminin kalbini sana değişmem. Taberi Tefsiri / İmamı Taberan’i (k.s.)
İslam Milleti Mümin kalplerden oluşur. Birbirine sövmez, Allah'ın emri ve rızası dışında savaşmaz, birbirini sevmeden iman etmiş olmayacağını ve cennete gidemeyeceğini bilir. Dostluğu da düşmanlığı da Allah içindir. Varın bundan sonrasını siz düşünün.
"Çaresiz, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve kesinlikle gerek sizden önce kitap verilenlerden ve gerekse Allah'a ortak koşanlardan bir çok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'tan korkarsanız işte bu, azmedilmesi gereken şerefli işlerdendir." Ali İmran 186.