Fatma Şeref
Ey Nâz-ü İşve‘den Trip’e…
Şili diktatörü Pinoşe, bir gün kılık değiştirip sinemaya gider. Salondaki yerine oturur. Kimse onu tanımamıştır. Derken ışıklar söner. Film başlar. Filmin bir sahnesinde Pinoşe'nin görüntüsü gelir perdeye. Sinemadaki bütün seyirciler ayağa kalkıp alkışlamaya ve Pinoşe lehinde tezahürata başlar.
Durumdan memnun diktatör yayıldıkça yayılır koltuğa... Keyfi yerinde gururla perdeye bakmaktadır. Yan koltuktaki adam Pinoşe’nin kulağına eğilir:
"Arkadaşım salon sivil polis dolu. Bu it için kendini astırmaya değmez. Ayağa kalk ve sen de alkışla..." der.
Olay gerçek veya uydurma bilmiyorum ama tam da bir hali perişanımızın temsili. Ama sanmayın ki bu temsil ettiği şey yöneticiler için, ben en başta kendi içimizdeki o büyük diktatörden bahsediyorum. Hani bazen binlerce yumuşak ipek örtünün altına gizlenip yumuşacık alçakgönüllülük yüzü takınıp ama altında her tırnağı hançerden bir ejderha gibi yatan nefsimizden… Ama bu büyük sürüngen ne kadar gizlenirse gizlensin en ufak bir okşanmayışta o narin örtüleri parçalayarak ortaya çıkıyor ve karşısındakinin elini yüzünü tırmalıyor adeta. Ulaşamazsa ateşten nefesi ile kin kusuyor, yakıyor incitiyor bir şekilde…
Oysa yukarıdaki fıkrada en abartılı hali görüldüğü gibi, zorla yaptırılan sevgi ya da saygı gösterileri hiçbir insanı mutlu etmez. Öyle ise neden son zamanlarda artan, karşılık buldukça doymayan daha da isteyen bir ilgi, sevgi, saygı, poh poh ihtiyacındayız. Neden mesaj görüldü dönmedi, yorum beğenilmedi, cevap verilmedi, o davet edildi ben edilmedim, gibi artan alınganlık kırılganlık görüntüleri altında herkesin dünyadaki tek derdi işi gücü benim zanneden nefsimizi bu kadar besliyor büyütüyoruz. Ona neden demiyoruz hiç kimse seni sevmek ya da saymak zorunda değil. Sen kendi sevgilerinin gereğini yerine getir önce…
Unutmuş atlamış ya da gerçekten önem vermemiş olabilir birileri ama buna karşılık verilecek tek tepki “trip atmak” mı? Sonunda hiç sevmediğim bu kelimeyi kullanmak zorunda kaldım çünkü gerçekten günümüzdeki bu anlamsız hareketlerin Türkçe karşılığı yok. Ve elbette olmaz çünkü trip yoktu eskiden, işve vardı cilve vardı naz vardı sitem vardı. Bu kelimler sadece kadınları çağrıştırmasın size lütfen …Hepsi insan ilişkilerinin her alanında dostlukta akrabalıkta da geçerlidir.
Trip, yazılış ve okunuşu ile İngilizce ‘den dilimize girmiş. İngilizce ‘de trip kelimesi çoğunlukla, gezinme, geziye çıkma anlamında kullanılıyor. Ayrıca sokak argosunda halüsinasyon görmek ve gerçeklerden uzaklaşmak anlamlarına da geliyormuş. Aslının İngilizce ‘deki to trip fiilinden olduğunu söyleyenler de var. To trip, belirli bir amacı olmadan çıkılan yol olarak açıklanıyor. İkisi birlikte düşünüldüğünde bizdeki insan tavrını anlatan anlama daha yakın belki de. Amacı olmadan hiçbir mantık güdülmeden, uzaklaşmak çıkıp gitmek durup dururken kapıyı çarpıp çıkmak gibi.
Karşı taraf suçunu bile bilmeden açıklama yapılmadan çünkü o düşüncenizi okumak zorunda zaten. Zaten herkes her an size odaklı, neyi niye yaptığınızı, ne beklediğinizi bilmek zorunda gibi… Elbette TDK’nun bile sözlüğünde yer almıyor bu kadar kullanılmasına karşılık. Umarım yer almadan unutulur gider…
Çünkü triple tavırla zorla yaptırdığımız hiçbir şey bizi mutlu etmez. Rahat bırakalım birbirimizi, özleyen arasın bekleyen söylesin usulünce. Çağın yükü bu kadar değil ağırlaştıran biziz. Dostlarımızın tabutuna omuz vermeden önce yaşarken yüklerine destek olalım. Eskisi gibi, ‘ben yabancı mıyım ki davet bekleyim senden duyunca çağırmasan bile kendim gelirim’ diyelim mesela…
Edebiyatımızda işve, naz, cevri cefa konusu ile tripi karşılaştırmak daha başka sefere kalsın ama konu açılmışken güftesi Yahya Kemal Beyatlı bestesi M. Nurettin Selçuk’a ait muhteşem gazeli dinlemenizi çok isterim bu yazı üstüne:
Ey nâz-ü işve velvele-î şân olan sana!
Ömrünce mest olur nice hayrân olan sana…
Not: Yabancı dildeki isimleri Türkçe okunuşu ile yazmayı tercih ediyorum. Yazımda yanlışlık zannedilmesin.
Hayırlı Cumalar