Fikret Poçan

Fikret Poçan

Konya yerel siyasetinde meclis üyeliği, sanayisinde DAF ile Man ve Mercedes servisinde marka olan, Vilayet Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonu, Hayra Hizmet Vakfı başta olmak üzere çeşitli vakıf ve derneklerde çalıştı.

Uğur ÖZTEKE


 


Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri-45


 


Konya yerel siyasetinde meclis üyeliği, sanayisinde DAF ile Man ve Mercedes servisinde marka olan,  Vilayet Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonu, Hayra Hizmet Vakfı başta olmak üzere çeşitli vakıf ve derneklerde çalışan, Konya Sanayi Kooperatifi Tornacılar, Kaynakçılar Odası’nda yöneticilik görevi yapan, Çıraklık Okulu’nda dizel motor ustası olarak derslere giren, Konyaspor yönetimlerinde bulunan gönül insanı


 


Fikret Poçan


 


Altınekin Akköy’de çiftçi baba Abdullah ile anne Fikriye çiftinin ilk çocukları olarak 25 Ekim1953’de dünyaya gelen Fikret Poçan iki yaşına kadar doğduğu evde yaşar. Diğer kardeşleri Miyase ve Nebahat ile daha sonra Konya’da mutlu bir yaşam sürecektir.


NURETTİN ÖZTEKİN’LE İKİ


SAAT ARAYLA DÜNYAYA GELMİŞİZ


Benim dünyaya gelişimle şehrimizin tanınmış iş adamı Nurettin Öztekin doğumu arasında iki saat varmış. Öyle ki ikimizin de ebesi aynıymış. Ben Nurettin’den iki saat önce dünyaya gelmişim. Hatta kendisine takılırım ‘Sen bana abi demelisin’ derim.


BABAMLAR SEKİZ KARDEŞMİŞ, AMA ÇOK YOKLUK ÇEKMİŞLER


Fikret Poçan babasının, dedesinin, atalarının yaşadıklarını bize anlatırken oldukça duygusallaşıyordu. ‘Babamlar sekiz kardeşmiş’ diyerek sözlerine başlayan Poçan ‘Babam daha bebekken annesini kaybetmiş. Babamlar çok yokluk, yoksulluk görmüşler. Çok sıkıntı çekmişler. Dedem de o yörede Musa hoca olarak bilinir” diyor.


BABAM KONYA’DA AĞIR VASITA TAMİRCİLİĞİNE BAŞLIYOR


Minik Fikret iki yaşına geldiği zaman babası ailesini toplayarak Konya’ya göçüyor. Köyde çiftçilik yapan baba Abdullah, Konya’ya gelir gelmez Kemal Arıkan’ın yanında ağır vasıta araçlarının tamircisi olarak çalışmaya başlıyor. O zaman ki dükkânları da Kadınlar Pazarı’nın arkasında, şimdi petrolün olduğu yerdeymiş


ÇİMENLİK’TEKİ KÜÇÜK EVDE ÇOCUKLUK YILLARI


Fikret Poçan anne babası ve kardeşleri ile 2 yaşından 14 yaşına kadar dedesinin Çimenlik’teki evinde kalır. Burası tipik bir Konya evidir. Konuğumuz bu evi ve çocukluk yıllarını anlatırken ‘Evin arka taraflarında bağlar, bahçeler vardı. Belediye su salardı, leğenlerin içinde yüzerdik. Pekmez kaynatılır, iğdeler, kayısılar kurutulurdu. Bizim bahçede kayısı ağacı olmasına rağmen, çocukluk işte, komşunun bağına girer, kayısı çalardık’ şeklinde konuşuyor.


EMİNE TEYZE BAĞIRIRDI: SİYİDİ VAKKASINA UĞRAYASICALAR!


Çocukluk işte, biz böylesine yaramazlıklar yaparken yan komşumuz Emine teyze hemen duvarın yanında görülür ve başlardı bağırmaya: Siyidi vakkasına uğrayasıcalar. Eczacı Kenan Pekmezci, Köy Hizmetleri’nden Cemalettin Pekmezci, Üniversiteden Hüsnü Pekmezci bizim hep çocukluk arkadaşlarımızdı.


BEDİA AKARTÜRK KASAP MUZAFFER ABİLERİN EVİNDE KALIRMIŞ


‘Çocukluğumuzda bizim oralar bir başka güzeldi sanki. Mesela meşhur sanatçı Bedia Akartürk Konya ya geldiği zaman Sevim Çağlayan’ın, Kasap Muzafer ağabeylerin evinde kalırdı.’


GARA HACCA ABA, DUYULDULARIN İSMAİL AĞA UNUTULMAZ İNSANLARDI


O zamanların insanları bir başka âlemdi. Mesela Gara Hacca Aba, eşi Gara Mehmet Ağa, Kasap Kör Kenan, Müşerref Aba’nın kocası Duyulduların İsmail Ağa, Akkonak Sucukları’nın sahibi Rıfat abi hepsi bir âlemdi. Etin en ucuzunu, en iyi tarafını, pastırmanın, sucuğun en iyilerini biz yerdik


ESNAF ATI EŞEĞİ İLE ÇARŞIYA İNER, KONALTAŞ’IN YERİNDEKİ AHIRA HAYVANINI BAĞLARMIŞ


Yine büyüklerimiz anlatırdı. Eskiden böyle at, araba, dolmuş nerede? Esnaf o dönemde atları, eşekleriyle şehre gelirlermiş. Ve hayvanlarını bugünkü Konaltaş’ın olduğu yerdeki ahıra bağlarlarmış. Bir de o çocukluk yıllarımda unutamadığım haranın atları vardı. Ben 8–9 yaşındaydım. Hafta sonları haranın atlarını gelin gibi süsler, şehirdeki törene götürürlerdi.


ÖNCE AKÇEŞME’DE, SONRA NAMIK KEMAL’DE OKUDUM


İlkokula Akçeşme’de başladım. Ama 3., 4. ve 5. sınıfları okumak için de Namık Kemal İlkokulu’na gittim. Hasan Kirazcı diye bir hocamız vardı. O yıllarda bir de unutamadığım renkli renkli, iç içe giren kapaklı bardaklar vardı. Onlarla süt içerdik, ama o zamanlar o içtiğimiz sütlerin üzerinde USA yazardı. Şimdi o zaman çok hoşuma giden sütler inanın Amerika’nın yaptıklarından dolayı burnumdan geliyor. Bir günde sapan lastiği ile kuş vuracağım derken okul müdürünün camını kırmıştım.


KALP KRİZİ GEÇİREN HOCAMIZI BİSİKLETİN SELESİNE İPLE BAĞLAYIP DEVLET HASTANESİ’NE GÖTÜRMÜŞTÜM


Yine bir gün Tahir Harmankaya isimli hocamız rahatsızlanmış. O zamanlar böyle kalp krizi geçirmek diye filan bilinen bir şey yoktu ki. Herkes öğretmen kötü oldu dedi. Kendisinin bir bisikleti vardı, ben de fizikli, iri yarı bir öğrenciydim. Hemen öğretmenimizi seleye iple bağladık, onu bisikletle Devlet Hastanesi’ne götürdüm.


İLKOKULU BİTİRİRKEN 8x9’U SORMUŞLARDI


İlkokuldu bitirmek için imtihan yaparlardı. Hiç unutmuyorum, matematik imtihanında 8x9’u sordular, 72 dedim, geçtik. müzik imtihanında türkü söylettiler. Hangi bağın gülü isen’ i söyledim. Tabiat dersinden de ördeğin sindirim sistemini kara tahtaya çizmiştim.


BABAMLAR DÜKKÂNI CEZAEVİ CADDESİ’NE TAŞIRKEN


BEN DE KARMA ORTAOKULU’NA BAŞLIYORDUM


Daha sonra Karma Ortaokulu’na gittim. Babamlar da 59’da Cezaevi Caddesi’ne gelmişlerdi. Eski Sanayi, İsmet Paşa Okulunun aşağısındaydı. Babamlar son model Alman ve Amerikan arabalarının tamirini yapıyorlardı. Çimenlik’ten Konya’ya yürüyerek gelirdik, dolmuş filan ne gezer?


TARİH HOCASI HEREDOT’U ÇOK SEVERDİM


Ortaokulda tarih hocası Heredot Rıfkı Baykurt’u çok severdim. Matematik öğretmenimiz Ö. Ali Öncel, okul müdürümüz ise Şeref Kişmir’di. Bir kış günü nöbetçi öğrenciydim. İsmail Baysan da diğer nöbetçi arkadaştı. Kapıda nöbet tutuyorduk. Şeref Bey okul bahçesindeki lojmanda kalır, ama bahçeden okula gelmezdi. Dışarıya çıkar, kapıdan okula girerdi. O kış günü hocanın ayağı kaydı, düştü ve o düşüşten sonra öldü.


KOMÜNİZM PROPAGANDASI YAPAN HOCAYI DÖVÜNCE OKULDAN ATILDIK


O yıllarda biz komünizmin ne olduğunu bilmezdik ama kulaktan kulağa komünizmi duyuyorduk. Bir tarih öğretmenimiz vardı. Bir gün dersi bıraktı, propaganda yapmaya başladı. Biz de boks antrenörü Ali Kılıçoğlu’nun boks antrenmanlarına katılırdık. Hamdi Yiğit, Nazif Vuruşkan, Seyfi Tatar, Nuri Eroğlu, Çatlak Hasan, Fırıncı İsmail filan antrenman yapardık. O gün biz iki kişi öğretmeni dövdük. Müdür babamı çağırdı, oradan beni aldılar. Devrim Ortaokulu’na gittik. Burada da Yüksel Altaylı isimli bir coğrafya hocamız vardı. Mazhar Vardar vardı. Fizikli olduğum için 1967’de beni basketbol takımına almıştı. Ortaokullar arası maçlarda oynuyordum. Sakıp Özberk müdürümüz, İngilizce öğretmenimiz Solmaz Onat’tı.


KARMA ORTAOKULU’NDAN İŞ ADAMLARI, DEVRİM ORTAOKULU’NDAN BÜROKRATLAR ÇIKTI


O dönemde Karma Ortaokulu’ndan iş adamları, Devrim Ortaokulu’ndan ise çok başarılı bürokratlar çıktı. Mesela o zamanki sınıf arkadaşım Sedat Güven’i. Sedat okudu profesör oldu ve bugünkü ODTÜ’nün Rektör Yardımcısı oldu. Karma Ortaokulu hentbolda, Devrim Ortaokulu ise basketbolda hep şampiyon olurdu.


BABAM OKUTMAK İSTEDİ, AMA BEN OKUMADIM


Babam benim okumamı çok istedi. Üçüncü sınıftayken öğretmen olan amcam Adnan Poçan, Osmaniye’de öğretmenlik yapan Mustafa Poçan da benim okumadı istedi. Mustafa Poçan beni yanına aldı, Osmaniye’ye götürdü Liseyi okuyacaktım. Ama gurbete dayanamadım, bıraktım geldim.


70’Lİ YILLARDA MOTORLU SANAYİYİ SEL BASARDI


70 yılında eski sanayiye, motorlu sanayiye geldik. Aydınlıkevler filan yoktu ki. Buraları eskiden sel basardı. İleride bağ evleri vardı. Kanal boyu yapıldı da sel basması durdu. Sel geldi mi içinde yılanlar, tosbağalar, kurbağalar filan sanayiye gelirdi


GENELKURMAY BAŞKANI SEMİH SANCAR’IN MAKAM ŞOFÖRÜ OLDUM


73 de vatani görevimi yapmak için Ankara Etimesgut’a gittim. Buradan da yapılan bir sınav sonucu Genelkurmay’a geldim. Arabalara çok iyi bakardım çok iyi araba kullanırdım. Albaylar bizi imtihan etti ve Malatyalı bir devre ile bizi Genelkurmay’a aldılar. Hatta o zaman ‘Konya’dan böyle şoför mü çıkar?’ diye de komutanlar birbirlerine soruyorlardı. Ankara o zaman çok karışıktı. Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar, Yusuf Aslanlar filan vardı. Önce Şükrü Olcay Paşa’nın makam şoförü oldum. Paşa anormal çalışkandı, kimse ona üç ay dayanamazmış. Yani çalışma temposundan. Ben de tam dört ay hatasız araba kullandım ama sonra ben de çizgiden çıktım. O zaman yaveri ‘Senin kadar kimse dayanamamıştı’ demişti Kullandığım arabalar sekiz silindirli Amerikan arabalarıydı. Genelkurmay’da Lojistik Daire Başkanı Konyalı Musa Öğün’dü. Biz komutanla giderken durmam gerektiği zaman frene basar, 15 metreden araba duruncaya kadar koşar, arabanın önünden geçer, komutanın arabasının kapısını açardım. O dönemde Genelkurmay Başkanı Semih Sancar’dı. Emir subayı Hasan Tırpancı Albay’dı.( iki sene önce rahmetli oldu.) Hasan Paşa bir gün bölük komutanımızı aramış, beni sormuş ve bölüğe geleceklerini söylemiş. Komutanımız iyi çocuk, terbiyeli filan demiş. Bölük komutanımız da Kadınhanılı Binbaşı İlyas Küçüködük’tü. Herkes panikledi. Komutan beni çağırdı ‘Oğlum bana hata filan mı yaptın?’ diye sordu. Daha sonra ciplerle komutanlar geldi. Genel Kurmay Başkanı’nın emir subayı Hasan Tırpancı beni imtihan edecekmiş, yola çıktık, bana ‘bildiğin gibi arabayı sür, serbestsin’ dedi. Ben de ‘Nasıl serbestim komutanım?’ dedim. ‘Her şey mi serbest?’ diye sordum, o da ‘evet’ dedi. Kara Kuvvetleri Komutanı ise Kenan Evren Paşa’ydı. O zaman hatırladığım kadarıyla tuğgeneraldi. Ben de öyle bir kalktım ki lastikleri filan öttürerek. 68 model sekiz silindirli bir Amerikan arabasıydı. Biraz sürdük ‘Tamam’ dedi. Bana ‘Ben kolay kolay yanılmam adamı tanırım’ dedi. Daha sonra öğrendim ki Hasan Tırpancı komutanımız öğretmen olan ve askerliğini yedek subay olarak yapan Abdurrahman Poçan’ın İstanbul Metris’te tabur komutanıymış. Bizi oraya kadar araştırmışlar. Artık Genel Kurmay Başkanı’nın makam şoförüydüm. Ben de Çankaya’ya taşındım. Köşk’te, koğuşta kalıyordum. Paşa’nın ailesi, kayınvalidesi beni evlatları gibi severlerdi. Komutanımızın boyu 1.93’tü. Uzunluğundan dolayı şapkası ile arabaya binemezdi. Kıbrıs Barış Hareketi başladı. Paşa uykusunu filan kaçırmıştı. O zamanlar hiç uyumazdı, sürekli görevinin başındaydı. Ailesini iki kez Gölcüğe tatile götürdüm, birin de evlerinde kaldım


BİR AY İZİN KULLANMADIM, 73 GÜN FAZLADAN ASKERLİK YAPTIM


Askerliğimi çok zevkli yaptım. Bir ay izin kullanmadım. Ayrıca 73 gün de fazladan askerlik yaptım. Bunu da gönüllü olarak, isteyerek yaptığımı imzalı olarak resmen bildirdim. Genel Kurmay Başkanımız’ın kayınvalideleri zeytinyağlı filan yaparak bana ikram etmişlerdi, onu hiç unutamam. Komutanımızın kendisi Balıkesirli’ydi. Ben ayrılırken ‘Benim emekliliğimi takip et. Emekli olunca da mutlaka benim yanıma gel’ dedi ama ben gitmedim.


DÜĞÜN PİLAVINA GENELKURMAY’DAN 17 SUBAY KATILDI


Askerlik dönüşü 2 Mart 1975’te evlendim. Türbe önünde pilav döktük. Taburdan, bölükten, kışladan tam 17 subay Konya’ya gelerek Konya pilavı yediler. Üç tane çocuğum var, oğlum Abdullah Oktay şu anda Endonezya’da. 2 üniversite bitirdi. Bilgisayar yazılımı üzerine çalışıyor. Kızım Amine de üniversite bitirdi, evlendi. O da Endonezya’da. Diğer oğlum Ahmet Nehar, Selçuk Üniversitesi Mimarlık okuyor. Kızımdan da bir torun sahibiyim.


BABAMIN ELİNİ ÖPÜP BÜTÜN İŞLERİ ÜZERİME ALDIM


Daha sonra babamın elini öptüm. Bütün işleri üzerime aldım. Sık sık Türkiye’nin dört bir yanındaki seminerlere katılmaya başladım, yedek parça, pompa sübop üzerine. 79’da bu sanayinin üst kısmına buraya geldik. Bu arada 79’da Vali İhsan Dede döneminde Nurettin Öztekin’le birlikte Fak-Fuk-Fon diye bilinen vakıfta çalışmayla başladık. 1983-84’lü yıllar.


BÜLBÜL VE ÇINAR BAŞKANLIĞINDAKİ KONYASPOR YÖNETİMLERİNDE GÖREV ALDIM


85’de rahmetli Mustafa Bülbül ile sonra da yine rahmetli Süleyman Çınar ile Konyaspor yönetimlerinde görev aldım. Fahri Başkanımız da Belediye Başkanı olan Ahmet Öksüz’dü. Rahmetli Katıtaş takımın l. Lige yükseldiği zaman kulübe çok arka çıktı. Bu arada Belediye Meclis Üyeliği yaptım. Hayra Hizmet Vakfı başta olmak üzere çeşitli vakıf ve derneklerde görev yaptım. Konya Sanayi Koop. Tornacılar Kaynakçılar Odası’nda çalıştım. İlker Küçüktunç ile de Hemşirelik Yüksek Okulu’nun yapılması için uğraştık. Türkiye’de yedi ilde Çıraklık Okulu kuruldu. Bunlardan biri de Konya’ydı. Tecrübeli ustaları oraya yönlendirdik. Hoca yoktu ki. Ben de dizel motor ustası olarak derslere girdim.


SİYASETTE RAHMETLİ ÖZAL’IN İLK YILLARINI ARIYORUM


Zamanında siyaset yapan biri olarak ‘Rahmetli Özal’ın ilk dönemindeki siyaseti o ortamı bulamadığım için siyasetten uzak durdum’ diyen Fikret Poçan, Konyaspor yönetimlerinde de birlikte görev yaptığı iş adamları Nurettin Öztekin, Mümtaz Kulluk, Kamil Büyükateşli,  Tuncer Üçyıldız, Av. Fahri Ulular’ın gayretlerini unutamadığını ifade ediyor.


KONYASPORLU YÖNETİCİLER OLARAK BANKALARDAN ŞAHSİ KREDİLER ALIP TAKIMA VERDİK


Konyaspor l. ligden düşmüştü. Kimsenin bir kuruşluk menfaati olmadığı gibi para pul verdik ama takım düşmüştü. İş Bankası’nda kayıtları vardır isteyen bakabilir. Bir grup İş Bankası’ndan, bir grupsa Vakıflar Bankası’ndan şahsi krediler çektik. Süleyman Çınar o akşam toplantıda ‘Borçlu kulübü devredemeyiz’ dedi. Borç da135 milyar liraydı. Hiç unutmuyorum ‘Hepimiz bunu ödeyeceğiz. Kimsenin arkamızdan konuşmasını istemiyorum’ dedi ve toplantı bitti. Ondan sonra rahatsızlandı. Tıp’a kaldırıldı ve vefat etti.


MARDİN DEPLASMANINDA SİLAH ÇEKTİLER


Mardin deplasmanına gittik Sahaya sağdan biz, soldan onlar giriyordu, silah gösterdiler. O zamanlar yedek kulübesine herkes oturabiliyordu. Silah gösterdiler ‘Sakın oynamayın’ dediler. Maç başladı, biraz sonra birileri yine yanımıza gelip yedek kulübesine ‘Siz ne yapıyorsunuz?’ diye yine silah gösterdiler. Korkudan takımı geriye çektik ve orta sahayı bile geçmedik. Tabii ki mağlup olduk. Bir de Tarsus İdmanyurdu maçını unutamıyorum. Maçta 8 farklı galip gelmemiz gerekiyordu, ama Mete penaltı bile atamadı, kaçtı gitti penaltı.


RAHMETLİ ÇINAR UÇAK DÜŞÜYOR ZANNETTİ


Teknik Direktörümüz Kadri Aytaç uçaktan korkuyor, uçağa binmiyordu. Kafile uçak ile gidiyor, Başkan şoförünü ve arabasını verip onu deplasmana gönderiyordu. Bir gün Diyarbakır’a gideceğiz. Başkan da çekiniyordu. Bizim kafileyi uçağa burundan aldılar. Başkan önden binmek istemedi. ‘Düşersek arkası iyi olurmuş’ dedi. Keban’ın üzerine geldiğimiz zaman pilot bize Keban’ı bize göstermek için hafif meyil yaptı. O an Başkan çığlığı patladı  ‘Ana ana ne yapıyon len? Düşüyoruz.’ Uçakta herkes gülmeye başlamıştı.