A.Cenap Kendi
Gençliğin Sefası
İlkbaharın son demi. Mayıs ayı da geldi ve gidiyor.
O bulanık havalar, yağmurlar karlar geride kaldı gitti.
Konya cidden çok şanslı bir şehir.
Belediyeler sessiz sedasız meğer ne güzel işler yapmışlar da haberimiz yok.
Yolum düştü de fark ettim. Adliye sarayının arka tarafları ile kız Lisesi civarında ne güzel parklar bahçeler inşa edilmiş.
Eli boşların tam vakit geçireceği yer.
Gelip geçenlerin yarıdan fazlası oturup, dinlenip yollarına revan oluyorlar.
Belediye başkanlarımıza teşekkürler.
Vatandaş yararına çalışıyorlar doğrusu.
Görünen köy kılavuz istemez…
Manzaradan gelen memnun, geçen memnun.
Hele hele okul çıkışı öğrenciler daha da memnun.
Boş bir kanepe bulup ben de oturdum doğrusu.
Ağaç gölgesi, güneşin hafif sıcaklığı, enfes bir hava… Oh ne iyi…
Bacaklarımın rahatladığını hissediyorum.
Demek ki yorulmuşum.
Tatlı bir rüyadan uyanmış gibiyim. Esneyip dururken bir sesle irkildim.
Belli yaşları 14-15 arası. Sırtlarında okul çantalı öğrenciler, ikikızın arkasından salına salına gelen iki oğlan var. Onla da o yaşlarda.
Önde giden kızlardan birisi argo bir lisanla arkadan gelenlere sataşıyor:
-Ulan bana mı seslendin?
Cevap oğlandan:
-Yok cicim, yok. Arkadaşıma sigara ikram ediyorum da…
-Bize yok mu ulan yumru?
-Var cicim, var…Gel takayım kulağına…
Çapkınca gülüşler…
Yan cepten sigara paketi çıktı. Hem de Parlament. Paketten bir tanesini çekti. Kız almak için elini uzattı ise de nafile… Oğlanın bir çapkınlığı var anlaşılan:
-Kulağına sıkıştırayım da süper star ol…
Eda naz karışımı gülüşler.
Çakmaklar çakıldı, sigaralar yakıldı.
Derin derin nefesler çekildi…
Oh oh… Dünya umurlarında değil.
Anneler babalar çocuk okutuyorlar.
Vay ülen vay…
Ne günlere kaldık.