Haşim Akın
Fildişi Sahilinde Müslüman Olmak
Allah'a binlerce kez hamdolsun ki bu toprakların emanetlerini uzak diyarlardaki kardeşlerimize salimen iletip dönme fırsatını bize nasip etti. Daha önce burada paylaştığımız gibi geçen hafta Fildişi Sahilleri’ne gittik.
Burası, İslam diniyle sonradan tanışmış bir bölge. Batı Afrika'daki birçok ülkede olduğu gibi Ticani tarikatı aracılığı ile bölgede İslam dini yayılmış. Tahminlere göre %50’nin üzerinde Müslüman nüfus var. Ama dört gün içinde başkent’te çok az cami görebildik. Namaz kılmak için bir saati aşkın bir sürede cami aradık. Buna karşılık adım başı kilise ile karşılaşıtık… Hristiyanların sayısı -eğer verilen tahminler doğruysa- Müslümanlardan daha az. Ama çok baskın bir şekilde Hristiyan kültürünü görmek mümkün.
Meyhaneler, içkili mekânlar ve özellikle “beyaz adamın” kullanıldığı reklam billboardları; hemen dikkat çekiyor. Fildişi Sahili, çok zıt kutupları ve tezatları içinde barındıran bir ülke... Bir yandan devasa gökdelenler, kocaman saraylar, son model arabalar… Yani zenginliğin zirve noktasını yaşıyorlar. Ama bir arka sokakta, hatta aynı sokağın öbür ucunda 6- 8 metrekare baraka evlerin içinde sıkışıp kalmış 7- 8 kişilik aileler… Fakirliğin en dip noktası… Belki birçok Afrika ülkesinde yer alan “beyaz” özentisi orada daha farklı tezahür etmiş. Caddelere asılmış büyük reklam billboardlarında bolca beyaz adam kullanışmış. Elbette reklam deyince aklınıza “kadın” figürünün bol kullanımının geleceğini biliyorum. Orada da durum değişmemiş.
Ülkenin ekonomik yapısı, daha çok Müslümanlar aleyhine dağılım göstermiş. Devletin halka ait bu ekonomik yapıyla çok da ilgisi varmış gibi görülmüyor. “Mutlu azınlık” kavramı orada daha çok yerini buluyor. Cezaevlerinde Müslüman oranının daha yüksek olduğu söylendi. Ekonomik sıkıntılar, iç savaş sırasında kaybedilen erkeklerin geriye kalan çocuklarının durumu, basit suçlarda bile kendilerini savunamamak… Birçok nedeni saymak mümkün elbette... Ama burada ciddi bir sosyal problem var.
Köylerde yaşayan fakir ve gariban insanlar daha şanslı. Zira topraktan karınlarını doyurabiliyorlar. Ama büyük şehirlerin varoşları, bu anlamda sıkıntılıdır. Fakirlerin büyük bir ekseriyeti Müslüman… Sanki ülkede bulunan servet ve imkânlar, Müslümanların aleyhine dağıtılmış… 2010 yılında biten iç savaşta binlerce insan ölmüş, yüzbinleri ülke dışına çıkmak zorunda kalmış. Hala bu iç savaşın izleri var. Bazı sokaklara kocaman demir kapılardan giriyorsunuz. Buranın önce bir site olduğunu düşüneceksiniz. Lakin az sonra anlıyorsunuz ki burası bir sokak… İç savaştan kalma bir güvenlik uygulaması… Tabi bu iç savaşta Müslümanlar daha çok kayıp vermiş. Ardında bolca yetim ve dul kadın bırakarak… Bu nedenle ülkede dul kadın ve yetim çocuk sayısı çok fazla... Bu durum terör vb. karanlık işler için büyük bir fırsat.
Savaş bitmiş ve seçim yapılmış. Seçimi Müslüman bir aday kazanmış. Bu defa da Müslüman bir adayın kazanmış olmasına itiraz edilmiş. Bu itirazı yapanlar niçin itiraz ettiklerini de bilmiyordur sanırım. Zira oradaki mevcut görüntüye bakılırsa, adı Müslüman olan bir şahıs var sadece... Adı Müslüman olan, ama gönlü her türlü küfre çalışan devlet başkanlarını bu yaşlı dünya çok iyi bilir.
Şimdi ortam durgun… Lakin Müslümanlar adına çok da iç açıcı görünmüyor. 2000 kişilik köyde 6 tane devasa Kilise var. Ama 150 Müslümanın yaşadığı Bu köyde, ağaçların iplerle tutuşturulduğu minik bir mescit bulunuyor. Cuma namazı kılmak için çok uzak köylere yürüyerek giden insanlar, kiliselerin o devasa gölgesinde nasıl bir hayat ve gelecek inşa edecekler? Çocuklar hangi duyguyla büyüyecek? Böyle bir mescit, toplanma ve hareketlendirme Merkezi olabilecek mi?
Ümmetin dertli bir köşesine bizi yönlendiren ve onların derdini size ulaştırana hamdolsun…