G-20 Türkiye'sinin anlamı
ABD’de yapılan G-20 Zirvesi’ni değerlendiren Çandar, burada Türkiye’nin bir G-20 ülkesi olmasının doğurcağı sonuçların bazılarının “Türkiye’ye bölünemez, Türkiye istikrar içinde gelişmeye ve büyümeye mecburdur, Türkiye, sınır
ABD’de yapılan G-20 Zirvesi’ni değerlendiren Çandar, burada Türkiye’nin bir G-20 ülkesi olmasının doğurcağı sonuçların bazılarının “Türkiye’ye bölünemez, Türkiye istikrar içinde gelişmeye ve büyümeye mecburdur, Türkiye, sınırlarının dışına taşan bir güç ve ağırlığa sahiptir” olduğunu söylüyor.
Amerika’nın Pittsburgh şehrindeki G-20 toplantısı 21. yüzyılda uluslararası mimarinin ne şekil alacağına ipucu teşkil etmesi ve işaret etmesi bakımından çok önemliydi. Toplantının Türkiye için de özel bir önemi var. Toplantı, 1930’lardan bu yana dünya çapındaki en büyük ve en ciddi finans krizinin aşılma yönünde köşeyi döndüğünü saptadı. Bu, başlıbaşına önemli.
Ancak, uluslararası mimarinin içinde bulunduğumuz yüzyılda şekillenmesi bakımından asıl önemlisi, dünya ekonomisinin yönetici organı olarak G-20’yi belirlenmesidir. Bu ‘karar’ın en çarpıcı göstergeleri arasında Çin ve Hindistan’ın IMF karar mekanizmasında ve Dünya Bankası hisselerindeki paylarının arttırılması geliyor. Soğuk Savaş sonrası, bir ‘anomali’ hali olarak ABD’nin tek süperdevlet olarak sahnede kaldığı ‘tek kutuplu’ uluslararası sistem, böylece, çok kutupluluğa geçmese de ABD’den başka süperdevlet yine de yok- son 20 yılda ABD’nin ‘keyfi’ davranışlarına adeta sonsuz ve sınırsız imkân tanıyan yapısından, yeni ve daha gerçekçi bir yapılanmaya doğru yol almış oluyor. Hint-Müslüman kökenli Amerikalı düşünür Fareed Zakaria’nın Başkan Barack Obama’nın başucu kitapları arasında yer alan ‘Post-American World’ (Amerika sonrası Dünya) adlı kitabında söz ettiği ‘uni-multipolarity’ (tek-çok kutupluluk) ya da o kitabında atıf yaptığı Çinli jeopolitisyenlerin formüle ettiği ‘bir büyük güç ve çok güç’ şeklindeki bir dünyaya yani uluslararası yapıya geçiş hali. ‘Küreselleşen’ dünya, kurumları itibarıyla da gerçekten ‘küreselleşme’ye başladı.
İşte bu geçiş hali, Pittsburgh’ta ete kemiğe bürünmeye başladı.
Pittsburgh’da sinyallerini somut biçimde veren ‘uni-multipolarity’ ya da Çinli deyişiyle ‘bir güç ve çok güç’ şeklindeki yeni uluslararası mimari Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’ye izafe ettiği ‘merkez ülke’ kavramıyla da uyum halinde. Türkiye, kim ne derse desin, ‘Dünya MKYK’sı’ sayılabilecek olan G-20’ye dahil bir ülke. G-20 dediğiniz dünya ticaretinin yüzde 85’ini ve yine insanlık nüfusunun yaklaşık bir o kadarını ifade ediyor. Dünyanın en büyük 16. ya da 17. Ekonomisi konumunda bulunan ve üstelik daha da büyüme kapasitesine sahip olan Türkiye’nin G-20 yani ‘Dünya MKYK’sı’ içinde bulunması bir yandan doğal ve daha da önemlisi anlamlı. G-20 içinde sıralanan ülkeler ekonomik büyüklük sıralamasına göre, bu ‘yapı’da yer almakla birlikte, ‘siyasi nüfuz’ ve uluslararası siyasi rol bakımından farklı bir hiyerarşide dizilirler. Türkiye’nin ‘siyasi nüfuz’ ve uluslararası siyasi rol imkanları ve araçları, ekonomik büyüklükte olduğu gibi 16 ya da 17. sıranın da üzerinde.
Bu olguya da dikkat edilirse, G-20’nin Pittsburgh’da elde ettiği statü ile, Fransa’nın sırf Türkiye’yi dışlamak amacıyla G-14 diye ortaya attığı önerinin kesin bir yenilgiye uğradığını ve uygulanma şansının ortadan kalktığı sonucuna da varabiliriz. Nitekim, Türkiye’nin, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın New York’ta BM kürsüsündeki konuşmasından yansıyan ve Gazze konusunda İsrail’e yönelik sert eleştirilerinden Kıbrıs konusunda vurguladığı ‘müdanaasız’ tutumuna uzanan ‘yeni’ dış politika hattındaki ‘özgüveni’ ve ‘yeni uluslararası mimari’deki ‘MKYK üyeliği’ konumuyla yakından ilgilidir. Türkiye’nin demokratikleşme, kurumlaşma ve iç politikada, özellikle bir ‘hukuk devleti’ olmak konusundaki zaaflarını ve gediklerini biliyoruz. Ne var ki, bütün bunlar bir G-20 üyesi ülke olmanın sağlayacağı şans ve küresel dinamiklerle aşılabilecek niteliktedir. Bu nedenle, Türkiye hakkında yorum ve değerlendirme yaparken, yargıda bulunurken ‘aşağılık duygusu’nu bir kenara itmek ve geleceğe iyimser bakmak için elimizde yeterli temel veri artık bulunuyor.
İç politikaya bu prizmadan bakmak gerekiyor. Öyle baktığınızda CHP’nin mevcut genel başkanının söylemi, 20. Yüzyıl’ın ilk yarısına aittir. MHP sözcülerinin söylemi ise ‘tarih dışı’ niteliktedir. Ak Partililer ve diğerleri ise, söylemlerini ‘yeni olgular’ ve ‘dünyadaki Türkiye gerçekleri’ne uyum sağlayacak biçimde ‘güncelleştirmek’ ihtiyacındadırlar.
Pittsburgh’daki G-20 toplantısının, tarihimizde nasıl bir öneme sahip olduğunu, 2009’da kavrayamıyorsak, mutlaka 2020’den geriye dönüp baktığımızda anlayacağız.
Şunun şurasında 10 yıl kadar bir zaman kaldı. Su gibi akıp gelir...
Cengiz Çandar-Referans