Geçmişi değil, geleceği düşünmeliyiz

Geçmişi değil, geleceği düşünmeliyiz

Filistin Büyükelçisi Nabil Maruf "Geçmişte Türklerle Araplar arasında ne yaşanmış olursa olsun, geleceğin daha iyi olması için çaba sarf etmeyi öğrenmeliyiz” dedi.

SÜ Uluslararası İlişkiler Öğrenci Topluluğu’nun davetiyle Konya’ya gelen Filistin Büyükelçisi Nabil Maruf Filistin davasına uluslar arası alanda tam destek veren Türk hükümeti ve halkına teşekkür ederek “Biz kardeşiz. Geçmişte Türklerle Araplar arasında ne yaşanmış olursa olsun, geleceğin daha iyi olması için çaba sarf etmeyi öğrenmeliyiz” dedi.

Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğrenci Topluluğu’nun davetiyle 10 Mart’ta Konya’ya gelen, Vali Osman Aydın, Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek’i ziyaret eden Filistin Büyükelçisi Nabil Maruf’la, Selçuk Üniversitesi’nde verdiği konferansın ardından Gazetemiz Haber Müdürü Murat Güzel kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdi.

Bize Filistin davasının ortaya çıkış sürecinden biraz bahseder misiniz?

20. yüzyılın başında Avrupa'da bir Yahudi problemi vardı. Avrupalılar bu problemi, Yahudileri Avrupa'dan çıkararak çözmek konusunda hevesli gözüküyorlardı. Filistin o zamanlar Osmanlı'nın bir parçasıydı. Osmanlı İmparatorluğu'nun bu dönemde zayıflaması, Osmanlı'ya bağlı diğer bölgelerinde zayıflamasına neden oldu. Fransa ile İngiltere’den iki diplomat bir araya gelerek Osmanlı topraklarını aralarında nasıl paylaşacaklarını görüştüler. Bu görüşme sonucunda Lübnan ve Suriye Fransa tarafından, Mısır, Irak ve Filistin ise İngilizler tarafından işgal edildi. Britanya'nın Dışişleri Bakanı görüşmelerde Yahudilere, Filistin topraklarında bir İsrail devleti kurulması sözü verdi. 1947’de bu mesele Birleşmiş Milletlere götürüldü ve Birleşmiş Milletler bu toprakların, bir tarafında Filistin bir tarafında da İsrail olmak üzere bölünmesine karar verdi. Daha sonra Britanya bu topraklardan çekilerek burayı İsrail'e bıraktı ve bölgedeki Yahudiler 1948’de İsrail devletinin varlığını ilan etti. Bunun akabinde İsrail, Araplarla savaştı ve topraklarını daha fazla genişletme imkânı buldu. Bu savaşlarda Filistin'in yüzde 78'ini işgal etmiş oldu. Tarihi Filistin Devleti'nden kalan sadece yüzde 22'ydi. Bu yüzde 22'lik kısım da Ürdünlülere ve Mısırlılara bırakıldı. Bunun sonucunda 750 bin Filistinli kendi topraklarını terk ederek diğer topraklara göç etmeye başladı ve Filistinlilerin mülteci sorunu ortaya çıkmaya başladı.

Peki Filistin cihadı ne zaman fiili bir hale geldi, Filistin Kurtuluş Örgütü ilk ne zaman kuruldu?

Filistin'in özgürlüğü için silahlı mücadele1965 yılında başladı. Biz Filistinliler bu mücadeleyi kendimiz başlattık. Sonradan her Arap ülkesi kendi nüfuzunu artırmak, bölgede etkinliklerini artırmak için kendi organizasyonlarını oluşturdular. Bu 25 yıllık süreçte Filistinliler mücadeleyi Irak, İran ve Mısır'ın kurduğu gruplarla yürütmek zorunda kaldı. Bu organizasyonların en temel amacı Filistin'i kontrol altında tutmaktı.

Gazze’de neler yaşandı, şu anda durum nedir? Bu durumla ilgili ilk ağızdan ne söyleyebilirsiniz?

Yaklaşık 1,5 milyon Filistinli, Gazze'de kuşatma altındadır. Kuşatma altında olduğu için Gazze'ye bir şeyin girip çıkması mümkün değildir. Yoksulluk sınırı yüzde 80 civarındadır. Bazen elektrik bile yoktur. Bu hastaneleri bile etkilemektedir. Hastanelerde kimse doğru bir şekilde tedavi edilememektedir. Dolayısıyla Gazze'de ne petrol ne de başka bir yakıt olduğu için araçlar da çalışmaktadır. Geçen ay İsrail'de bir seçim oldu. Bu seçimin sonuçları Netanyahu'yu tekrar başa getirmektedir. 120 kişilik İsrail parlamentosunda 65 sağ kanat aşırı uç iktidara gelmiş oldu. Bu, İsrail toplumunun aşırıcı bir hale geldiğini göstermektedir. Bu, İsrail'in ve İsrail toplumun Filistin barışı tarafında olmadıkları anlamına gelir.

Arapların İsrail ile girdikleri her çatışmadan yenik ayrılmalarının sebebi sizce nedir?

Araplar sadece İsrail’e karşı savaşmadılar ki. İsrail Batılı ülkelerin Ortadoğu’daki silahı ve biz bu savaş aygıtıyla savaşmak mecburiyetinde kaldık hep. Her seferinde, İsrail ne yaparsa yapsın, arkasında Batılı devletlerin uluslar arası desteğini buldu. Buiz ise aynı desteği bütün Müslüman kardeşlerimizden göremedik maalesef. Biz savaş meydanında yenilmedik. Biz İsrail’in, sadece İsrail’in askerlerine yenilmiyoruz. Bunu böyle değerlendirmek gerekiyor.

Siz İsrail ile Filistin arasında bir barışın olabileceğine inanıyor musunuz?

Bir barışın olabileceğini sanmıyorum, çünkü İsrail'in bütün uygulamaları bunun karşısındadır. Karşılıklı konuşmakla hiçbir şey olmayacağı gibi İsrail de bir taraftan Filistin topraklarında yerleşmeye devam etmektedir. Bu İsrail'in Filistin ile herhangi bir şekilde barış yapma niyeti olmadığını göstermektedir. İsrail, Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak kabul etmediği sürece İsrail ile herhangi bir barış söz konusu olmayacaktır. Biz 100 yıllık çatışma sürecinde diyoruz ki 'Biz Filistin'de kalmaya devam edeceğiz. İsrail işgaline karşı direnmeye devam edeceğiz. Bütün dünyadaki dostlarımıza ve kardeşlerimize söz veriyoruz ki Kudüs başkent olmak üzere Filistin Devleti'ni kuracağız.

Peki, Türkiye’nin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gazze konusundaki çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hangi siyasi görüşten olursa olsun konuştuğum her Türk vatandaşı, 7’den 70’e Türk halkının her kesimi ve Türk hükümeti bize muazzam bir destek verdiler. Bu desteğe karşı Türk halkına ve hükümetine karşı müteşekkiriz Filistin halkı olarak. Öyle şeylerle karşılaştık ki 7 yaşındaki bir Türk çocuk kendi harçlığını bile Gazze’deki kardeşleri için bağışladı. Bunu sadece takdirle karşıladığımı belirtmek isterim. Şu anda Türkiye Filistin davasına kayıtsız şartsız tam destek veren tek ülkedir dünyada.

Türkiye’nin bu desteği yeterli mi sizce? Yapılabilecek başka bazı şeyler var mı?

Türkiye’nin bu desteği Filistin gibi bölgesel dinamikleri karışık bir uluslar arası sorunda en azından Ortadoğu’daki siyasi iklimi olumlu yönde değiştirdi. Elbette sadece Türkiye’nin desteği yetmez, ama bu desteğin kötü olduğu anlamına da gelmez.

Türkiye’den giden yardımların Gazze’ye ulaşmasını İsrail engelliyor. Bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?
Sadece Gazze’ye değil, Batı Şeria’ya ulaşması lazım yardımların. Ama bu konuda bazı suistimaller yaşandı. Hamas ile El-Fetih arasındaki anlaşmazlık bu konuda da kendini gösterdi. Neticede İsrail’in Filistin’e uluslar arası yardımların ulaşmasını engellediği konusunda hemfikiriz. Bu ablukayı ancak direnerek aşabileceğimizi düşünüyorum.

Diğer Arap ülkelerinin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Onlar Türkiye’nin bu desteğinden dolayı rejim olarak sıkıntıya girdiler sanırım. Demokratik bir siyasi yapıya sahip olmamaları sebebiyle halk nezdinde Filistin davasına Arap ülkelerinin verdiği desteğin siyasi düzeyde verilmediğini görüyoruz. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Söylediklerinize katıldığımı belirtmekle yetiniyorum.

Türkiye’de yaygın bir kanaat var. Araplar 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya ihanet edip arkasından vurduğu için şimdi bunlar yaşanıyor ve Araplar ettiklerini buluyorlar diye. Bu yaklaşıma karşı ne söyleyebilirsiniz?

Doğrusu geçmişte birçok hata yapılmıştır, benim için önemli olan geçmişteki hataları tartışmak değil, geleceğe, istikbale bakmaktır. Ben size Çanakkale’de şehit düşmüş en az 70 Filistinli’nin mezarını gösterebilirim o topraklarda. Biz kardeşiz, aynı kültürü, aynı coğrafyayı, aynı inancı paylaşıyoruz. Geçmişi tartışmanın bu aşamada bize herhangi bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum.

Son olarak, HAMAS ve Feta Örgütü arasındaki uzlaşmazlığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Filistin halkının bu ikiye bölünüşü direnişi olumsuz yönde etkiliyordur muhakkak. Bu anlaşmazlığı aşma yolunda neler yapılıyor?

Bu konuda Filistin halkı olarak mutlaka birleşmeli ve anlaşmazlığı gidermeliyiz. Bunu söyleyebilirim ancak. Bir özeleştiri yapmalı ve aramızdaki anlaşmazlıkları çözebilmeli, ortak bir noktada, Filistin’in özgür bir devlet olarak kurulması için çabalarımızı sarf etme noktasında birleşebilmeliyiz. Bu bizim hatamız ve bu hatamızı mutlaka gidermeliyiz.