M. Ali Köseoğlu
Gaziantep’te ‘gezegenevi’, Eskişehir’de ‘uzayevi’, Konya’da planetaryum
Bazen hepimiz; ‘kendimiz yapmadıkça’ yapılan yanlışlara kızıyoruz...
Kendi yaptığımız kusurları ise fark etmediğimiz oluyor...
Hatta ‘kusur’ dediğimize bakmayın.
Bunu bizim cahilliğimize verecekler de vardır...
***
Defalarca gündeme gelmiştir...
Şehir tabelalarındaki yabancı kelimeler...
Bu kötü gidişe kızanımız bile; iş başına geldiğinde değişen bir şey olmuyor...
***
TYB Onursal Başkanı D. Mehmet Doğan abi, geçen yıl Oğuz Çetinoğlu’nun kendisiyle yaptığı söyleşide, aslında dil konusunda ‘olması gereken asgari duyarlılığa’ dikkat çekmişti.
Şöyle diyordu:
Türkler, hâkimiyeti altında bulundurdukları milletlerin dillerinden çok sayıda kelime almışlardır. Fakat o kelimeleri kendi dil zevklerine uygun telaffuza kavuşturmuşlar, öz malları hâline getirmişlerdir. Klasikleşmiş bir benzetme ile denilebilir ki; Sultanahmet, Süleymaniye, Selimiye ve diğer ulu câmilerimizin, saraylarımızın, köşklerimizin ve yalılarımızın taşı, mermeri, halısı, avizesi ve diğer bütün malzemeleri başka başka ülkelerden getirilmiş olsa bile, hiçbiri ‘bizim’ olma husûsiyetini kaybetmez. Dil de öyledir. Kelimeler yabancı olabilir. Telaffuzu, söz dizimi, kelime üretme usulleri Türk dilbilgisi kaidelerine uygun ise, ihtiyaç hâlinde kelime alınabilir. Zâten Türk milletinin genlerinde ırkçılık düşüncesi yoktur. Dolayısıyla kelime ırkçılığı da bulunmaz.
Buna rağmen dilimiz çok büyük ve mühim problemlerle karşı karşıyadır. Bu problemleri 4 ana grupta toplamak mümkündür:
1- Türkçe karşılığı varken batı dillerinden alınan ve batılıların telaffuzu ile kullanılan kelimelerin çokluğu,
2-Yabancı dille eğitimin, yabancı dil öğrenilmesi yerine tercih edilmesi,
3- ‘Türkçe ile ilim yapılamaz’ iftirası,
4- ‘Sâdeleştirme’ görüntüsü içerisinde ‘tasfiye’ hareketleri ve 3-4 ayrı mânâyı, bâzen de ‘yoğun’ kelimesinde olduğu gibi birbirinden farklı 12 mânâyı ifâde eden kelimeler yerine tek bir kelime kullanılması ve Türkçemizin fakirleştirilmesi,
5- İnternet Türkçesi…
***
Şimdi... Bugünlerde ‘şehir tabelalarında da olan’ şu kelimeye bir bakalım:
-Planetaryum...
Fransızca imiş...
Konya’da Fransızca bilen çok fazla kimse olmasa da TDK’da karşılığı var:
-Gökevi...
Aynı zamanda bu karşılık ‘Planetaryum’a Türkçe bir öneri...
***
Bizim Konya’da ‘Planetaryum’ demeye çalıştığımız şeye Gaziantep ‘gezegenevi’ demiş...
Eskişehir ise ‘uzayevi’ demeyi tercih etmiş...
Şimdi Osmanlı dönemine kadar gidip; Hezarfen (bilim insanı) Takiyüddin bin Maruf’un 1577 yılında ilk gözlemevini İstanbul’da kurduğuna falan girmeyelim...
Sonra, Selçuklulardan Melik Şah’ın 1075’te İsfahan’da; Horasan ve Maveraünnehr Hükümdarı Uluğ Bey’in 1421 yılında Semerkant’ta kurdukları rasathaneleri hatırlatacak okurlarımız çıkar da; şaşırıp kalırız.
Yeri gelmişken; Arapçadan ‘rasad’, Farsçadan hâne’yi alarak oluşturduğumuz ‘rasathâne’yi de yakıştıramayabilirsiniz ‘dilinize’...
Bundan da vazgeçtik...
Ama ‘Türkçe karşılığı varken batı dillerinden alınan ve batılıların telaffuzu ile kullanılan kelimeleri’ de şehrin zihnine sokmayalım...
Kelime ırkçılığı yapmayalım ama dilimizdeki güzel kelimeleri de sandığa kaldırmayalım.